Uçlardan Merkeze Yürüyüş
1994 yılı ve sonrasında Refah Partisinin yükselişiyle birlikte İslami kesimlerin periferi ve kenardan veya uçlardan merkeze doğru yürüdüğü ileri sürülmüştür.
Refah partisinin belediye seçimlerini kazanması ve ardından merkezi hükümeti teşkil etmesiyle birlikte merkezdekilerin bazıları veya merkezi temsil eden beyaz Türkler ülkeden gitme vaktinin geldiğini ileri sürmeye başlamışlardı. Sonrasında alıştılar veya söylediklerini unuttular. Mısırda da Muhammed Mürsinin cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte bu tür akortsuz sesler çıkmaya başlamıştı. Batıya gitmek isteyen beyaz Mısırlıların sayısında artış olmuştu. Sonra o seslerde sükunete erdi.
Bununla birlikte bu seslerin bazı artçıları devam ediyor. Şevval Sama saymasak bile Fazıl Say bu kalıntılardan veya artçılardan birisi. 28 Şubat süreci öncesinde de bu sesleri veya beyaz Türkleri laik Amazonlardan Nilüfer Göle gibiler temsil ediyordu.
Türkiye ve Mısırda uçlardan veya kenardan veya periferiden merkeze yürüyüş olduğu gibi dünyada da kenardan merkeze yürüyüş oluyor. Kenardan merkeze yürüyüş felsefesini İbni Haldun seslendirir. Asabiyet çarkı üzerinden meseleyi izah eder. İktidara gelen asabiyetler zamanla iktidar yorgunu düşerler. Metal yorgunluğu gibi iktidar yorgunluğuna düşerler ve kenarda dingin ve zinde asabiyetler devreye girer ve iktidar asabiyetinin yerini alır. Bu değişim İbni Haldunda mekaniktir. Değişmez. İbni Haldunun kusuru bunu devletler üzerinde gözlemlemesi ve teorize etmesidir. Habuki küresel çapta yani devletler arasında da geçerlidir.Merkeze çıkanlar ve merkezden düşenler sürekli yer değiştirmektedir.
Kuran buna açıkça işaret eder: Tilkel eyyamu nüdaviluha beynennasi. İnsanlar arasında zafer ve hezimet günlerini döndürür dolaştırırız. Karadavi, İslam Zaferinin Müjdeleri kitabında tarihi vetire veya süreç içerisinde bunu şöyle izah eder. Medeniyetlerin hakimiyeti şark ile garp arasında çekişmeli olarak gidip gelmiştir. Dönüşüm yaşamıştır. Tarihte medeniyetler ve milletler arasında med-cezir (gel gitler) yaşanmıştır.
Şarkta, Mısır (Firavun), Asuri, Babil, Keldani, Finikeliler, Pers, Hind ve Çin medeniyetleri arasında dönüşüm ve nöbetleşme yaşanmıştır. Ardından medeniyet nöbeti veya meşalesini taşıma sırası Batıya geçmiştir. Yunan medeniyeti felsefeyi temsil etmiş ve felsefenin gelişmesine hizmet etmiştir. Sonra yerini hukuka dayanan Roma İmparatorluğu almıştır. Sonra medeniyet yeniden İslamın zuhuruyla birlikte Arapların ve Müslümanların sahasına geçmiştir.
Araplar İbni Haldunun ifadesiyle, İslamın ilk asabiyeti olmuşlardır. Sonra medeniyet üstünlüğü Müslümanların misyonlarını unutmalarıyla ve yorulmalarıyla birlikte yeniden Batının sahasına geçmiştir. Lakin Batı medeniyeti Hıristiyan medeniyeti olmaktan ziyade pozitivizmi ve dinsizliği temsil etmiş ve Deccal medeniyeti haline gelmiştir.
Genel olarak dini ve dini değerleri baskı altına almıştır.
İsraile sahip çıkması ve Müslümanlarla çekişmesi sonrasında ve sadece maddeye dayanması nedeniyle Batı medeniyeti yorgun düşmüştür.
10 yıldan beri Batı medeniyetinin iki yakası (ABD-Avrupa) gerileme dönemine girmiştir. Çaptan düşmektedir. Arap Baharıyla birlikte ise Müslümanlar yeni bir vizyon ve mecra yakalamışlardır.
Çin ise kenardan merkeze yürümektedir. Karadavi, İslamın bizatihi ve öznel gücünden bahseder. Şimdi bu öznel güç yeniden harekete geçmiştir. İslam kimsenin üfürüğüyle ve Müslümanların kendisine yabancılaşmasıyla sönmez. İslamın bitazihi ve potansiyel gücü (el kuvvetül mezhure/ inherent) vardır ve vakti merhunu geldiğinde bu yeniden ortaya çıkmaktadır.
Arap Baharı bu gücün yeniden filiz vermesinin ve yeniden doğumunun anı olmuştur. Karadavinin ifadesiyle geçmişte Müslümanlar iki defa Avrupa kapılarını dövmüşlerdir. Bunlardan ilki Endülüs Emevileri döneminde olmuş ve Arapların, Bilat eş Şüheda dedikleri Puvatya Muharebesi, (10 Ekim 732) tarihinde Fransa önlerinde durdurulmuşlardır.
Osmanlılar da iki defa Viyana önlerine kadar gelmişler lakin ötesine geçememişlerdir. Yürüyüşleri Avrupanın kenarlarında ve uçlarında kalmıştır. Fransız Devrimi ile birlikte Batı karşı hamle gücüne kavuşmuş ve İslam dünyasını istila etmiştir. 200 yıl sonra şimdi ise yeni bir dönemin başındayız.
Hamle gücü yeniden Müslümanlara geçti. Esat ailesinin düşmesinden sonra bu büyük bir ivme kazanacak ve Hazreti Ömer ve Salahaddin Eyyübi dönemlerinde olduğu gibi Şam kapılarından sonra sıra Kudüs kapılarına gelecektir. Müslümanlar yeni hamle gücüyle soluğu Avrupanın merkezinde alacaklardır.
Karadavinin dediği gibi, artık Müslümanlar uçlarla meşgul olmayacak Avrupanın merkezine ve Romaya doğru yürüyeceklerdir. Yine de Karadavi bunu askeri güç yerine İslamın değerlerinin fethi şeklinde yorumlamaktadır. Zaten asıl olan bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir.
Lakin her şeyden önce değerlerini başkalarının alanına taşımadan önce Müslümanların kendi değerleriyle yeniden barışmaları gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.