Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Adı Güzel Özü Güzel Ama

Adı Güzel Özü Güzel Ama

Bayramın adı güzel, özü güzel ama bizdeki anlayış ve sahip çıkışımız; ne bu adın güzelliğine ne özüne pek yakışmıyor.

Hepimiz lafa gelince bayramın adını ve özünü; “barış, hoşgörü, anlayış, paylaşma, dayanışma, sevgi ve kardeşlik” olarak tarif ederiz değil mi?
İyi öyleyse madem böyle deriz, o zaman geçtiğimiz kurban bayramında bu dediklerimize ne kadar uyup uymadığımızı gözden geçirelim ve bakalım sınıfı geçmiş miyiz?
Belki sınıfı geçenler olmuştur ama pek çoğumuzun ikmale bile kalmadan direk kaldığımızı tahmin ediyorum.

Çünkü epeycemiz bir kere bayram günü hır gür çıkardık. Bir kısmımız sıra bayramlaşmaya gelince; kızdıklarımıza, dargın olduklarımıza, sevmediklerimize pek uğramadık. Üstelik bir de o insanlar ilgili düşüncelerimizi başkalarıyla paylaştık.
Yani hayır denizinde yüzerken, korsanlığa soyunup hayır gemilerine saldırdık ve saldırının sonucunda da; hiçbir şey kazanamadık.
................................
Üstad Necip Fazıl Kısakürek bizim gibiler için şöyle bir tanımda bulunur:
- “İnsanlar ikiye ayrılır; vaktini ‘beş’e ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.”

Hakikaten öyle değil mi? Vaktini ‘beş’e ayırıp; günde beş defa alnını secdeye götürenler, kime hangi amaç ve gaye ile zarar verebilir ki?
Yine üstad başka bir sözüyle karşımıza çıkar ve:
- “Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret. Ebedi bir yaşam için gayret yok hayret” der.

Üstadın bu sözünü duyunca aklıma apartmanlarının önüne; “Mülk Allah’ındır” yazanlar geldi.
Mülk Allah’ın diyoruz ama kiracı kirayı üç gün geciktirince adamın kapısını çalıp karşısına dikiliyoruz.
“Mülk Allah’ındır” yazmak maharet değil. Asıl maharet; o mülklerin hangi hayır işlerde ve helal işlerde kulanılıp kullanılmadığıdır.

Lafa gelince Hz. Ömer (r.a.) bir urganın hesabını veremediğini göğsümüzü gere gere anlatırız. Hz. Ömer ebedi bir yaşam için gayret etti de bir urganın hesabını veremedi.
Peki üç günlük dünya için gayret üstüne gayret eden bizler nasıl hesap vereceğiz?
Elbet bütün kainat Allah’ındır ama inandığımız gibi yaşamaktan kaçıp, yaşadığımız inanmaya doğru gidiyoruz.
“Mülk Allah’ındır” yazmak demek, elimizde avucumuzda ne var ne yok kaybetmeyi göze almak demektir. Bunu göze alanlar da zaten böyle yazmazlar.

İşte tam bu noktada yine üstad Necip Fazıl taşı gediğine koyuyor ve diyor ki;
- “Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil.”
Ve söze devam ediyor üstad;
- “Biz, ayakları şişene kadar namaz kılan Peygamberin, gözleri şişene kadar uyuyan ümmetiyiz.”

Son cümlesi üstadın;
- “Haram kazanılan aştan sayılmaz. Hak için akmayan yaştan sayılmaz. Kişi başım var diye övünmesin; secdeye varmayan baş baştan sayılmaz.”
Sürçü lisan ettiysek affola.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi