Korku
Bazı isimler TBMM Darbe Komisyonuna çağrılıp, bilgilerine başvuruluyor...
Eski askerler, yargı mensupları, gazeteciler, köşe yazarları, sendikacılar, vs...
Çoğunluk, sorumluluğu yaygınlaştırma çabası içinde topu taca atıyor, ama bu arada fevkalâde ilginç mazeretler öne süren de var...
Meselâ Anayasa Mahkemesi Üyesi Sacit Adalı...
Sayın Adalı, mazeretini açıkça ve mertçe beyan edip şöyle diyor:
Brifinglere korktuğum için katıldım...
Buna saygı duymasam da, anlayış gösterebilirim. Zira kimsenin kahraman olma mecburiyeti yok. Korku ise son derece insani bir kaygıdır. Herkesin çoluk çocuğu var. Herkes bir şeylerden (bendeniz yılandan ve yılan tabiatlı insanlardan) korkar. Ne çare ki, bazı gazeteciler, köşe yazarları ve televizyoncular, bunu dahi yapamıyorlar. Bunun yerine, Hepimiz suçluyuz, 28 Şubatta hepimizin payı var demeyi tercih ediyorlar...
Benim yok diye bağırmak istiyorum...
Kendimi bildim bileli, askerin siyasete müdahale etmesine karşı oldum...
Hiçbir yazımda, hiçbir konuşmamda, hiçbir darbeyi onaylamadım (hepsi ortada)...
12 Eylül darbesi esnasında yazdığım aykırı bir yazıdan dolayı, hem gazetem kapatıldı, hem de soruşturmaya uğradım...
28 Şubat sürecinde yaptığım bir radyo yorumu sebebiyle radyom (Moral FM) 3 ay kapatıldı, ardından bir konuşma daha yaptım, bir ay daha kapatıldı. DGMde sorgulandım...
Askerin yaptığı anayasalara ret oyu verdim, ayrıca da ret oyu verilmesini savundum...
27 Nisan darbe teşebbüsünde (e-muhtıra) fişlendim: İsmim kalemi kırılacak yazarlar arasına girdi...
Bunları övünmek için değil, tüm gazetecilerle yazarların süreci desteklemediğini belirtmek için yazıyorum.
Darbelere karşı olanların Kıble medyasından, çanak tutanların ise umumiyetle benim Çiftetelli medyası, bazı dostlarımın da Kartel medyası dediği medyanın içinden çıkması, bir tesadüf müdür?
Çanak tutanların silme CHPli olması, rastlantıdan mı ibarettir?..
Şimdi utandıklarını (gerçi Uğur Dündar gibi tavrını, tutumunu övenler de var, yani pes) söylüyorlar. Yok canım demeyeceğim, tabii utanmalıdırlar!
Ama yetmez: Milletin temsilcileri meclisten atılırken, seçimle gelmiş siyasi kadrolar cebren ve hile ile alaşağı edilip milletin oylarına çöp muamelesi yapılırken, bizzat meslektaşları andıçlanarak işlerinden atılırken, darbecilerin kuyruğuna yapışan gazeteciler, medya patronları, Fadime Şahini kanal kanal gezdirip ekrana çıkaran televizyon yöneticileri, utanmaktan öte bir şeyler yapmak zorundadırlar.
Misal: Mahkemeye gidip gerekçelerini bir de hâkim ve savcıya anlatmalıdırlar. Mazur bulunurlarsa ne âlâ, süreçten nemalanmışlarsa cezalarını çekmelidirler. Ancak o takdirde milletin karşısına çıkacak yüzleri olabilir.
Bu arada yaptıklarıyla övünenler, Gene yaparım diyenler de var:
Bunlar hakkında, Allah âcil şifalar versin demekten başka bir şey gelmez elimizden.
Elbette kimseden kahramanlık yapmasını beklemiyorum: O süreçte bunu yapabilmek cidden zordur. En azından darbe süreçlerinin alamet-i farikası haline gelmiş adaletsizlikleri, zulmü, baskıyı, suiistimali, şiddeti, işkenceyi, çıkar hesabını onaylamayabilirlerdi.
Aleyhine bulunmazlar, ama mazur göstermeye de çalışmazlardı.
Karanlık odakların (o gün için karanlıktı, artık değil) servis ettiği haberlere sarılmazlardı.
Büyük medya patronlarından Aydın Doğan, hiçbir yazara askerlerin tarafını tut demediğini söylüyor ki, doğru olabilir, çünkü söylemesine gerek yoktu; bunu gönüllü olarak zaten yapıyorlardı!
Peki, hiçbir yazara, demokrasinin tarafını tut demiş mi?
Böyle zamanlar demokrasinin ve milli iradenin tarafını tutacak zamanlardır. Yoksa tatlı su demokratlığını kim olsa yapar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.