Kaybedenler kulübünde miyiz?
Türkiyede basın hiçbir konuda objektif davranmıyor. İsrailin Gazzeye yönelik son Bulut Sütunu saldırısından sonra da simyasal ve psikolojik bir savaş başlattı. Savaşın hedefi AKPyi kaybedenler kulübünde göstermek.
Gerçekte savaşı kim kaybetmişti? İsrail, ABD, AB ve İranın kaybettiğine dair genel bir kanı ve kabul var.
El Mustakbel gazetesinden Ruba Kebbarenin yazdığı gibi, savaşın iki kaybedeninden birisi İsrail diğeri de İran. İran bu vaziyetini verbatim yani sözel veya simyasal bir savaşla örtbas etmeye çalışıyor. Bununla birlikte, güneş balçıkla sıvanmaz.
Bölge turuna çıkan tetikçi kardeşlerden İran Meclis Başkanı Ali Larijani direnişi ve Gazzeyi desteklemekten dolayı kıvanç içinde olduklarını söylemiştir.
İranlı General Muhammed Ali Caferi de Gazzeye Fecr-5 teknolojisi sağladıklarını belirtmiştir.
İslami Cihad örgütünden Ramazan Şallah da bunu teyid etmiştir.
Bununla birlikte, ateşkesin ardından yaptığı değerlendirmede Halit Meşal geçmiş yardımlarından dolayı İranı şükranla anmış lakin Suriyede ters düştüklerini açık bir dille ifade etmiştir. Kendilerinin tercihlerini halklardan yana yaptıklarını hatırlatmıştır.
Hamasın Lübnan temsilcisi Üsame Hamdan da benzeri bir değerlendirmede bulunmuştur.
Aynı konuşmasında Halit Meşal, başta Muhammed Mürsi olmak üzere ikinci sırada Başbakan Erdoğana takdir ve şükranlarını sunmuş ve üçüncü sırada ise Katar Emiri Hamd Al-i Saniye gönderme yapmıştır.
17 Kasım (2012) tarihinde Kahiredeki dörtlü buluşma da yeni Filistin mihverine ve aynı zamanda Gazze saldırısının kazananlarına işaret etmektedir.
Bu ülkeler Mısır, Türkiye, Katar ve Gazze, örgüt bazında ise Hamastır.
Buna mukabil İran tarafı fiili desteğini göstermediği halde laf savaşıyla sahada tutunmaya çalışmaktadır. Füze veya teknolojisini sağlamada Libya ve Sudan ve İranın ismi geçmektedir. Diğer ülkeler suskunluğu yeğlediği halde neden İran avazı çıktığı kadar bağırmakta ve Gazze fatihi veya hamisi kesilmektedir.
¥
Gazzede yokluğunu örtbas etmek için.
İslam dünyasının gözünden düşmemek için. Lakin bunlar boş gayretlerdir.
İranın süngüsü Suriyede ebediyen düşmüştür. Suriye ve Filistin halkının düşmanları özünde aynıdır. Görmek istemeyen gerçeklere gözlerini yumar.
Halep ile Gazze arasındaki bağlantıya ve benzerliğe rağmen İran hâlâ Suriyeyi direniş ekseni içinde göstermeye gayret ediyor. 17 Kasım tarihi itibarıyla İran bölgedeki ve Filistindeki gelişmelerden kopmuştur.
Bunu lafla tutturmanın imkanı yoktur.
Bununla birlikte, İran bu cepheyi sözle tamir etmeye çalışmakta ve kendisi bir şey yapmazken Arapları göreve davet etmektedir.
Lübnandaki avazı Nasrallah da Arap devletleri sadece Kızılay görevi yapabilir ve cenaze töreni düzenlemeye yararlar diye konuşmuştur. Bu laf salatasıdır. Beşşar da 2006 yılında Arap liderlerini adam bozuntuları olarak nitelendirmişti.
2012, maskesini düşürdü ve onlar kadar bile olamadığını gösterdi. Hizbullah lideri de zamansız bir biçimde İsrail üzerinde insansız Eyüp uçağı uçuracağı yerde, saldırılar sırasında Gazze cephesini rahatlatmak için kuzeyden füze gönderebilirdi. Adale gösteriyor ama Filistinlilerin yardımına gitmiyor.
Reklama ve propagandaya var ama yardıma yok. Bunun yerine laf savaşıyla cephe savaşını kazanmaya yelteniyor. İran, halkın rejime kazan kaldırmasıyla birlikte Suriye cephesini kaybederken yine Suriye cephesinin bir uzantısı olarak Filistin cephesini de kaybetmiştir.
¥
Hal böyle iken Türkiyedeki laik ve ultra ulusalcı cephe Gazze savaşının kaybedenleri tarafında Türkiyeyi de görmek istemektedir. Bunu, gerçek böyle olduğu için değil gönülleri böyle istediği için söylüyorlar. Gazze saldırılarından hemen sonra Obamanın yeni gözdesinin Mürsi haline geldiğini savundular.
Biraz daha sabretseydiler bunun böyle olmadığını göreceklerdi. Mürsinin Başsavcı Abdulmecid Mahmudu görevden almasından ve devrim rejimini konsolide etme kararından sonra AB ve ABD hemen ters döndü ve Mürsiye uyarılar göndermeye başladılar.
Kaldı ki, Gazze konusundaTürkiye ile Mısır arasında bir rekabet ortamı yok tamamlayıcılık veya rol dağılımı vardır. Mürsi yönetimi Mübarek yönetiminden farklı olarak Gazze ile ilgilidir.
Bu bizim yükümüzü hafifletmiştir.
İkinci olarak, fiziki olarak Gazze Mısıra sınırdır ve dolayısıyla Mısırın etkisi de buna bağlı olarak daha ileri seviyededir. Eşyanın tabiatına uygun olan da budur. Ulusalcılar ise dana altında buzağı arıyorlar. Türkiyenin Gazzedeki rolünü kaybedip kaybetmediğini soracaklarına neden Suriyedeki rolünden söz etmiyorlar? Gazzede rol kaybından şikayet edenler Türkiyenin Suriye muhalefetinin üzerindeki etkisini geriletmenin de mimarlarıdır. CHP ve bazı aydınlar böyle. Türkiyenin rolü yerine orada İran ve Rusyanın rolünü yeğliyorlar. Dolayısıyla Türk basını ve kimi yazarları ekseriyetle yapıcı değil yıkıcı bir rol oynamaktadır. Türk basınının veya bazı yazarlarının kendilerine ve ülkelerine karşı zerrece saygıları yoktur. Zira her yorumları tutarsızdır. Hakikatlere göre değil dürtülerine ve takıntılarına göre yorum yapıyorlar. Keza İran ve mihveri açıktan Şii yayılmacılığı yapar ama mezhep politikası izleyen ve suçlu Türkiye olur. Pes doğrusu! Laik muhalefet İsrailden İrana kadar herkesin sözcüsüdür. Her türlü cereyanın bineği ve taşıyıcısıdır. Ülkesinin her iyiliğine ise kördür. Peki! Neden, Türkiyenin kaybettiği tezini koro halinde sahipleniyorlar? Bunun nedeni Türkiyenin İsraili ihmal ettiğini düşünmeleridir. Ne yapsınlar İsraile kıyamadıkları ve gönülleri varmadığı için Türkiyeye kıyıyorlar. Hasan Cemal, İsmet Berkan İsrailin ihmalini gündeme getirirken ve bunun hesabını Erdoğan hükümetinden sorarken Taraf daha ileri giderek sorgulamayı manşete taşıdı.
Kaybedenler kulübüne Türkiyeyi de dahil etti. Sakın kendisi son dönemlerde kaybedenler kulübünün gedikli üyesi haline gelmesinin intikamını almaya çalışıyor olmasın? Velhasıl, kaybedenlere kazananlara çamur atıyor. İsrailin kuyruğundan sakın ayrılmasınlar. Kimyalarına ters düşerler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.