Herkes İsmail Olmalı Bu Çağda?
-İsmail yazıları, edebî kelimeler nizamıyla meydana gelmiş bir kompozisyon değildir. Nice seher vakitlerine dek sürmüş olan fikir ve gönül muhabbetinin ateşleri içinde çelikleşmiş Mekteb-i İrfan dostluğunun hikâyesinden bir cüzdür-
Mukaddes tarihimizin başlangıcından günümüze kadar İsmaillerin yazısını yazmak, Hazret-i İsmailden başlayarak aynı ulvi sadakati sürdüren günümüz İsmaillerinin sîretlerini kelimelere dökmek isterdim.
Bu mukaddes yüreği yanında taşıyan İsmaillerin şahsiyetlerine dair ne söylenmişse hepsini toplamak, Hazret-i İsmail üstüne yazılmış kıssalardan günümüz İsmaillerine açılan her kapıyı yoklamak ve bu inançlı damardan iz sürmektir maksadım.
Şair Kadir Turanın yüreğinden kopup gelen bir aşkla söylediği gibi, Ben İsmail doğmuşum, bana İbrahim sensin.
BEN İSMAİL DOĞMUŞUM DİYENLERİ ARIYORUM
Bu mâna etrafında Ben İsmail doğmuşum diyenleri arıyorum. Hz. İsmail gibi, Hz. İbrahime itaat edecek ve Rabbın emrine uy diyerek, vahyin emrine teslim olacak çağın İsmaillerinin rüyasını görüyorum. Nesiller içinden bizi kurtuluşa götürecek, pörsümüş imanımızı ve fikirlerimizi çöktüğü yerden çıkarıp Asr-ı Saadet zamanlarının cehdini tâlim ettirecek İsmaillerin çıkmasını bekliyorum.
Herkes İsmail olmalı bu çağda. Etrafımızda dolaşan iblislerin gücünü kırmalı ve maskesini indirmeli. Her çocuk, İsmail karakteriyle büyümeli. Kalpsiz dünyayı İsmailden nesiller arındırmalı bir daha.
İsmail ismi ulvi zamanların kahramanı sıcaklığıyla kuşatır beni. Mukaddeslerin emrinde olan fikirlerden ve ıstıraplardan meydana gelmiş cehdiyle mihnetli dünyaya karşı duran, Ferhat gibi aşk dağının yücelerine çıkmaya çalışan, ferâgat ve fedakârlığın inançlı sembolü olarak idrak ederim İsmail ismini.
Fuzûlî üstadım asırlar önce, Gerçi İsmaile kurban gökten inmiş kadr için / Hak bilir kadr için İsmail ona kurban olur beyti ile İsmailce yanan yüreğimi tasvir etmiş.
HERKESİN İSMAİLİ VAR MI?
Nerede ulvî düşüncelerinden dolayı ezilmiş, inançlı güzel bir insan görsem, nerede ülkesinin adaletsizliğinden dolayı mazlum ve mazrur bir adama rastlasam, İsmail ismiyle bir karşılık bulur, din ü milletimin horlanmışlığını hatırlarım ve İsmail bir ulu dâva olur yüreğimde.
Böylece İsmailler üstüne kurarım fikir ve gönül tâlimlerimi. Yürek gücümün kaynağı ve diriliş muştusu olur İsmail. Şair Ragıp Karcının İsmaile dair mısralarıyla maveraî hüzünlere gark olurum ve dünya gurbeti gönlümü bir kez daha yakıp kavurur. Sonra İsmail içre kelimelerle vecde geçerim:
Kurşun işlemez bir yalnızlıktır yakasındaki İsmailin / Dokunsan eriyecek gibi durması bundan olsa gerektir / Bak bu yanımda duran İsmail / Bu yanan eller benim ellerim / İsmail bu demler kendini saatlere sığdıramaz / Zaman dayanmak zamanıdır / İsmail sabahlara bir hatt-ı üstüvâdır çekilir / Elinde isyan tıkırtıları / Bir çay içmek istemesin şimdi canı / Bir kızıl kıyamet bardağına dökülür / Oysa İsmailin elinde tuttuğu kıyamet / İçinde taşıdığı mahkûm / Çünkü İsmailin sularında bir başka hayâlet / Sol yanı bir iri rüyâ / Sağ yanı bir âh / Ve sen ey İsmail ben burada bir başkasıyım / Nehirler gibi doğur sularını / Beni ıslat / Bana geldiğini söyle / Bir eli kuşlardadır İsmailin / Bir eli sol böğründe / İsmailin uyanıp geldiği yekpâre uykudan / Bir İsmail mi hülyâlarını kentin avuçlarına boşaltan / İşte İsmail bu yüzden / Kente sabahlara karşı dönüyor.
Ah, şair! Mukaddes aşkların sıtmasına yakalanmış İsmail üstüne mısralarla fakîre bir âh çektirmek ve kirli dünyaya karşı İsmailce isyan ettirmek midir muradın?
EY İSMAİL! MÜJDELENEN ÇOCUK
Ey İsmail! müjdelenen çocuk.
Ey, Kâbeyi inşa eden babasına yardıma koşan, sütun taşıyıp diken güzel huylu İsmail!
Ruhunu kaybetmiş zamanımızın ne kadar ihtiyacı var senin gibi kurban İsmaillere.
Ah, şimdiki zamanın İsmaili! Bana hep Hayatın anlam bilgisini öğretecek birisini sorardın. Âcizâne derim ki, Divan şairlerinden Urfalı Nabinin tavsiyesine uymalısın. Hünerin var ise şehirde bir ârif bul / Yoksa her bir nice bahadır bulunur.
Demek istiyor ki şair: Her yerde karşına çıkabilecek bahadır kişileri değil, sana hayatın anlamını anlatacak bilge kişileri şehirde arayıp bul.
Şehirdeki Bilge Kişinin zâhiren yanındasın. Hayatın anlam bilgisine ulaşmak istiyorsan, o muhterem kişiyi önce bilmeli, sonra tanımalısın.
--------------------------------------------------------
İLÂVE YAZI:
AHTERÎ VE MANZÛM KIRK HADİS TERCÜMESİ
Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Prof. Dr. Recep Dikici hoca, son yayınladığı çalışmasını kitap etmiş. Bu gayretini kendisinin diliyle aktarmak istiyorum: Peygamber Efendimiz, Kırk Hadisle ilgili müjdesinden nasiplenmek ve İslâm kültürüne katkıda bulunmak için, Türkiyede tek elyazması nüshasını bulduğum ve hiçbir kaynakta zikredilmeyen Osmanlı âlimi Muslihiddîn Mustafa Ahterî (ölm.1561)'nin "Manzûm Hadîs-i erbeîn Tercümesi" isimli eserini değerlendirerek, "Ahterî ve Manzûm Kırk Hadîs Tercümesi " adıyla neşrettim (Ravza Yayınları, İstanbul, 2012). Bu eserde Kanûnî döneminde yaşayan ve Afyonkarahisar'da dünyaya gelen ve Kütahya Haliliye Medresesi'nde müderrislik yapan Ahterî, iki ciltlik Arapça lügatıyla İsâm âleminde meşhûr olmuştur. Aynı zamanda Hazret-i Âdem (aleyhisselâm)'den Kanûni'ye kadar olan dönemi kaydettiği Arapça bir ciltlik "Tarih-i Ahterî" adlı eseri de, burada hatırlatılmalıdır. Sözkonusu neşredilen eserde, Ahterî 'nin hayatı, eserleri, diğer Afyonkarahisarlı âlimler, Manzûm Kırk hadîs tercümesi ve islâmî ilimler (hadîs ilmi, kırk sayısının kutsallığı, kırk hadîs mutevâları ve şekilleri) ele alınmıştır. Ayrıca giriş kısmında XVI. yüzyılda Afyondaki siyasi durum ve Mevlevîlik kültürü kaydedilmiştir.
Prof. Dr. Recep DİKİCİ hocanın bu değerli kitabı, okuyan her Müslümanın başucu kitabı olmasının dileriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.