Ben korkarım...

Ben korkarım...

Dün sabahın erken saatlerinde televizyonlarda öne çıkan haberlere bakıyordum:

-Hükümet sözcüsü Cemil çiçek’in Barzani’ye ‘PKK’yı himaye etmemelerine’ yönelik uyarısı...


Yakalanmasa büyük bir felakete yol açabilecek olan Mecidiyeköy’deki üç kiloluk A-4 tipi patlayıcı...

-önceki gece Beykoz ve Şişli’de yakılan biri iş makinesi beş araç... 7 Aralık’tan beri yakılan araç sayısının 43’e ulaşması...

-CHP Genel başkanının suçlamaları...

-Beş yıldır zam görmeyen elektriğe zam girişimi... Evlerde kullanılan elektriğe yüzde 15, sanayidekine yüzde 10 fiyat artışı..

Gazetelerde de ana menü ‘Kürt Sorunu’ idi...

***

Kendi kendime ‘olup biteni’ nasıl okumalı diye bir kez daha düşündüm.

AK Parti seçimlerden büyük bir zaferle çıktı.

Referandumda da zaferini perçinledi.

Bu, kendisine bağlanan ‘yığınsal umut’ anlamına geliyor.

Neyin umudu?

çok daha nitelikli bir yaşam kalitesinin...

Zenginliğin, özgürlüğün...

Barışın, huzurun umudu...

***

Kısacası AK Parti’den beklenen ‘Yeni bir Türkiye’.

Nasıl?

AB standartlarında bir anayasa...

Hızlı dünyalaşabilmek için AB reformları...

Ekonomik akla ihanet etmeyen ve en üst düzeyde katma değer yaratacak bir iktisadi yaklaşım.

Ne var ki AK Parti hükümeti ezici ve yığınsal desteğe rağmen nedense topa hızlı girmedi.

O inisiyatif almayınca, boşluğu başkası doldurdu.

Terör başkaldırdı.

***

Hükümet inisiyatif almadığı için içine sürüklendiği kaotik ortamdan büyük bir güçle çıktı...

İşe sühunetle yaklaştı ve tuzağa düşmedi.

İçerde, ‘kendileri savaşmak istemediği halde’ hükümeti savaşmamakla suçlayanlara...

Dışarıda da işi çok ağırdan alan ABD’ye karşı tavizsiz bir tavır içinde olacağının mesajını verdi.

Washington Zirvesi ile yeni bir dönem açıldı.

***

Bu yeni dönem nedir

‘PKK’yı bitirmek ve Kürt Sorununu çözmek...’

Ne gerekir?

Hızlıca radikal adımlar atmak.

Dışişleri bakanı Ali Babacan, Troyka Toplantısı için Brüksel’e giderken bizlere, bütçe sonrasında ‘Türkiye’de bunlarda mı oluyormuş’ dedirtecek türden köklü reformlar gerçekleşeceği açıklaması yapmıştı.

Bütçe bitti ve ‘Kürt Sorunu’ için bir takım taslaklar tartışılıyor.

Ama anayasadan...

AB reformlardan...

Türkiye’yi yöneten ve Türkiye’de yönetilen herkes için büyük bir ayıp sayılacak 301’den pek haber yok.

üstelik Kürt Sorunu’nu özgür ve sivil bir anayasa bağlamında, ‘birey-devlet ilişkilerini’ demokratikleştirerek çözmek daha da sağlam olmaz mı?

Neyse, belki ben aceleciyim.

***

Ama...

Ben korkarım.

Neden mi?

Değişimin...

Dönüşümün...

Yeniliğin...

Reformun yapılmasının fazla uzamasından...

çünkü...

Türkiye’de statüko hin oğlu hindir.

Türkiye’de statüko bin yıllık deneyimli bir lanettir.

Savsaklanan zaman ona çalışır.

***

Mecidiyeköy’de üç kiloluk A-4...

7 Aralık’tan beri her gece yakılan toplam kırk üç araba.

Bana tecrübem şunu söylemekte:

Hızlanmak gerek.

Anayasa için...

AB reformları için...

Kürt paketi için...

Kıpırdan, hızlan...

Hatta koş.

Koş ki statüko yetişemesin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi