Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kaltabanlar!

Kaltabanlar!

Biraz da bizim şöhret ettiğimiz ünlü İngiliz gazeteci ve The Independent yazarı Robert Fısk, kazip şöhret çıktı. İki önemli vasfı var.

Birincisi, Türk düşmanlığı. İkincisi de, İslam düşmanlığıdır. Kaltabanın ve hergelenin teki. 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni tezlerine sahip çıkmasına ve sürekli olarak gündeme getirmesine rağmen Suriye’yi güllük gülistanlık gösteriyor. Katliamları örtbas etmek bir tarafa Şam’daki Nuseyri Cemal Paşa’nın yaveri gibi. Rejimin bütün yalanlarına ortak! Ermeni tezlerine sahip çıkması Türk düşmanlığının eseri. Beşşar’ın cinayetlerini örtbas etmesi ve karartması ise İslam düşmanlığının bir eseri ve nişanesi. 11 Eylül olaylarından sonra gelişmeleri Pakistan ve Afganistan’dan takip ederken halktan bir ton dayak yemişti. ‘Onları anlıyorum. Hakkımı helal ediyorum beni yanlış tarafın adamı olarak telakki ettiler’ demişti. Halbuki halkın maşeri vicdanı yanılmamış. Düzenbazı alnından tanımıştır. Son sıralarda kanlı Beşşar rejimini her platformda destekliyor. Hatay’ın Peşaver olduğunu yazdı. Bunu biz ondan aylarca önce yazmıştık. Lakin bu hususta sadece Türk tarafını sorumlu görüyor. Halkını katleden Beşşar ve çetesini Necibullah’a falan benzettiği yok! Kaltaban ya! Sebep üzerinden değil sonuç üzerinden gidiyor. Son sıralarda sadece Türkiye ile değil bütün İslami kesimlerle sorunlu olduğu ve onlara iftira ve pislik attığı ortaya çıktı. Son marifetlerinden birisi, Gannuşi’nin seçimlerde Katar Emirinden yüklü miktarda para kaldırdığı yönünde. Halbuki, Katar Emirinin sadece Gannuşi ile değil aynı zamanda sol yelpazeden gelen Cumhurbaşkanı Münşif Marzuki ile de arası gayet iyi. Burada belli ki kaltaban Fısk, Gannuşi’yi itibarsızlaştırmak istiyor. Bununla da kalmadı ve Mısır’da Mürsi’nin seçildiği seçimlere İslami kesimlerin hile karıştırdığını ileri sürdü. Hile ile Ahmet Şefik’in seçimleri kaybettiğini ileri sürüyor. Halbuki Mısır’da hileye en yakın blokun Ahmet Şefik olduğu bir gerçek. Lakin gerçek şu ki Fısk İslamcıların seçimleri kazanmasını hazmedemiyor.
¥
Robert Fısk bir numaralı kaltaban. Bir başka kaltaban da Esat ailesinin hayatını yazan ve bu yönüyle resmi tarihin yazımında meşhur olan Patrick Seale’dir. Yine de Seale, Şam rejimine desteğinde Robert Fısk kadar cüretkar değil. Olayların başlangıcında Beşşar Esat’ın gideceğini öngörüyordu. Olaylar uzayınca bu defa dümeni yeniden rejimden yana kırmıştır. Patrick Seale müseccel marka Esat taraftarı ve hatta bir nevi tarih önündeki sözcüsü olduğundan tutumunu garip karşılamamak gerekir. Lakin asıl şaşırtıcı olanı sağ gösterip sol vuran Robert Fısk’tır. Türkiye’de de epey hatırı sayılır yareni ve hayranı var. Ermeni tezlerine sahip çıkması bile dost halesinin büyümesine yeter. Burada biraz şaşırtıcı olan Ermeni yanlısı Robert Fısk ile Ermeni tezlerinin karşıtı sözde anti emperyalist Doğu Perinçek gibilerin Suriye olaylarında aynı cepheye düşmeleridir! Hadi biz yine de tesadüfe hamledelim!
¥
Ahmet Sabuni’nin ifadesiyle ‘es sevrat tekşif’l avrat’ yani devrimler turnusol kağıdı gibi kimin ne mal olduğunu ortaya çıkartıyor. Bunlardan birisi de Veli Nasr. Babası Hüseyin Nasr, Şah’ın uçağıyla birlikte ABD’ye gidenlerden. Devrime yabancı ve hatta düşman bir çizgiden geliyor. Lakin tortu olarak geride kalan Şii kültürü ortak paydayı oluşturuyor. Zaman, yaraları sarmaya yetmiş. Anti devrimci çizgiden gelse de şimdi Yaser Habib gibi devrimin kazanımlarına sahip çıkıyor. Ya da Sünni düşmanlığı devrimcilerle kültürel zeminde kalan Şii aydınları bir araya getiriyor. Hamaney ile birlikte Sünnileri aynı cehenneme gönderen Yaser Habib mesele Seyyidetü Zeynep olunca Hizbullah’ı göreve çağırıyor. Veli Nasr da Yaser Habib gibi meseleye devrim zaviyesinden değil Şii kültürü zaviyesinden bakıyor. Demek ki, devrimci zemin kültürel zemini besliyor ve iki unsur iç içe. Nitekim Veli Nasr ‘The Shia Revival: how conflicts within islam will shape the future’ kitabında Şii uyanışından bahsediyor. Peki Şii uyanışı varlığını niye borçlu? Birincisi, Humeyni’nin devrimine. İkincisi de, ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgaline. Bu işgali açıkça savunanlardan birisi Veli Nasr olmuştur. Bush döneminde işgal rehberliği yapan Veli Nasr, Obama döneminde de Afganistan ve Pakistan için özel temsilcisi olmuştur. Irak işgalini savunan Veli Nasr Suriye’de de çözümü ABD, Rusya ve İran arasında nüfuz paylaşımında yani İran’ın da içinde olacağı bir Sykes-Picot formülünde görüyor. Nebih Berri gibi adamlar yeni Sykes-Picot uyarılarında bulunsa bile kendileri namına buna gönüllü olarak yürütenler var. Veli Nasr’ın kırmızı çizgisi, Suriye’de iktidarın çoğunluğun yani Sünni kitlelerin eline geçmesidir. Devrim maskeleri düşürüyor. Suriye rejimi İran’da devrim taraftarları ile karşıtlarını mezhebi zeminde buluşturmuştur. Çünkü esas çizgi budur. Lakin bizde Semih İdiz gibi adamlar da Veli Nasr’ın peşine düşmüş bulunuyorlar. Niye acaba? Onlar Türkiye haklı da olsa haksız da olsa meseleye İran ve Şii zaviyesinden bakıyorlar. Onların mezhepçiliğine bir şey demiyorlar. Ama sürekli Türkiye’yi mezhepçilikle suçluyorlar! Neden acaba? The Press TV’den çok mu davet alıyorlar? Ya da ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ gibi başka faktörler mi devreye giriyor? Veballeri boynuna...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi