Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Kalemin Sırrı ve Ölmediği Hakkında

Kalemin Sırrı ve Ölmediği Hakkında

Matbaanın icadından sonra kalemin yavaş yavaş öleceğini söyleyenler üç yüzyıl önce yanılmışlardı.
Şimdi ki zamanda da bilgisayarın gücü karşısında kalem muhakkak ki ölür diyenler yanıldılar. İnsan idraki, aklı ve gönlü mezara kadar var olacağına göre kalem asla elden düşmeyecek. Kalbin ve kafanın söze aktarılışı durdurulamayacağı için kalem asla unutulmayacak.

“Kalem öldü?” diyenler modern cahillerdir. Allah Teâlâ’nın kaleme buyurduğu “yaz” emrinin sonunun geldiğini söyleyen bedbahtlar bilmeli ki, kalemin yazması kıyamete kadar sürecektir. Dünya ne zaman yok olursa, kalem de o zaman yok olacak. İnsanoğlu ne zaman yer ile yeksan olursa kalemin de o zaman vazifesi son bulacak. Dilin hükümdarlığı sürene kadar kalemin de hükmü sürecek.

KALEMİN SEVMEYENLERİ VE DÜŞMANLARI ÇOKTUR

Kalemin düşmanları ve sevmeyenleri çoktur. “Kalem öldü” diyen şom ağızlar içinde en tehlikeli düşman şeytandır, yani İblis. Âdem Âleyhisselâm’a dünyaya indirilirken kendisine verilen emanetler arasında kalem ve harfler vardı. Âlimlerden okuduğuma göre ilk harf çizgidir. Düz çizgi, yani Ku’rân elifbasındaki “Elif” olarak okuduğumuz ilk harf. Öğrendiğime göre, Elif harfinin harf oluş sırrı çizilirken yukarıdan aşağıya çizilirmiş ve tıpkı vahyin yukarıdan aşağı indirilmesi gibiymiş. Allah c.c. yukarıdan münezzehtir. Bunu anlatmaktan muradım, kalemin, Âdem Âleyhisselâm’ın elinde ilk harfi kalemle yazmaya başladığını, Allah bilgisini ve Cennetten indirilirken kendisine öğretilenleri dünyaya inince kalemle tâlim ettiğini hatırlamaktır.

ÂDEM (Â.S.) KULLANDIĞI İÇİN İBLİS KALEM KULLANMAZ

Öğrendiğim bir başka şeyde kalemin, Âdem Âleyhisselâm’ın düz çizgi gibi yazdığı ilk harf olan Elif’e benzemesidir. Yaratılışını ve sîretini bilmeden kaleme “İlkel bir âlet” diyenler utansın.

Şimdiki zamanda kalemin yerini almaya çalışan bilgisayar tuşlarını gösterenler bilmelidir ki kalem, gelecek çağlarda bile her türlü yazı yazan aletlerin atası, ruhu ve sembolüdür. Dahası, Elif harfi gibi düz olan eşkâliyle ve parmaklar arasında tutulan duruşuyla kıyamete kadar yaşayacaktır.

Öğrendiğim bir şey daha var. Şeytanın, yani İblis’in kaleme düşmanlığı, Âdem Âeyhisselâm’ın ilim öğrenmesinde, yazı yazmasında kullandığı âlet olmasıdır. Bundandır ki, İblis yazı yazmaz ve kalem kullanmaz.

KALEMİN SIRRININ OLDUĞUNU OKUYUNCA TİTREDİM

İslâm düşüncesine göre “Harf” eşittir nokta; yani harf eşittir “ilim” akla geliyor. Böylece “ilim” yazan kalem, sûre adı oldu. Bu âyetin sembolü “Nun” ve “Kalem”dir. Kalem demek, yazı eşittir ilim demek…

İblis, bu üç vazifesiyle Allah’ın yoluna dair yazdıklarından ve hizmetinden dolayı kaleme düşmandır. Bu vazifelerinin yanında kalemin yüreği ve ameli vardır. Allah’ın adıyla başlanıp niyet edilerek tutulan kalemin yazdıkları, tutanın gönlünü aydınlattığı gibi hayatı ve cümle milleti de vahyin nuruyla aydınlatması onun kalbinin ve amelinin temiz oluşuna delâlettir. Kalem, bu istikâmette yazdıkça cezbeye kapılır ve aklı başından gider, sevincinden coşar ve kağıda dokundukça yüreği pır pır titrer, kabına sığmaz olur. Sahibinin elinde vecde geçmeye başlayınca, semâdan harfler kırk ikindi yağmurları gibi kalemin ucuna yağmaya başlar.

İşte “ilmin bir nokta” olmasından mâna, cezbe hâlindeki inanmış kalemin ucuna düşen kelimelerin “kıyl u kâl değil “ilim” değerinde oluşudur. Demek ki “ilim bir noktaydı” onu kalem çoğalttı. Allah, Kûr’ân’ın da kaleme ve onu tutanlara yemin etmesi, adını sûreye koyması bundandır.

Âyetle şereflendirilen kalemin sırrını ve vazifesini bilen yazıcı, onu Allah’ın ve Resûlünun istikâmetinde kullanabiliyorsa, kalem bahtiyar ve sevinçlidir. Yazıcı, “Her şey Sen’den bir âyettir” deyip kalemi de hakikat üzere tutabiliyorsa, kalem yaratıldığı ilk günkü gibi âdemoğullarına hizmet etmekten daima hoşnut olur.


KALEMİN SIRRINI BİLEREK KULLANAN ALİ HOCAM VAR

Kalemin bu sırrını okuyunca titredim. Kalemin sırrını bilerek yazanlar var mı çevrenizde? Fakîr, kalemin sırrını bilerek kullananlardan yalnızca Ali Hocam’ı bilir. Bilmek kalp gözü ister, acaba biliyor muyum? Ali Hocam gibi ehl-i dil, âlim ve fâzıl bir yazıcının elinde kalem olmak ne güzel. Nazan Bekiroğlu’nun söylediği gibi, “Sır, kalemden çok, kalemi tutanda ve onun tuttuğu nefeste olmalı.”

Kalemin sîretini bilip ehl-i kalem olmak, her yazıcının harcı değildir. “Ehl-i kalem” sıfatının devlet kademesindeki yazışmaları yapan memurlar için kullanması hâşâ yanlıştır. Ehl-i kalem olmak, “Kalemiye” diye adlandırılan günümüzde bürokrasi denilen ceberrut ve ham ervah zümresinin pâye olarak kullandığı sıfatla hiç mi hiç alâkası yoktur. “Kalem efendisi” tâbiri de “kâtip” mânasındadır ki “Ehl-i kalem” değildir.
Kalem ehline “Sâhib-i kalem” demek de münasiptir. Erbabı bilir ki, ceddimiz arasında Sâbib-i kalem”liğini “Sâhib-i seyfü kalem” olarak, yani hem edip, hem de asker sıfatıyla şân şeref içinde kullananlar var.

Tabiî ki kalemle kemali bir arada sahiplenmek gerek. Kalem, kemalin emrinde olmalı. Yoksa kalemin bir değeri olmaz. Kalem, kelam, kemal, ehl-i kalemin sıfatlarındandır Kalem, aynı harflerle yazar, fakat kemal mertebesinde olan ehl-i kalem elinde yazdıkları cevhere dönüşebilir. Kalem ehli olmak her yazı yazanın harcı değildir. Kalemşör, usta kalem, keskin kalem ve ateist kalem gibi sıfatlar dünyalıktır. Ehl-i kalem bu sıfatların üstünde bir mânayı ihtiva eder. Satılık kalem ifadesini aslâ kabullenemem Sahibine aittir. Kalem kendini satmaz; sahibi satar.

Kalemden doğan şikayet kalemden değil, onu yazanın maksadındandır. Kalemin efendisi de var,
haydutları da… Kalemi, Allah ve insanlık yolunda kullananlar da var, kötü yolda kullananlar da… Kalemi elimize her alışımızda onun sîretini, hâl tercümesini ve ona vazife verilişini unutmamak gerek.

KALEM, KENDİNE GÜZEL MUAMELE EDENE DOSTTUR

Kalem, derûnunu ve vazifesini bilene dosttur. İyi yolda kullananın hem dünyasına, hem ahretine yardımcıdır. İnsanın sırrını, gönlünü, fikrini, derdini paylaşan, dağarcığındaki kelimeleri sûretleştirip,
kendinden başkalarına taşıyan gönüllü bir işçidir. Karşılık beklemeyen hasbî bir yoldaş ve hizmetkârdır. Atalarımızın, “Kalem cömert olur, ne dilersen yaz” demesi bundandır.

Sılada gurbetçisini bekleyenler, devletlüden dileği olanlar kalem tutan ellere havale etmişler maruzatlarını, ver dertlerini. Türkümüzün söylediği gibi: “ Kul olayım kalem tutan ellere…” Yârine ve yârâna gönlünü boşaltmak için mektup yazdığımız kaleme, “ömrünü doldurdu ve öldü” demek, vefasızlığın ve kadirbilmezliğin daniskası değil midir?

Yazının icadı kalemi meydana getirdi. Kalem tarih düştü ve yazmaya başladı yüreği ve fikri olan parmaklar arasında. Tarihimizi, akidelerimizi, öğrendiklerimizi ve geleceğe aktarmak istediklerimizi yazdı.
İnanç ve geleneklerimizi istikbâle kalemin sâyesinde aktarmıyor muyuz?

Kalem, gönüllere, kalplere şifa vereni yazdığında, Allah ve Resûlünün yolunda rehberlik ettiğinde yaratılış gayesine hizmet etmiş olur. Kalem, kendine güzel muamele edene, iyi tutana hasbî bir dosttur. Hizmetinin karşılığını istemez. Kötü kullanıldığında dahi kızmaz, yüzünü ekşitmez, sitem edip çekip gitmez. Başucunuzda, masanızda ve cebinizde “azad kabul etmez bir köle” gibi durur. Size tâbidir. Kalem, hakkını veren için öyle bir dosttur ki sıkıca sarılır insanın parmağına. “Beni iyi ve güzel tut” der.

Yerine göre “Kalemin yaptığını kılıç yapamaz.” Demek ki kullanmasını bilenler için “Kalem kılıçtan keskindir.” Öyle ki, kalemin yazdıkları asırları aşarak bütün zamanlarda karşımıza çıkar. Kaba kuvvetin varlığı kalem kadar kalıcı, tesirli ve bağlayıcı değildir. İnsanoğlu sözü ve keyfiyetiyle nisyan ile maluldür.

Âlimanın dediği üzere, Kalem, hayırlıdır, ancak hayırda kullananlar için. Kalemde kuvvet vardır, ancak ilâhî Kudret’e hizmete ettiği müddetçe. Yeri gelmişken kalem ehli Kâtip Çelebi’ye kulak verelim: “Kalemin mürekkebiyle öyle bir vuruş var ki, kılıcın şarabından, yani döktüğü kandan daha keskindir. Harap olup gitmeyecek bir yazar yoktur; ancak onun elinden yazdıkları dünya durdukça durur.

“İNSANOĞLU YALANLASA DA, KALEM DOĞRULAYAN OLACAKTIR”

Kalem unutmaz, daima diri ve her dem tazedir. Ceddimizin dediği gibi, âlim unutur, kalem aslâ unutmaz.
Nisyan ile malul olan insanı en iyi tanıyan kalemin yazdıklarıdır. Öyle ki, âyet tefsirinin ifadesiyle: “Kaleme ve yazdıklarına and olsun ki; kalem, insanların inanmak istemedikleri ve yalanladıkları Din Günü’nde gizli açık ne biriktirilmişse teşhir etmek ile görevlidir. İnsanoğlu yalanlasa da, kalem doğrulayan olacaktır. Çünkü kalem şahitlik edecektir. idi. İnsanın aleyhine de olsa kalem yazmakla emrolunmuştur.”

Bütün çağların âlimleri, şairleri ve ediplerinin söyledikleri gibi, âmâ üstadım Cemil Meriç’in ilk sözlerinden biri de kalem üstünedir: “Kimi başında taçla doğar, kimi elinde kılıçla. Ben kalemle doğmuşum…”

Kalemin hakkını verenlere selâm olsun




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi