Katleder ama korkutup sindiremez
Siyonist İsrail devleti işgal, suikast, katliam, sürgün üzerine kurduğu düzenini aynı yöntemleri kullanarak daha ne kadar devam ettirebilir acaba? Kimseye yenilmez ve kimseye hesap vermez İsrail imajı değerinden bir şey kaybetmeksizin emperyalizm adına Ortadoğu coğrafyasında bir korku kaynağı olarak varlığını koruyabilir mi?
Kimilerine göre her iki sorunun cevabı da İsrailin lehine tezahür edecek, bu kesin. Hatta İzzettin el Kassam Tugaylarının komutanı Ahmet Sait el-Caberinin katledilmesiyle beraber Gazzeye yönelik artan saldırılar İsrailin Gazzeyi yeniden işgal altına almasıyla sonuçlanacak. Öyle ki İsrail sadece Gazze halkını değil ABDyi, Türkiyeyi ve Mısırı da hizaya çeken yepyeni bir plana start vermiş durumda.
İsrailin sistematik işgal ve cinayetleri beklendiği üzere ABD, İngiltere ve Kanada tarafından hemen sahiplenildi. Mısır ve Türkiye ise Kahirede gerçekleştirilen üst düzey bir toplantıyla Gazze halkına karşı işlenen insanlık suçlarına dair ciddi bir tepki gösterdi. Mısırın Mübarek döneminde olduğu gibi işbirlikçilik zilletine rıza göstermeyeceğine ilişkin en net beyan Mursiden geldi.
Cumhurbaşkanı Mursi, İsrailin işlediği cinayetlerin üzerinden zaman geçmeksizin Mısır eski Mısır, Araplar da eski Araplar değil sözünü telaffuz ederken Başbakan Hişam Kandili dayanışmanın boyutunu gözler önüne sermek üzere Gazzeye göndermişti bile.
Kahirede geniş bir heyetle temaslar kuran Başbakan Erdoğanın Gazze meselesine yaklaşımında, İsraille alakalı kurulan cümleler pek öyle diplomatik nezaket falan gözetir tarzda değildi. Erdoğanın Bu gözyaşlarının hesabı er ya da geç İsrailden sorulacak cümlesinde hesabın kim tarafından ve nasıl sorulacağına dair tam bir açıklık yoksa da, İsrail ve hamisi ABDye karşı kat edilen merhaleye dair dikkat çekici işaret gözlerden kaçmıyor.
İsrail vuruyor, yıkıyor, katlediyor ama ne olursa olsun Filistin halkını korkutup sindiremiyor. El-Caberinin katledilmesinin ardından İsrailin karadan, havadan ve denizden yağmur gibi yağan füzelerine rağmen İslami direniş hareketlerinin de sessiz kalmaması neyin göstergesi acaba?
İsrail açısından hiç de azımsanamayacak ağır kayıplara yol açan Hamas ve diğer direniş örgütlerinin askeri operasyonlarının güçlenerek artacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Mısırda yaşanan devrim süreci Gazzeye yönelik İsrail ambargosunu fiilen iflasa sürüklemiştir zaten.
Tunus ve Libyanın despotik iktidarları alaşağı eden Müslüman halklarının kurduğu hükümetler eliyle Filistin mücadelesi için eskisiyle kıyaslanamayacak kadar katkı sunacaklarına şahit olacağız.
Söylendiğinin aksine yaklaşan seçimler değil Suriyedeki Esed-Baas cuntasının çökmeye yüz tutan iktidarı İsrail için en esaslı endişe kaynağı elbet. Hemen arkasını güvenceye alan işbirlikçi Ürdün kraliyetine yönelik sokaklarda yükselen isyan ateşi İsraili bölgede ön almaya iten en önemli saik.
Hep olduğu gibi İsrailin iğrenç tuzakları, insanlık dışı hesapları şimdi de olur elbet. Ancak hesapların, tuzakların eskisi gibi garantili sonuçlar vereceği yönünde kimsenin korkuya kapıldığı filan yok.
Filistin ve bölge Müslümanları yiğit evlatlarının birer birer ya da toplu olarak şehadetlerine şahit oluyor, gözyaşları içerisinde ve acılarını haykırarak. Fakat ümitlerini, mücadelelerini, azimlerini her geçen gün büyüterek yürümeye devam ediyorlar. İsrail gerçekten de cehennemin kapılarını açtı ama en önce kendi adına.
Despotik iktidarların çöküşü İsrailin çöküşünü hızlandıracak en önemli süreçtir. Şamdaki Esed rejimine, Ammandaki Kral Abdullah rejimine vurulacak her bir darbe İsrailin de temellerini kuvvetle vurulmuş hayırlı darbeler olarak tarihe geçiyor.
Sonun başlangıcı için kritik eşik üzerindeyiz. Ama İsrail ve hamisi ABD eskisi kadar güçlü, Müslümanlar da eskisi kadar zayıf değiller artık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.