Orta Doğuyu Rehin Tutan Kim?
Elbette Türkiyede hiç kimse İsrailin işlediği cinayetleri açıktan savunabilecek durumda değil. Bu sebeple sorunun temel kaynağı olan İsrailin 60 yılı aşan sistematik işgal ve katliam politikalarını önemsizleştirecek bir dizi analiz daha meşru ve faydalı addediliyor.
Malum sebeplerle İsrailin yürüttüğü insanlık dışı politikalara Filistin halkının direnişinin yanlış ve faydasız olduğu yönünde ağırlık kazanan söylemlerde ciddi bir azalma olmuyor. Irkçı-ayrımcı dogmalar üzerinde yükselen ve emperyalist paylaşım savaşlarının en önemli bakiyelerinden biri olan İsrailin gayrı meşru varlığını tartışma dışı bırakma üzerine kurulmuş ve her dönem kendini yenileyen geniş bir literatürle karşı karşıyayız.
İşgalciyi Değil, Direnişi Tartışmak!
Star Gazetesinden Mensur Akgünün Hamas hangi mantıkla İsraile saldırarak onun öfkesini ve şiddetini tam da seçim öncesi dönemde Gazze halkının üstüne çekmektedir? sorusuna cevap üretmenin hakikate ve çözüme götüren bir katkısı olur mu acaba? Gerçi Akgün İsraili savunmadığını, sorunun daha da büyüyüp bölgesel bir boyut kazanmasının önüne geçecek tedbirler üzerinde düşünmeye davet ettiğini ısrarla vurguluyor. Fakat yazar özelde Türkiye toplumuna genelde bütün orta doğuya öyle bir Hamas (ya da Filistinli) profili takdim ediyor ki dudakların uçuklamaması mümkün değil.
Akgün yazısında iki şey yapıyor. Bir: İsraili kışkırtıp Gazzeye saldırtarak Türkiye ve Mısırın bölgeye ilişkin siyasetini rehin almaya çalışan Hamas portresi çizmek. İki: Filistin halkını bir takım oldubittiler neticesinde İsrail katliamlarıyla yüz yüze bırakan Hamasın herkese tuzak kurduğuna dikkat çekmek. Analizin özeti şu: Maltus ve Makyavele yapılan göndermelerle devletin bekasını öncelemek. Yani İsrail ve arkasında duran ABD-Batı çok güçlü, düşmanlığı kazanmanın manası yok. Hamas ise yanında durulamayacak kadar zayıf ve riskli.
Aslında merkez medyaya hakim olan perspektifi yandaş medyada seslendiren tek kişi maalesef Mensur Akgün değil. Yine Starda yazan ve strateji üzerine uzmanlığıyla bilinen Sedat Laçinerin de son İsrail saldırıları üzerine ileri sürdüğü görüşlerin oldukça tartışmalı olduğu kanaatindeyim. Enteresan bir biçimde Laçiner Hamasın uçan çöp tenekeleri olarak nitelediği füzeleri İsrail karşısında bir savunma aracı olmaktan ziyade el-Fetihe karşı güç kazanma vesilesi olarak takdim ediyor. Bir adım daha ileri gidip İsraile daha fazla füze atarak Filistin kurtarılamaz diyerek yargısını keskinleştiriyor. Çünkü füzeler nafile siyasetin gürültülü bir enstrümanı sayılıyor.
Direnişi hangi araçlarla başarıya ulaştırmak mümkündür? Filistin halkı kendisini başarılı kılacak bu araçlardan mahrum bırakılmışsa ne yapmalı? Elini kolunu bağlayıp oturmak veya İsrailin insafını beklemek gibi bir öneri kimse tarafından dillendirilmiyor tabii ki.
BM eliyle gasp edilen haklarının iadesinin veya Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından İsrail saldırganlığının engellenebileceğinden aklı başında hiç kimse bahsetmiyor elbet. Ambargo altındaki Filistin halkına İsrail işgaline karşı kendini savunması için yasal yollardan silah satışı da mümkün olmadığına göre ne öneriliyor?
Yakıp yıkan, işkence edip öldüren, tutuklayıp sürgün eden işgalci İsraile karşı bütün imkânsızlıklara rağmen ayakta durmaya çalışan bir halkın onurunu ayakta tutmaya adanmış savaşçılara ne öneriyorsunuz? Kaldı ki Haması başarısız, İsraili başarılı ilan etmekteki bu temelsiz acelecilik doğru bir çözüm yolunda atılmış bir adım sayılabilir mi? İsrailin sadece ve sadece güçten anlayan bir devlet ve toplum olduğu yadsınamazken Filistin halkına ve Hamasa sivil ve steril bir direnişle başarı vadetmenin yaşanan acı dolu tecrübeler karşısında bir ağırlığı olabilir mi?
Tarihsel arka planından bugününe değin Filistin sorununu en ince ayrıntılarıyla bilen Cengiz Çandarın değerlendirmelerine iyice dikkat kesilmekte fayda var. Çandar diyor ki; Daha şimdiden bu son çatışmayı Hamasın kazanmış olduğu genel kabul görüyor.
Çandar bu kanaate Aaron David Millerin Foreign Policy Dergisinde yayınlanan Hamas Savaşı Nasıl Kazandı? üst başlıklı ve İsrailin Muharebeyi Kazanmasının Önemi Yok alt başlıklı yazısından yola çıkarak şöyle izah ediyor: Hamasın kazancı, askeri sahada değil. Sahneye çıkabilmiş, arkasına Türkiye ve Mısırı alabilmiş, Katar Emirinin ve Davutoğlu ile Arap Birliği Genel Sekreteri ve 9 Arap dışişleri bakanının Gazzeye ziyaretini sağlamış ve ABD ile bölgedeki temel müttefikleri sayılan Türkiye ile Mısırın arasında çatlaklara neden olabilmiş, İran desteğini kaybetmemiş ve içerdeki rakibi Mahmut Abbası giderek marjinalleştirmiş ve devreden çıkartmış olmasında yatıyor. Hamas, uluslararası sahnede etkili bir aktör görüntüsü kazandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.