İskilipli Âtıf Efendi Külliyesi
Zâlim İstiklâl Mahkemesi kararıyla idam edilmiş olan merhum İskilipli Atıf Efendi'nin düzlenmiş kabrinin yeri Ankara'da bulunmuş, mezar açılmış, naaşı İskilip'te bir kabristana gömülmüş, başına da pek zevksiz, çok ilkel bir kabir taşı dikilmiş. Tabii geçici olarak... Duyduğuma göre merhum için güzel bir kabir yaptırılmak isteniyormuş.
İskilipli Atıf Efendi'nin kabri ve etrafındaki tesisler (külliye) nasıl olmalıdır?
1. Büyük mimarlara müracaat edilerek, içlerinden birine mimarlık ve sanat katsayısı çok yüksek bir kabir ve kültür merkezi projesi hazırlatılmalıdır.
2. Bu tesisler içinde bir ihtisas medresesi, bir kültür merkezi, bir konferans salonu ve bir yurt bulunmalıdır.
3. Yılda iki defa Türkçe, Arapça, İngilizce makaleler yayınlayacak "İskilipli Âtıf Efendi İlmî Araştırmalar Dergisi" yayınlanmalıdır. (Bu dergiye kesinlikle şişirme, derme çatma, baştan savma yazılar kabul edilmemelidir.)
4. İskilip'te üç yılda bir uluslar arası bir İslâmî araştırmalar semineri tertiplenmeli, dünyanın çeşitli yerlerinden davet edilecek alimlere ilmî konuşmalar yaptırılmalı ve bu tebliğler yayınlanmalıdır.
İskilipli Atıf Efendi'nin hatırasını yaşatmak, kabrini yaptırmak, onun adına bir medrese ve kültür merkezi kurmak Sünnî Müslümanların üzerine bir vicdan borcudur. Bunları yapmazlarsa vebal altında kalırlar.
Görüyorsunuz solcular Nazım Hikmet'e nasıl sahip çıkıyorlar... Deniz Gezmiş'e nasıl sahip çıkıyorlar...
Biz de şehid-i muhterem Atıf Efendi'ye sahip çıkmalıyız.
Sadece bir kabir yaptırmakla, vazifemizi hakkıyla ifâ etmiş olmayız.
Atıf Efendi imân, İslâm, Kur'an, Sünnet, Şeriat için çalışmış ve bu yolda şehadet şerbeti içmiş bir kimsedir. Onun hatırasını ilimsiz, irfansız, kültürsüz yaşatamayız.
Atıf Efendi adına bir vakıf kurulmalıdır.
Öncelikle Atıf Efendi'nin eserleri hem İslâm yazısıyla hem Latin harfleriyle önsözler, notlar, açıklamalar ilâve edilerek en güzel kağıda beş renkli (ekstra yaldız) tezhipli olarak yayınlanmalıdır. Mücevher kadar güzel olan bu kitapları yüz binlerce, milyonlarca Müslüman alıp hediye olarak dağıtmalıdır.
İskilipli Atıf Efendi Vakfı klasik Osmanlı İslâm edebiyatının unutulmuş, nüshası kalmamış kitaplarını da çok sahih ve çok estetik şekilde yayınlamalıdır.
Bu yayınlar vakfın ayakta durması için gereken maddi gelirin bir kısmını sağlayacaktır.
Bu vakfa ehliyeti, liyakati, ihlâsı, mürüvveti olmayan kimseler alınmamalıdır.
Solcular ve çağdaşlar Nazım Hikmet'i ve Deniz Gezmiş'i nasıl efsane haline getirdilerse biz Sünnî Müslümanlar da merhum ve mağfur Şehid-i Muhterem İskilipli Atıf Efendi'yi bayraklaştırmalıyız.
İskilipli Atıf Efendi külliyesinde bir de küçük müze olmalıdır.
Her sene merhumun idam yıldönümünde merhumun ruhu için Kur'an-ı Kerim tilâvet edilmeli, kaside ve Mevlid-i Şerif okunmalıdır.
Bugün ülkemizde yukarıda arz ettiğim hizmetlerin yapılmasına imkân verecek hürriyet vardır. Bu hürriyeti iğtinam etmezsek merhum bizden davacı olacaktır.
Şu hususu da önemle belirtmek isterim ki bu gibi hizmetlerde maddi menfaat, rant, şahsî prestij, telif ücreti bahis konusu edilmemelidir. Bunlar hasbetenlillah, muhlisenlillah, garazsız ivazsız yapılması gereken hizmetlerdir.
Yine İstiklâl Mahkemesi'nin zalimâne kararıyla idam edilmiş olan mazlume Şalcı Bacı'nın hatırasını da yaşatmamız gerekir. Bu hususta Müslüman tarihçilerin belge ve bilgi toplamaları üzerlerine borçtur.
İskilipli Atıf Efendi idam edildiği gün Babaeski müftüsü de idam edilmişti. Atıf Efendi'yi şöyle böyle hatırlıyoruz da o rahmetli müftüyü tamamen unutmuş vaziyetteyiz. Onun hakkında da bilgi toplamamız, kitaplar yazmamız gerekir.
İslâm ahlakının temel maddelerinden biri vefadır. İmanımız, dinimiz, Kur'anımız, Efendimizin Sünneti, Şeriatımız için can verenleri unutmamız bizim için yüz kızartıcı, utanç verici bir vefasızlık olur.
(Not: İskilipli Atıf Efendi külliyesi hakkında çalışmalar yapılıyorsa, müteşebbislerin bendenize haber ve bilgi göndermelerini istirham ediyorum. Milli Gazete vasıtasıyla e-mail yollayabilirler. Şimdiden teşekkür eder, selam ve hürmetlerimi sunar, hayırlı başarılan dilerim.)
* (İkinci yazı)
Gözleri Var Ama Basiretleri Bağlı
Gözleri var... Göz doktoruna götürüp muayene ettiriyorsunuz, doktor hiçbir arıza ve hastalık yoktur gözleri mükemmeldir diyor. Fakat adamcağız mutlaka görülmesi gereken, gözlere batan nice şeyi göremiyor.
Kulakları var... Kulak doktoruna muayene ettiriyorsunuz, duyuş bakımında hiçbir eksikliği yok lâkin mutlaka işitilmesi gereken nidaları işitmiyor.
Aklı var... IQ'suna baktırıyorsunuz 100'ün üzerinde lâkin kafası hiç çalışmıyor. Na to kafa na to mermer. En basit temel gerçekleri defalarca söyleseniz anlamıyor.
Bu adamlar bu hâle nasıl gelmişler? Düşündüm, şu sebepleri buldum:
1. Haram yiyorlar... Haram yemek onların basiretini bağlıyor. Kulaklarını tıkıyor, beyinlerini dumura uğratıyor.
2. Benliklerinin esiri olmuşlar. Benlik gözlerini kör, kulaklarını sağır, akıllarını işlemez ve çalışmaz hâle getiriyor. Kalpleri de nasırlanıp mühürleniyor.
3. Kötü eğitim onları robotlar, zombiler haline getirmiş.
4. Kötü medya onları bitirmiş, insanlıktan çıkartmış.
Şu kişi parlak bir tahsil yapmış, yüksek bir diploma elde etmiş, yabancı dil biliyor... Lâkin beyinsizlik, şuursuzluk, idraksizlik içinde yüzüyor... Niçin?.. Adam futbol kulübü tutar gibi tarikat, cemaat, hizip, fırka asabiyetine saplanmış. IQ'su 110 olsa, iki yabancı dil bilse faydası yok çünkü holigandır, militandır, fanatiktir.
Resûlullah (salat ve selam olsun ona) Efendimiz "Müminin firasetinden korkunuz, çünkü o Allah'ın nuruyla görür" buyurmaktadır.
Bir Müslüman, hiç mümin kardeşine düşmanlık eder mi? Birileri ediyor... Neymiş onun meşrebi başkaymış. Yahu kuş kadar aklı olan bir Müslüman din ile meşrebi birbirine karıştırmaz. Meşrep bir nasip meselesidir. Hiç bir Nakşî, Kadirîdir diye öteki Müslümanı dışlar mı?
Adamı göstergeli ibreli bir alete bağlıyorsunuz...
Tashih-i itikad diyorsunuz ibre kıpırdamıyor.
Ümmet birliği diyorsunuz yine kıpırdanma yok.
Hilâfet diyorsunuz ibre yine yerinde.
Şeriat diyorsunuz hiç hareket yok.
Hizip, grup, cemaat diyorsunuz ibre çılgınca hareket ediyor.
Hangi hazrete mensupsa onun ismini zikrederek "Hazret" diyorsunuz ibre çılgınca oynamaya başlıyor. Adamın heyecanından ve holiganlığından neredeyse cihaz parçalanacak.
Yahu böyle İslâmi hassasiyet olur mu? Bu hassasiyetler, bir tür ırkçılığa benzer cahiliye hassasiyetleridir.
Müslümanlar çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik oluştururlar. Bu birliğin ismi ümmettir... Ümmet-i Muhammed...
Kâzım Efendi'nin, Hâzım Efendi'nin, filan hocanın, feşmekan hocanın ümmeti değil...
Tashih-i İtikad, ümmet, Şeriat gibi temel değer ve konularda Müslümanları eğitmek lâzımdır. On milyonlarca Müslümana bu eğitimi hangi kurum verecektir?
Çin'e gidiyorsunuz, bir Cuma günü camiye giriyorsunuz bütün cemaatin başında takke, imâme var. Mao cehenneminden çıkmış Çin'de... Türkiye'de Cuma namazına gidiyorsunuz cemaatin yüzde beşi bile takkeli değil. Bütün hadîs ve fıkıh kitaplarımızda namazın başı örtülü olarak kılınmasına dair bilgiler ve hükümler vardır. Resulullah (salat ve selam olsun ona) Efendimiz bütün hayatı boyunca ihramlı olduğu haller dışında başı açık namaz kılmamıştır. Başını örtmek sünnettir, edeptir. Peygamber'e uymak, ona itaat etmek farzdır.
Başı açık namaz kılan Müslümana "Kardeşim, ne olur cebine bir takke koy da namaz kılarken başını ört" desen bakıyor, bir şey söylemiyor, onu tekrar gördüğünüzde başı yine açık...
Hiç şüphe yok ki kabahatin büyüğü Diyanet teşkilâtında. Halka nasihat etseler yüzde yüz olmasa bile yüzde 50'si laf dinleyecektir.
Namazı başı açık kılmak Selefîlerin, mezhepsizlerin, bozuk İslâmcıların işidir. Benim çocukluğumda, gençliğimde kimse başı açık namaz kılmazdı.
Müslümanlar nasıl uyarılaca?..
Müslümanlar nasıl bilgilendirilecek?..
Müslümanlar nasıl aydınlatılacak?..
Düşündükçe kafam zonkluyor.