Evlerimizin işgali
Toplum olarak büyüleniyoruz... İslam coğrafyasının üstüne çöreklenen bu kara büyü ne yazık ki, insanların, karar verme yeteneğini, irade ve bilincini baskı altına alıyor ve istediği gibi yönlendiriyor. Bireyden topluma toplumdan aileye kadar her kesimi etki altına alan bu aygıt evlerimizde ve gündelik hayatlarımızda büyük bir değişime neden oluyor. Pek çoğumuz, kişisel ya da toplumsal yaşantımızda ortaya çıkan bu değişimin televizyon aracılığıyla verildiğinin farkında bile değiliz. Akşama kadar kanaldan kanala geçiş yaparken, eşik altımıza sürekli mesajların işlediğini ve bizleri istenilen kalıplara sokmak için tuzaklar kurulduğunu göremiyoruz.
Televizyon özellikle çocuk ve kadın üzerinde yoğun bir baskı oluşturuyor. Ekranlarda boy gösteren kadınlar, sadece görünür taraflarıyla öne çakıyor ve verdiği kilolardan, estetik ameliyatlardan, modayı takip edip etmediğinden konuşuyor. Bu yöntemle kadınlarımıza, sığ bir hayat tarzı sunuluyor ve onların ruhsal ve zihinsel zenginlikleri köreltiliyor. Bütün bunların sonucunda aklını kullanmayan, eğlence peşinde koşan gününü gün eden ve sadece bedeni ile ilgilenen sığ bir kadın modeli ortaya çıkıyor. Hayatı bir eğlenceden ibaret gören ve sadece görünen tarafıyla ilgilenen bu kadınlar bütün imkanlarını kozmetik sanayine yatırıyorlar.
Estetik ameliyatlara rağbet artıyor ancak bu ameliyatlar, kişisel farklılıkları ortadan kaldırıyor. Ekranda gördüğünüz kadını bir hafta sonra tanıyamıyorsunuz. Birini diğerinden seçmeniz pek kolay olmuyor. Sanki hepsi aynı makineden çıkmış gibiler. Allahın yarattığı güzelliği kendi tercihleri ile değiştirmeye kalkan bu insanların en büyük korkusu ise yaşlanmak ve ölümü tatmaktır.
Gençlerin aile değerlerinden uzaklaştığından ve çocukların heder edildiğinden söz ederken, bu çocukları hayata hazırlayan kadın faktörünü göz ardı edemeyiz. Ve artık görünür olmayı her şeyin önünde tutan, değer yargılarından ve geleneksel köklerinden uzaklaşan küresel kültür salgınına yakalanan bir kadın dolayısıyla da bir anne prototipi var. Bu kadının, insan olarak bilgi bilinç ve şuurlanma noktasında kendisine yaptığı hiçbir yatırımı yok. Çünkü evini kuşatan o kara büyüden zihnine sürekli bir şeyler sızıyor. Bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış gibi oluyor ama farkında değil...
Televizyon denen bu araçtan sızan bulaşıcı hastalıklar insanlarımızın evlerini adete bir karantine odasına çeviriyor. Bunun bana zararı dokunmaz demeyin hepimiz ev ev sokak sokak mahalle mahalle bu büyünün altındayız..Kentsel dönüşümün konuşulduğu şu günlerde, mahallelerimizin apartmanlarımızın sokaklarımızın yeniden bir dönüşümüne ihtiyaç olduğunu gündeme getirirken, insanlarımızın iradelerini baskı altına alan, büyüleyen bu kara kutuyu da ehilleştirmek gerekir diye düşünüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.