İngiliz oyunu
Filistinin, ABDye rağmen, Birleşmiş Milletlerde gözlemci devlet statüsü kazanması, bağımsızlığa doğru atılmış büyük bir adımdır ve bunda Türkiyenin şeref payı vardır. Hayırlı olsun.
Ancak oyun devam etmektedir. Bu yüzden Filistin işgalinin tarihsel sürecine bakmanın şimdi tam zamanıdır.
Öteden beri İngiltere, Filistinde bir Yahudi Devleti kurmayı plânlıyordu. Onun vasıtasıyla Ortadoğuyu kontrol altında tutacaktı.
Bu uzun soluklu bir plândı. Tevratda öngörüldüğünü iddia ettikleri Arz-ı Mevud (vaat edilmiş topraklar) adım adım gerçekleştirilecekti. Her fırsat, her imkân bunun için kullanılıyordu. Tabii bu İngilterenin umurunda değildi, İngiltere kendi çıkarlarının hesabını yapıyordu.
Musos Haim Montefiore isimli bir İtalyan Yahudisi, İngilterenin desteği sayesinde Londrada büyük servet sahibi oldu. Ardından, Yahudi Devletinin ön çalışmalarını yürütmek üzere, Filistine gönderildi (1824). 13 yıl amacı doğrultusunda çalışmalar yaptı. Dünyanın dört tarafına dağılmış Yahudileri Filistine davet etti. Onca çabaya ve paraya rağmen, Yahudilerin Filistindeki nüfusu 8 binde kaldı.
Bu kadar az nüfusla devlet kurulamayacağına kanaat getirince, Londraya döndü. Tüm propaganda mekanizmalarını kullanarak Filistine Yahudi göçünü sağlamaya çalıştı. Fakat Yahudiler Filistine göç etmek için, can ve mal güvenliği istiyorlardı. Bu teminatı İngiltere verdi: Filistindeki İngiliz konsolosluklarını, Yahudileri himayeye memur etti.
1862de, birinci görevi Filistinde Yahudi Devleti kurmak olan Siyonizm Teşkilatı kuruldu. 1897de İsviçrenin Basel kentinde Dr. Theodor Herzl başkanlığında ilk Siyonist Kongresi toplanıp Ne pahasına olursa olsun, Filistinde devlet kurma kararı alındı.
Osmanlı Devleti ise tüm gücüyle buna karşı koyuyordu. Bu karşı koyuş sebebiyle, Filistinde Yahudi Devleti (İsrailin) kurulmasını 43 sene geciktirdi.
Sonunda, Osmanlı yok edilmeden, Filistinde İsrail Devleti kurulamayacağı anlaşıldı. Artık bu noktaya yoğunlaşılacaktı.
Sultan Abdülâziz bilekleri kesilmek suretiyle katledildi, Sultan II. Abdülhamide defalarca suikast düzenlendi. Öldürmeyi başaramayınca, İttihad-Terakkideki mason biraderlerini kullanarak tahttan indirdiler. Fakat emelleri yine gerçekleşmedi. Hilafet makamının Müslüman milletler üzerindeki etkisi sürüyordu. Asıl onun ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Önce Balkanları ateşlediler. Milliyetçilik duygusunu ve din farkını kullanarak isyanlar çıkardılar. Bir taraftan da Arap dünyasını karıştırıyor, yıllar boyu eğittikleri casusları vasıtasıyla Arapları, Osmanlıya karşı ayaklandırıyorlardı.
Nihayet Birinci Dünya Savaşını çıkardılar. Dünyanın en güçlü donanmasını Çanakkaleye gönderdiler. Asıl amaç hilâfeti kaldırmaktı. Ancak bunu kendileri yapmaya kalkarsa (yani Türkiyeyi işgal edip cebren hilâfete son verirlerse), İslâm âleminin tepkisini çekecekler, büyük bir direnişle karşılaşacaklardı. Bir yolunu bulup bu işi hilâfetin sahiplerine (Türklere) yaptırmalıydılar.
Meşhur ve malum İngiliz oyunu yine devreye girdi: Kendileri İstanbulu işgal ederken, Yunanlıları İzmire çıkarttılar.
Gerisi malum: İstiklâl Savaşı sonrasında önce saltanat, ardından hilâfet kalktı.
Bu arada Kudüsü de işgal etmişlerdi (1918). Osmanlının Kudüsteki hâkimiyeti böylece bitmiş, Yahudi Devletinin önü açılmıştı.
İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Belfour tarafından 1917de yayınlanan Belfur deklarasyonuda şöyle deniyordu: İngiliz Kraliyet Hükümeti, Filistinde Yahudi halkı için milli bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılıyor. Bu gayeye ulaşmayı kolaylaştırmak için en değerli mesailerini harcayacaktır...
Cemiyet-i Akvam (Birleşmiş Milletler) o günlerde de bir piyondu, bugünlerde de piyon: O günlerde İngilterenin, günümüzde Amerikanın piyonu...
Bugün, yıllar içinde güç kaybeden İngilizin İsraili himaye etme görevini Amerika üstlenmiş görünüyor. Ama görünüşe aldanmayın: Bu işin arkasında da siz siz olun, mutlaka bir İngiliz oyunu arayın.
Zaten bugünkü Amerika, eski Britanyanın tâ kendisidir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.