Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bakü-Ankara yolunda Başbakan Erdoğan’la sohbet

Bakü-Ankara yolunda Başbakan Erdoğan’la sohbet

İki günlük ayrılığın ardından, işte yine birlikteyiz... Dünkü haberlerimizden de okuduğunuz gibi, Pazar­tesi ve Salı günleri, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın 12. Zirvesi münasebetiyle Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deydik...


Çok kısa süreliğine de olsa, Bakü’yü gezme, “Eski Bakü” ile, daha doğrusu “İçeri Şe­hir” ile “Yeni Bakü”yü kıyaslama imkânı bulduk.

“İçeri Şehir”de gezerken, adeta “tarihe yolculuk” yaptık... “İçeri Şehir”den “dışa­rı” çıkınca ise, “aynı mimari yapı” korunmakla birlikte, kendimizi bir “Avrupa baş­kenti”nde dolaşıyor hissettik...

Kabul etmek gerekir ki;

İlham Aliyev yönetimindeki Azerbaycan yönetimi, “petrol ve doğalgaz”dan elde ettiği parayı, “Bakü’yü modernleştirme” ve “restore” etme yönünde kullanmış/kul­lanıyor... Şehirde, son derece modern binalar dikkati çekiyor, bunların çoğu da “Türk müteahhitler” ta­rafından inşa edilmiş. Özellikle “İçeri Şehir”in etrafındaki “taş” binalar, Avrupa şehirlerini andırıyor.

Nüfusu 9-10 milyon olan Azerbaycan’da 2-3 milyon kişi Bakü’de yaşıyor... Bazı kelimeler dışında, ra­hatlıkla anlaşabiliyoruz Azerbaycan halkı ile...

RUSYA VE İRAN’DA YUMUŞAMA

Başbakan Tayyip Erdoğan, Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı’nın 12. Zirvesi münasebetiyle bulunduğu Ba­kü’de, “dünyaya önemli mesajlar” verdi...

Özellikle “BM’nin 5 daimi üyesi”ne!..

Hepsinden de önemlisi;

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile “sürpriz bir görüşme” yaptı...

Aslında; böyle bir görüşme öngörülmüyordu... İran’ın; gerek “Suriye”de takındığı Esed yanlısı tavır, gerek KKTC’nin bu toplantıya “gözlemci” statüsü ile katılmasına “veto” koyması dolayısıyla; programa “Ahmedinejad ile görüşme” konulmamıştı.

İran’ın bu vetoyu kaldırması, “Akçakale” konusunda da “olumlu sinyaller verileceği”nin haber alınma­sı üzerine, görüşme gerçekleşti.

Nitekim, Ahmedinejad;

“40 dakikalık görüşme”de, “Türkiye, Akçakale’deki tepkisinde haklıdır, Türkiye’yi destekliyoruz, des­tek vermeye de devam edeceğiz” diyerek, “yumuşama” sinyalleri verdi.

Son günlerde, gerek Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, gerek İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın “Türkiye’nin tavırlarını destekleyen” açıklamalar yapmaları, belki Esed için “yolun sonu” olarak yo­rumlanabilir ama şunu da söylemekte yarar var: Rusya da, İran da, şu anda “Esed sonrası hesaplar” yapmakla meşguller.

“Ne kazanırız, ne kaybederiz?”

Yalnız, kesin olan şu:

Rusya da, İran da, “Esed’in hatırı” için “Türkiye’yi kaybetmeyi” göze alamaz.

Kaldı ki;

Başbakan Tayyip Erdoğan; Suriye’deki krizin çözülebilmesi için, Ahmedinejad’a “üçlü mekanizma” tek­lifinde bulundu.

“Türkiye-Mısır-İran”

“Türkiye-Rusya-İran”

Ya da;

“Suudi Arabistan”lı bir model.

Bu arada; BM ve Arap Birliği Özel Temsilcisi Lahdar İbrahimi’nin; “Hiç olmazsa Kurban Bayramı’nda ateşkes sağlayalım” şeklindeki teklifi de, gerek Erdoğan, gerek Ahmedinejad tarafından “son derece isa­betli” bulundu.

Birkaç günlüğüne bile olsa, böyle bir ateşkes, hiç olmazsa, “birkaç kişinin daha hayatta kalmasına” vesi­le olur ki, takdir etmemek mümkün değil...

Uzun lâfın kısası;

Bakü’deki toplantı bir “ekonomik zirve” olsa da, toplantıya “Erdoğan-Ahmedinejad görüşmesi” damga­sını vurdu.

SEÇİMLERİN ERKENE ALINMASI

Toplantı bitti, geçtik dönüşe... Hem “ekonomik zirve”, hem “Ahmedinejad’la görüşme” ve hem de “Suri­ye ve ateşkes” konuları, hayli taze, dumanı üstünde konulardı... Bunlara bir de; “seçim tarihinin öne alınması” oylamasında yaşanan “su kaçağı” başta olmak üzere “Türkiye’deki gelişmeler” eklenince, Baş­bakan Erdoğan’a soracağımız hayli soru vardı.

Uçağın ön tarafına geçtiğimizde; “hal-hatır” sormanın ardından, ilk sorumuzu yönelttik;

“Seçimin erkene alınması konusunda bundan sonra girişimde bulunacak mısınız?”

Başbakan’ın cevabı şöyle oldu:

“Cumhurbaşkanımızın yerel seçimlerin erken tarihe çekilmesiyle ilgili yasa değişikliği teklifini iadesi­nin ardından, gerekçeler üzerinden bakıp ona göre bir hareket tarzı belirleyeceğiz, kararımızı verece­ğiz.

Ancak açıkça söyleyeyim;

MHP gibi biz de kesinlikle ‘oylama sırasında fire olmamıştır’ gibi bir yaklaşım içine girmeyiz. Bu fireler bizde de onlarda da olabilir. Biz MHP lideri Sayın Bahçeli’yle birlikte iki lider olarak açıklama yapmamı­za rağmen bu fireler oldu ama sonuçta partilerimizde yaşanan bir su kaçağı vardır.

Burada asıl sorun ise CHP’dir. Bizzat CHP Grup Başkanvekilleri; ‘Biz teklife imza koymayacağız ama des­tekleyeceğiz’ diye beyanda bulundular ama sonuçta bu sözlerine uymadılar ve bir şey yapmadılar. Be­nim, 18 yaşın seçilmesi teklifiyle ilgili açıklamalarıma da olumlu bakmışlardı. Sonra da seçim barajı fa­lan gibi ilgisiz konuları gündeme getirerek konuyu dağıttılar.”

18 YAŞ, NİYE SEÇİLEMESİN?

“Seçme ve seçilme hakkı” deyince, Başbakan, konuyu “18 yaşındakilere seçilme hakkı” meselesine ge­tirdi ve dedi ki;

“Dünyada seçilmede baraj sisteminin incelendiği, üzerinde çalışıldığı bir dönemdeyiz. Nerede ne uygu­lanıyor, buna dikkatlice bakılıyor... Bu ülkede koalisyon dönemlerinde ne olduğunu herkes biliyor... Koalisyonların başarı oranı çok düşük. Bizim 10 yıllık dönemimizde, yakalanan istikrarın altında ya­tan, partimizin tek başına iktidarda olması ve bilinçli politikalar uygulamasıdır.

18 yaşındakilere seçilme teklifini Avrupa’da arkadaşlarımız araştırdı... AB’nin yarısında 18 yaş için seç­me ve seçilme var. Bir diğer yarısında 18 yaş seçme, 21 yaş seçilme, bir diğer küçük bölümde ise 18 yaş seçme ve 25 yaş seçilme var.

MHP’li Özcan Yeniçeri 18 yaş ile ilgili teklifimizi eleştirmek için yanına 18 yaşındaki gençleri alıyor ‘Ül­keyi bunlara mı emanet edeceğiz’ diyor. Bu ne ağır hakaret... Bunlar çok ayıp şeyler. Gençlerimize tabii ki güveneceğiz.”

Başbakan, “gençlerimize güvenmekte” son derece haklı...

Özcan Yeniçeri ise, bence “yersiz ve gülünç bir şov”a imza attı...

Öyle ya;

Yanına aldığı gençlere;

“Ülkeyi bunlara mı emanet edeceğiz?” diyor da, şunu düşünmüyor;

Eğer bir “kız evlâdı” olsaydı, onu “18 yaşındaki bir gence” verir miydi, vermez miydi?..

Herhalde verirdi...

O zaman sormak gerekmez mi;

“18 yaşındaki delikanlıya kızını emanet ediyorsun da, belediye başkanlığı veya milletvekilliğini mi ema­net etmeyeceksin?!?”

KIŞLADA OY KULLANILIR

“Seçme ve seçilme” olayı, elbette sadece “18 yaşındaki gençler”le sınırlı değil... Bir de “er ve erbaşların kışlada oy kullanması” meselesi var ki; Erdoğan’ın gündeme getirdiği bu meselede, acaba Genelkurmay ne düşünüyor...

İşte bunu da sorduk Başbakan’a...

Sayın Başbakan, özetle dedi ki;

“Malûm, askerlerimizin, er ve erbaşlarımızın oy kullanmasını gündeme getirdik... Asker, buna ‘Birlik­ler politize olur, Türk Silahlı Kuvvetleri politize olur’ diye karşı çıkıyor. Ben bunun böyle olduğunu dü­şünmüyorum. Subay, astsubay rahatlıkla oy kullanırken, mevcut 500 bin er ve erbaşımız neden oy kul­lanamasın ki?

Eğer askerde olmasaydı, vatani görevini yapmasaydı, dışarıda oyunu kullanacaktı... Ama askerde oldu­ğu için demokratik hakkını kullanamıyor, oyunu atamıyor. Bu politize olmak değil, normal bir vatan­daşlık hakkıdır. Askerliğini yapma şartını da, ben yine bu paralelde siyasette kaldırmak istiyorum.”

ZORUNLU ASKERLİK KALKAR MI?

Başbakan bunları söyleyince, bir başka soru soruluyor kendisine;

“Zorunlu askerlik kalkmalı mı?”

Başbakan, şu cevabı veriyor:

“Şu an subay, astsubay ve uzman erbaş sayısı 250 bin civarında... Olay zaten yarı yarıya artık profes­yonel ordu seviyesine gelmiş durumda... Teknolojik olarak da ‘Tamam’ diyorlar ama daha ordumuzun alacağı çok mesafe var. Evet çok çalışılıyor, Savunma Sanayi Müsteşarlığı da uğraşıyor, teknolojik an­lamda birçok malzememizi kendimiz üretiyoruz. Atak helikopteri inşallah gelecek yıl seri üretime geçi­yor... Geçen tanıtımı yapıldı, gayet iyiydi. İnsansız hava araçlarında çalışmalar gayet iyi. Özel sektö­rün de başarılı projeleri var.”

“İMRALI İLE GÖRÜŞÜLÜR”

Başbakan’la konuşma fırsatı bulmuşken, herhalde; “PKK, terör, BDP ve istihbarat” konularını sorma­dan olmaz.

Biz sorduk, Erdoğan cevapladı:

“Kış şartları yaklaştıkça PKK, giderek daha da zora giriyor... Ama burada asıl mesele BDP... Malûm, haf­tasonu bir kongre yaptılar, nasıl olduysa bir Türk bayrağı astılar ama bölücü terör örgütü liderinin de terör örgütünün bayrağını da astılar... Bunların hepsi suç, olayları böyle provoke ederek bir arbede çıksın istiyorlar... Biz her şeyin farkındayız.

MİT, her an, her tür hareketi yapabilir... Mesela yarın İmralı’ya gitmek gerekiyorsa MİT Müsteşarı’na ‘Sen gerekeni yap’ derim... Yeter ki akan kan dursun, netice olsun.

Bunu teröre destek diye gören zihniyet büyük yanlış içindedir... Milli birlik ve kardeşlik diyoruz, bu projeden bahsediyoruz... Amacımız bunu ülkemizin her yerinde güçlendirmek ve yaymaktır. İçinde milli var, birlik var, beraberlik var, kardeşlik var... Biz bunları hep birlikte el ele dolduralım diyoruz, daha ne diyelim?.. Buradan teröre destek sonucu mu çıkar?”

KILIÇDAROĞLU’NUN HAKARETLERİ

Ve son soru...

O da, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili... Bakü’deyken öğreniyoruz ki, Bay Kemal Kılıçda­roğlu, önceki gün CHP Grubu’nda yaptığı konuşmada, Başbakan’a yönelik “ölçüsüz hakaretler”de bu­lunmuş...

Konuşmasında ne ölçü var, ne endaze!..

Bırakın “siyasetçi ağzı”nı, “sokak ağzı”nda bile bu kadar “seviye düşüklüğü” olmaz.

Nedendir bilmem;

Bay Kılıçdaroğlu, son zamanlarda son derece “agresif” ve sürekli “hakaret” ediyor...

Konuşmuyor, eleştirmiyor;

Resmen küfrediyor.

İşte bunu sorduk Başbakan’a... Acaba Kılıçdaroğlu’na ne cevap verecek?..

Özetle dedi ki;

“Ben Sayın Kılıçdaroğlu’na, onun üslubuyla cevap vermem... Artık onunla yargı üzerinden konuşu­rum. Arkadaşlar bakar, dosyaları inceler, açıklamalarını inceler... Ona göre dava açılacaksa, açar. Ben onunla, onun dilinden konuşmam.. O bildiği yolda devam etsin. Bizim yapacak işlerimiz var.”

Anlayacağınız;

Kılıçdaroğlu’nu “muhatap” almıyor!..

Çünkü, Bay Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında, en başta “tutarlılık” yok... “İncelik” yok, “espri” yok, “bilgi” yok...

Tüm bunların olabilmesi için, elbette “düşünmek” gerekir...

Başbakan Tayyip Erdoğan, dün AK Parti İl Başkanları Toplantısı’nda, “Kılıçdaroğlu’nun da eksikliğini” dile getirip, demiş ki;

“‘Hele bir düşün’ diyeceğim ama kendisini zorda bırakmak da istemiyorum!”

Ona-buna “geri zekâlı” diye hakaret eden Kılıçdaroğlu’nda, sanıyorum bu sözdeki inceliği anlayacak “zekâ” vardır.

Diyelim ve bitirelim yazıyı...

Yarına Allah kerim...



Gezi izlenimleri

Bu tür geziler, hem farklı insanlarla “diyalog” kurmaya, hem de “kaynaşma”ya ve en azından sohbet et­meye vesile oluyor.

“Sürpriz karşılaşmalar” da olmuyor değil...

¥ Meselâ, önceki akşam İstanbul uçağına giderken, otobüste AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tay­yar ve MHP İstanbul Milletvekili Celal Adan’la karşılaştık, sohbet ettik... Ben; Celal Adan’ın; “Akit’in iyi bir takipçisi” olduğunu ve özellikle “28 Şubat’taki dik duruşumuzu” takdirle karşıladığını bilmiyor­dum... Övgüleri için kendisine teşekkür ediyorum... Şamil Tayyar ise, “milletvekili” olsa da, benim gö­zümde hâlâ “gazeteci”.

¥ Başbakan’ı karşılamak üzere havaalanına gelen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e; “Twitter ile aranız nasıl?” diye sordum... Birkaç ay önce; “Bu işe sen de girmelisin” diyordu... Önceki gün ne dese beğenirsiniz; “İşler çok yoğun, artık Twitter’a falan giremiyorum... Günde 1-2 mesaj, o ka­dar.”

¥ Bakü’de kaldığımız otelde, çiçeği burnunda AK Partili Sayın Numan Kurtulmuş ile karşılaştım... “Ha­yırlı olsun, Allah utandırmasın” dedim, o da “Dua et” dedi... Dün gazeteye gelince öğrendim ki, ailesiy­le birlikte “hac”ca gitmişler... Şimdiden Allah kabul etsin...

Diğer notları da, ileride aktarırız inşaallah...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi