Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Adı Aşk Olan” Efendimiz’le Hicret Etmek

“Adı Aşk Olan” Efendimiz’le Hicret Etmek

Hicret günündeyiz. İslâmların şerefli olmak, hür olmak, darülslâm’ı inşa etmek ve Allah’ın buyruklarını yaşatmak üzere Medine’ye yürüdükleri Hicrî Yıl’ın başındayız.

“Adı aşk olan” Efendimiz s.a.v.’ın âyet emri üzere hicrete çıktığı senenin içindeyiz. Bu
kutlu günde Kainatın Fahrı Âleyhisalâtü Vesselâm’ın dileği kabul görmüş ve âyetleşmiştir: “Rabb’ım, beni şerefli bir girişle (Medineye) koy, sâlim bir çıkışla da (Mekke’den) çıkar” (İsrâ Sûresi, 80.âyet).

Hicret’in en cezbeli ve en hüzünlü ânında ashabın ve meleklerin kendine sığındığı Efendimiz s.a.v.’ın yanında olmak… Hicretin son durağında bir çöl akşamında iki cihânın
saadet güneşi Resulûllâhın yanında bulunmak nasıl bir uhrevî hâldir, bir bilebilsek ah!

O Hicret yolculuğunun sonunda, o hüzünlü bekleyişte, çöl sıcağının altında serinlik veren çadırların sakinlerinden biri olmak ve kalp kulağımızı tevhidin anahtarı, bütün âlemlerin Efendisi s.a.v.’ın bulunduğu çadıra tutmak ne güzeldir Rabbim!

Ömründe bir kez dahi kahkaha ile gülmemiş mahzun peygamber s.a.v.’ın çadırına yakın bir çadırda hicret etmenin duygusuyla iman sarhoşluğunu yaşayan sahabilerin saadetini hissedebilmeyi denediniz mi hiç?

Adı Allah’la birlikte zikredilen, Allah’ın, varlığını hediye ettiği ilk ve son nuru “Adı güzel kendi güzel” Efendimiz s.a.v.’ın hicretine katılmak, sonra aşktan ve imandan yanmak…

Meleklerin, hayâsına gıpta ettiği sevgililer sevgilisi, bütün peygamberlerin şefaat için kapısını çalacağı Cümle Âlemin Efendisi s.a.v.’ın hicretinde bir yolcu olmanın idrak ve imanını yaşayanlar ne kutlu insanlardır.

HZ. PEYGAMBERİN HİCRETİNDE YOLCU OLMANIN RÜYASINI GÖRMEK

Mazlumların ve sâdıkların peygamberi s.a.v.’ın hicretinde bir yolcu olmanın rüyasını görmek için yıllarca salâtü selâm getirerek sonunda bu kutlu rüyayı gören biri olmak nasıl bir aşktır, tadan var mı?

Allah’ın rızasını kazanmak için Hicret yolcusu olmak. Bu dosdoğru yol, nefsimizden, masivadan, denî olandan kaçıp takvaya, arınmaya, imana götüren ve bunun tâliminin yapıldığı mâna ve ibadet yoludur.

Hicret, Müslümanın din-i mübine uymayan amellerinden, fikirlerinden ve günahlardan sıyrılarak yalnızca Allah’a sığınması, kalbin ve aklın dünya kirlerinden temizlenişidir. İmana ve ahirete yaramayan ne varsa üzerimizde, bu yüklerden kurtulmak ve asıl Sevgili’ye doğru yol almaktır.

Hicret, kalbî, yani imanî olduğu gibi, bazen tagûtî bir devlet düzeninden, kalbin safiyetini öldüren modernizmden kaçıp, Allah’ın rızası üzere manevî bir yola düşmektir. Bu yolculukla, nefsanî ve dünyevî zincirlerimizden koparak asıl hürriyete kavuşuruz. Zâhirde kayıp gibi görünse de, ulvi nimetlerin kapılarını açar.

“İÇERDE HİCRET, DIŞARDA HİCRET”

Âlimlerin açıkladığı üzere, Müslüman, “İmandan hemen sonra, cihaddan önce kendini kesin bir emirle karşı karşıya buluverir: İçerde hicret, dışarda hicret, yeryüzün¬de hicret, ruhun derinliklerinde hicret... Artık kalınacak yer olmaktan çıkan yerden dışarı çıkmak... Değersiz olan halden uzaklaşmak...

Hic¬ret, sadece yaşadığı beldeden ayrılmak değildir; ay¬nı zamanda insanın kendi nefsinden uzaklaşmasıdır... Toplumu bir daha statikleşmemek üzere harekete geçirir, hem de bireyi... İnsanı dıştan bir harekete, içten bir ruh inkılâbına davet eder. İnsanı, durgunluk, çöküntü ve donukluktan kurtarıp, hareket, yücelme ve sürekli bir ruh inkılâbına koşturabilir. Bu, Afaka hicret ve Enfüs’e hicrettir.

Hicret, kavuşmak için, bulunduğumuz, yani masivaya bulaştığımız yeri terk etmek ve bütün umutların bittiği yerde sırat-ı müstakim üzere yeni bir yolculuğa çıkmaktır. Ulvi olana erişebilmek için feda etmek, yani kurban etmektir. Vermek için bu kutlu yola çıkmak gerek. Hicret etmekten çekinenlerden olmak bedbahtlıktır. Bu kimselerin hallerini Nisa sûresi 97. âyet şöyle tasvir ediyor:

“Kendi nefislerine zulmetmiş olanların hayatlarına melekler son verirken derler ki: ‘Ne halde idiniz?’ On¬lar: Biz yeryüzünde mustaz’af (çaresiz ve zavallı)
insanlardık.”derler. Melekler de: ‘Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya! derler. İşte onların barınacakları yer cehennemdir. Ve akibetleri ne kötü¬dür…”

HİCRET, ALLAH’A DOĞRU SEYR U SÜLÛKTUR

Hicret, kötülükle, günahla ve düşman olanla imtihan olmaktır. Sevr Mağarası’ndan sonra Sevr Tepesi’ne çıkıp dünya telâşından kurtulmak ve Lâ havle ve lâ kuvvete illa billah demenin mânasını imanın bütün gücüyle kavramaktır.

Hicret, korku ile umut arasında harekettir. Mürşid-i kâmillerin söylediği gibi, Hicret’in Mekke’si korku, Medine’si umuttur. Umudun olduğu yerde hicret, hicretin olduğu yerde umut var demektir. Hicret medeniyettir. Bedeviyetten medeniyete yürüyüştür. Medine, medeniyetin ana rahmidir. Bir sığınaktır; küfürden imana, şirkten tevhide, şeytandan Allah’a, günahtan sevaba, benlikten Sen’liğe, hasetten muhabbete…

Hayat, hicrettir, Müslüman ahirete kadar muhacir… Hâsılı, hicret, Allah’a doğru bir seyr u sülûktur. Zâlim olandan Râhim olana, Celâl’den Cemâl’e ve nihayet Allah c.c’a…..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi