Laiklik Hakkında Konvansiyonel Yalanlar
LAİKLİK veya laikçilik konusunda inkâr edilemez güneş gibi açık gerçekler şunlardır:
BİRİNCİ gerçek: Laiklik demokrasinin, insan haklarının, hukuk devletinin şartı, olmazsa olmazı değildir. İspatı: İngiltere krallığında hükümdar aynı zamanda millî ve resmî kilisenin başıdır, yani orada laiklik, din devlet ayırımı yoktur, din devlet birliği vardır ve buna rağmen İngiltere dünyanın en demokrat ülkesidir. Orada insan haklarına ve hürriyetlerine riayet ve bağlılık vardır, bağımsız yargı vardır.
İKİNCİ gerçek: Laiklik veya laikçilik cumhuriyet rejiminin şartı ve olmazsa olmazı değildir. Laiklik ve cumhuriyet birbirinden ayrılmaz, mutlaka birlikte olmaları gereken iki değer değildir. Dünya üzerinde laik olmayan dinî cumhuriyetler de vardır. Mesela İran İslam cumhuriyeti. Şu anda İran'da, 1925 ile 1945 arasında Türkiye'de olmadığı kadar çoğulculuk ve muhalefet vardır.
ÜÇÜNCÜ gerçek: Demokrat Batı Avrupa ülkelerinin anayasalarında, Fransa ve Portekiz dışında laiklik ilkesi yazılı değildir.
DÖRDÜNCÜ gerçek: 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti başlangıçta bir İslam Cumhuriyeti idi. İspatı: Anayasanın (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) ikinci maddesinde devletin dininin İslam olduğu belirtilmişti. Devletin, Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş ve İstanbul'da Dolmabahçe sarayında oturan resmî bir Halifesi vardı. Resmî İSLAM medreseleri vardı. Kabinede Şer'iye vekili (Şeriat İşleri Bakanı) bulunuyordu. Hafta tatili Cuma günü idi. Mahkemelerde, Şeriat kanunu Mecelle-i Ahkam-ı Adliye ile hükm ediliyordu. 1923 ve 24'te İstanbul polisi şapka giyen Müslümanları tutukluyordu. Yine Cumhuriyetin ilk yılında açıkta oruç yiyen Müslümanlar polis tarafından yakalanıyordu.
BEŞİNCİ gerçek: Türkiye'de laikçilik uygulanmaya başlandıktan sonra demokrasiye son verilmiş, çoğulculuk kaldırılmış, tek parti oligarşisi hakim olmuş, din ve vicdan hürriyeti tatil edilmiş, resmî ideoloji ve vesayet sistemi terörü uygulanmış, millî kimliğe ve kültüre aykırı zorlama değişiklikler yapılmış, zalim İstiklal Mahkemelerinde din adamları, yazarlar, aydınlar, vatandaşlar inançlarından, düşüncelerinden, görüşlerinden, tenkitlerinden dolayı âdil olmayan şekilde, müdafaa (avukat tutma) ve Yargıtay'a müracaat imkanı ve hakkı olmaksızın karakuşî şekilde yargılanıp idam edilmişlerdir.
ALTINCI gerçek: Türkiye'de laiklik veya laikçilik, Müslüman Sünnî çoğunluğun din ve vicdan hürriyetini ve diğer insan haklarını ayaklar altına almak, kısıtlamak, diktatörlük yapmak için kullanılmıştır. Millî kimliğe, millî kültüre, insan haklarına aykırı değişiklikler halka sorulmadan, referanduma müracaat edilmeden laikçi rejim terörü ile yapılmıştır. İtiraz edenlere, karşı çıkanlara idama kadar varan çok ağır baskılar uygulanmış, adalete aykırı cezalar verilmiştir.
YEDİNCİ gerçek: Sadece Sünnilere değil, Alevî cemaate da korkunç ve kanlı baskılar uygulanmış, sorgusuz sualsiz nice Alevî vatandaş öldürülmüş, sürülmüştür.
SEKİZİNCİ gerçek: Kürt nüfus da feci ve kanlı şekilde ezilmiş, Kürt rüesası (başta gelenleri) ya acımasızca idam edilmiş, ya zindana atılmış, yahut başka bölgelere sürülmüş ve süründürülmüştür.
DOKUZUNCU gerçek: Laiklik bir insan hakları, bir hukuk değeri değildir. Cumhuriyetin, demokrasinin olmazsa olmazı değildir. Olsa da olur olmasa da olur seçimlik, tercihlik bir ilkedir. Evrensel ve temel insan hakları beyannamelerinde, sözleşmelerinde, metinlerinde laiklik diye bir değer, bir vazife veya hak zikr edilmemektedir.
ONUNCU gerçek: Dönmeler, egemen azınlıklar, Kriptolar laikliği ve laikçiliği ülkenin dominant unsuru olan Sünnî Müslümanları ezmek, sindirmek, baskı altında tutmak için vesayet rejiminin terör aleti olarak kullanmışlardır.
ON BİRİNCİ gerçek: Bugün dünyanın en hür, en korkusuz ve güvenli bir hayat süren Müslümanları Birleşik Krallık'ta (İngiltere'de) yaşayan milyonlarca Müslümandır. Onlar bu hürriyetlerini ve güvenlerini, laik olmayan fakat yüzde yüz demokrat ve insan haklarına saygılı/bağlı olan krallık rejimine borçludur. Orada din ve devlet ayırımı yoktur. Orada hem demokrasi vardır, hem de Büyük Britanya'da (Birleşik Krallığın en büyük kısmı) 1944'ten bu yana bütün kolejlerde her sabah derslere başlamadan önce okulun şapelinde (kilisesinde) âyin yapılmaktadır. Türkiye'de laiklik yüzünden yasak olan İslam medreseleri, tasavvuf tarikatları orada açıktır. Orada tesettür kamusal alanda serbesttir. Orada, isteyen Müslümanların başvuracağı şeriat mahkemeleri kurulmuştur.
ON İKİNCİ gerçek: Demokrasinin ve insan hak ve hürriyetlerinin temel ilkelerinden olmazsa olmaz biri, vatandaşların şiddete yönelik olmayan inanç, düşünce, görüş, eylem, tenkit ve barışçı protestolarından dolayı mahkemeye verilmemeleri, cezalandırılmamalarıdır. Bendeniz TC vatandaşı bir Müslüman olarak elli yılı aşan gazetecilik hayatımda en basit ve mâsumane dinî fikirlerimden dolayı ağır ceza mahkemelerine verilmiş, hapis cezalarına çarptırılmış, yurt dışına çıkmak zorunda kalmış, cezaevlerinde çile çekmiş bir kimseyim. Hattâ, 1968'de "Din ve dünya ayrı değildir" cümlemden ötürü iki yıl ağır hapse mahkum edildim. Yargı, laikçiliğin ve vesayet rejiminin koruyucusu kesilirse olacağı budur. İngiltere krallıktır ama orada cumhuriyetçi olmak, krallığın yerine cumhuriyet rejimi kurulmasını istemek suç değildir, serbesttir. Bizde ise, yakın tarihimizde laiklik adına cumhuriyetin de, demokrasinin de, insan haklarının da canına okunmuştur.
ON ÜÇÜNCÜ gerçek: Bizde laiklik veya laikçilik cumhuriyete, hukuka, demokrasiye ve temel insan haklarına hizmet etmemiş; resmî ideolojili vesayet rejimine, egemen azınlıkların saltanatına, oligarşik rejime, azınlığın çoğunluğa tahakkümüne alet edilmiş ve hizmetkâr kılınmıştır.
Laiklik uygulamada-realitede millî kimliğe, millî kültüre, hukuk ve adalete, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine aykırı icraata ve zulme alet edilmiş, vatandaşların inançlarına uygun bir hayat sürebilme haklarını ihlal edecek, onlara zarar verecek, onları ezecek şekilde işletilmiştir.
ON DÖRDÜNCÜ gerçek: Bizde laiklik faşist vesayet diktatörlüğünü, resmî ideoloji rejimini, M. Kemal'in ölümünden sonra oluşturulmuş Kemalizmi ayakta tutmak için kullanılmıştır. Bu haliyle Türkiye laisizmi gerçek cumhuriyete, gerçek demokrasiye, evrensel insan haklarına ve hürriyetlerine, âdil hukukun üstünlüğü prensibine, millî kimlik ve kültüre tamamen yabancıdır ve zıttır.
ON BEŞİNCİ gerçek: Laik bir rejime sahip Fransa'da laikliğin aleyhinde olmak, laik cumhuriyet yerine teokratik bir krallık kurulmasını istemek suç değildir. İngiltere krallığında bir İngiliz vatandaşı cumhuriyet isteyebildiği gibi, cumhuriyet Fransa'sında bir Fransız da krallık isteyebilir. Her iki ülkede de din, düşünce, kanaat, tenkit, muhalefet hürriyeti vardır. Bu hürriyetler İngiltere'de yüzde 99, Fransa'da yüzde 90'dır. Laik ve Kemalist Türkiye'de ise yoktur. Türkiye'de laiklik adına din hizmetlisi yetiştiren İslam medreseleri, zikrullah yapılan İslam tekkeleri kapatılmıştır. Bir ara dinî yayın yapmak yasaklanmıştır. On binden fazla tarihî vakıf camii, mescid, zaviye ve dergah binası, taş mektep, imarethane yıkılmış, tahrip edilmiş, kiraya verilmiş veya satılmıştır. Tarihî İslam kabristanlarının çoğu düzlenmiştir. Devlet, hiç hakkı olmadığı halde Müslümanların ezanına karışmış, İslam dininde ve dünyasında geçerli olan Ezan-ı Muhammedî okunması yasaklanmış, okuyanlara büyük zulümler edilmiştir. Evlerde toplanıp tamamen barışçı bir şekilde dinî risale okuyan vatandaşlar caniler gibi yakalanmış, tutuklanmış, ağır ceza mahkemelerinde yargılanıp zindanlarda çürütülmüştür. Laiklik ve Kemalizm adına terör kasırgaları ve tayfunları estirilmiştir.
Velhasıl, laikliğin hem Cumhuriyetin hem demokrasinin hem de insan haklarının ve medeniyetin olmazsa olmaz temel ve zarurî şartı olduğu iddiası gerçeklere uymayan, aksine gerçeklere tamamen ters düşen konvansiyonel bir yalan ve aldatmacadan ibarettir.
Yukarıda on beş madde halinde yazdığım gerçeklerin doğruluğunu, Müslüman olsun veya olmasın, dindar veya dinsiz olsun her âdil, vicdanlı, insaflı, medenî insan kabul eder.
(Bu düşünce ve tenkitlerimi, militan fanatik holigan laikçilerin, vesayet rejimi taraftarlarının iktidarda olduğu bir zamanda yazmış olsaydım mahkemeye verilir, mahkum edilir ve zindana atılırdım... Çok şükür o kara istibdat ve baskı günleri geride kaldı. Demagojiye kaçmadan, laiklik ve Kemalizm holiganlığı yapmadan, küfür ve hakeret etmeden efendice, medenî bir şekilde tartışmak isteyenler buyursunlar hodri meydan!..)