Huzur Evi
Aslında dünyanın kendisi huzur evidir. Yaratanı Allah olduğuna göre, bizi Hz. Adem ve Havva validemizle yeryüzüne indiren O olduğuna göre, bu topraklar üzerine yüz binlerce peygamber ayak bastığına göre ben bu yeryüzünün her yerinde huzur bulurum.
Katillerin sayısı adillerin sayısından azdır.Hırsızların sayısı cömertlerin sayısından çok çok azdır.
Mafya babalarının, Bush’ların, Şaron’ların, İvan’ların, Drakula’ların, Kazıklı Voyvoda’ların sayısı, Ebubekir (r.a.), ömer (r.a.), Osman (r.a.), Ali (r.a.), Alpaslan, Fatih’lerin sayısından çok azdır.
Dağlardaki çiçek sayısı diken sayısından fazladır. Ceylan sayısı aslan sayısından fazladır. Serçe sayısı kartal sayısından fazladır. Hamsi sayısı balina sayısından fazladır.
Diş geçirenler şişlenir, parçalayanlar parçalanır.
Tabiatta iyilerin sayısı zararlıların sayısından fazla olduğu için huzur mekanları huzursuzluk mekanlarından çok fazladırlar.
Her yer huzur yeridir ama insana asıl huzur veren dost yüzüdür.
Dost yüzüne hasret kalanların evi barkı olsa da, bankada parası olsa da yeryüzü ona dar geliyor.
“Neyleyim sarayı neyleyim köşkü
İçinde salınıp gezenim yoktur”
diyen şairin dediğini doğru çıkaran olaylar var.
Malı mülkü çok olduğu halde yakınları olmayan veya yakınları tarafından dışlanan bazı insanlarımız bütün mal varlığını devletin huzur evine bağışlıyor ve kendisi de orada kalmaya başlıyor.
Hem malı olmayan hem bakanı bulunmayan benim iki tane köylümün de Huzur evine yatırıldığını duyunca ziyarete gittim.
Sevgili peygamberimizin “Büyüklere saygılı olmayan, küçüklere merhamet etmeyen bizden değildir” (Ahmet, Müsned, 1/257, Hadis 2329)
“Bir ihtiyara yalnız yaşlılığı nedeniyle ikramda bulunup iyilik yapana Allah o gencin ihtiyarlığında ikram edip iyilik yapacak birini mutlaka verir” (Beyhaki, Şuab-ül İman, 7/461, hadis 10993, Tirmizi, Sünen, 4/372, hadis 2022)
Hadislerinin bu ziyaretimde büyük etkisi var.
Necip Fazıl beyin “çatık kaş hükümet dedikleri zat” şiirini de bildiğimden biraz tedirgin olarak gittim. Kapıda bizi karşılayan resmi elbiseli görevli, güler yüz tatlı dille “Buyurun efendim kimi aramıştınız?” diyerek karşıladı.
Huzur evinin kapıları, pencereleri bayram evi gibi tertemiz. Yerler, yağ döksen yalanacak şekilde.
Müdür Abidin Sever Bey, müfettişlerle meşgul olduğundan gayet nazik bir ifade ile beni müdür muavini Sefer Yağcı beyin odasına aldılar.
Müdür muavinine “Huzur evi sakinleri nasıl bir hediyeden hoşlanırlar?” diye sorduğumda “Her şeyleri var. çikolata gibi bazı yiyecekler getirildiğinde birçoğu onu yemiyor ve çocuğu veya torunu bir gün gelirse veririm diye dolabına koyuyor ve aylarca yıllarca orada bekletiyor” diye cevap verdi.
İşte ana yüreği, baba yüreği dedikleri budur.
Hani bir hikaye vardır: Anasını dağ başında öldürüp yüreğini torbaya koyup köye gelirken düşüp dizi yarıldığında “Anam” diyen çocuğa torbadaki yüreğin “Kuzum” demesi var ya işte o hikayelerde olsa da yaşantıda dolaplarda aylarca tutulan yiyecekler o anne veya babanın “Kuzum” sesinin ifadesidir.
Yakınları hastane, hapishane, huzur evi gibi yerlerde olanlar, hemen o yakınınızı ziyarete gidin.
Siz onların gözünde hacıdan gelen gibi, askerden dönen gibisiniz.
Huzur evinin ikinci katına çıktım. İkişer kişilik yatakhaneler üç yıldızlı oteller gibi.
Televizyon seyredilen, çay içilen, sohbet edilen salon pırıl pırıl.
çay, istedikleri kadar veriliyor.
çaycının yüz ifadelerine baktım kaş çatmanın, surat asmanın izi emaresi yok.
Hatta yaşlılardan biri çay bardağını masaya devirdi, çaycı hemen gülerek geldi ve hiçbir azarlama yapmadan “Bana bırak” diyerek temizledi ve gülümseyerek işinin başına döndü.
Akli dengesi biraz zayıf olan benim köylümü ben, elli sekiz yıldır tanırım. Hiç bu kadar temiz ve traşlı görmedim onu.
Devlet dairesinde çalışan birçok insanın hâlâ çatık kaşlı olduğunu bildiğim için sordum “Bu kadar candan çalışan ve güler yüzle bakan bu insanları nasıl buldunuz? Dediğimde iki sebep gösterdiler
1- Burada çalışanlar yaşlılara hizmetin ibadet olduğuna inanan insanlar,
2- çalışanların çoğunluğu sözleşmeli” dediler.
Burada yöneticilerimize de bir şey söylemek isterim, mademki sözleşmeli personel daha iyi çalışıyor öyle ise bütün dairelere bu sirayet ettirilmeli.
Ben tapu dairesinde veya hastanede çatık kaşlı memur görmek istemiyorum.
Huzur evinin dışında bir yetkiliden öğrendiğime göre sözleşmeli çalışanlar, memurların aldığı ücretin yarısını bile alamıyorlarmış.
Yani kaş çatmanın karşılığını da alıyorlarmış.
Sözleşmeliler de memurların aldığı ücreti almalı. O zaman tasarruf nasıl olacak? Denebilir. Burada hedef tasarruf değil hizmet ön planda olmalı.
İnsana hizmette tasarruf olmaz. İnsan veya hayvana yapılan yatırım israf sayılmaz.
Kimsesizlerin kimsesi olmayı kendisi için bir şeref bilenlerden biri olan Sadettin Bulut isimli bir görevli güzel bir şiir yazmış ve çay içilen yere asmışlar.
Görevli Sadettin şöyle ifade ediyor duygularını:
“Her zaman yaşlıya ilgimiz sıcak
Severiz sayarız biz yaşlıları
Onlara açarız sevgiyle kucak
Severiz sayarız biz yaşlıları
Gerçek insan, düşkünleri hor görmez
Gönlünü alır da kalbini kırmaz
Bilelim aah alan murada ermez
Severiz sayarız biz yaşlıları
Güçsüzlerin derdi bizim derdimiz
Merhametli her görevli ferdimiz
Yurtlara örnektir bakım yurdumuz
Severiz sayarız biz yaşlıları
Bulut ozan der ki yoktur riyamız
çok şükür sağlamdır bizim mayamız
İnsanlığa hizmet etmek gayemiz
Severiz sayarız biz yaşlıları”