Dışta Neocon, içte Ergenekon... AK Parti hâlâ ayakta!
Bunu, daha önce de yazmıştım...
Sultan Aziz devrinin Sadrazam ve Hariciye Nâzırı Keçecizâde Fuad Paşa, Avrupa’da bir diplomatlar toplantısında bulunuyormuş...
Söz arasında ortaya latife yollu bir soru atılmış;
“Zamanımızın en kuvvetli devleti hangisidir?”
Keçecizâde Fuad Paşa, bu soruya tereddütsüz şu cevabı vermiş;
“Osmanlı İmparatorluğu!”
“Nasıl olur!” demişler...
“Çünkü” demiş, “Siz dışarıdan, biz içeriden var kuvvetimizle yıkmaya çalıştığımız halde, o hâlâ ayakta duruyor!”
Bugün de aynısı yaşanmıyor mu?..
Bana sorsalar;
“Dünyanın en güçlü hükümeti hangisidir” diye, hiç düşünmeden derim ki;
“AK Parti Hükümeti’dir!”
Niye?..
Çünkü, AK Parti Hükümeti, tam 10 yıldır, hem “içeriden” hem “dışarıdan” yıkılmak istendi ama hâlâ ayakta ve üstelik, her seçimde oylarını artırıyor.
ŞER ODAKLARI PUSUDA!
Nitekim, Başbakan Tayyip Erdoğan da, dünkü AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada; AK Parti’yi “çökertmek” isteyen “yıkım müteahhitleri”nin varlığından söz etti ve özetle dedi ki;
l “Bizimle milletin huzurunda rekabet edemeyenler, bizimle yarışacak gücü, iradesi, birikimi, yeteneği olmayanlar her zaman yaptıklarını yaptılar, belden aşağı vurmak suretiyle bizi devirmek, bizi çökertmek istediler.”
l “AK Partimizin kapısının önünde belki de pusuya yatmış nice şer odakları vardır. Her farklı sesi fitne gibi; her eleştiriyi, öz eleştiriyi nifak gibi; her farklı rengi, farklı tonu fesat gibi gösteren, bundan medet uman çaresizler var.”
l “Biz ne millet düşmanlarını ne de ülke düşmanlarını sevindirenlerden olmayacağız. Türkiye’nin büyümesinden rahatsız olan çevrelere biz fırsat da malzeme de vermeyeceğiz.”
Başbakan Erdoğan’ın; “Belden aşağı vurmak” ifadesi ile kastettiği, “psikolojik savaş”tır!..
“Psikolojik savaş”ta da, “olgu”nun hiçbir önemi yoktur... Önemli olan “algıları yönlendirmek”tir!..
Yani, ortaya atılan “iddia”nın illâ da gerçek olması veya yere basması ya da bir temele oturması şart değildir...
FAİZ LOBİSİ VE ABD
Bunun en son örneğini; “Türkiye, İran’a altın ihraç ediyor” haberlerinde gördük...
Bundan birkaç ay önce, bir tek gazetede yer alan bu haber, bugün birçok gazetede yer almaya ve üzerinde yorumlar yazılmaya başlandı.
Adeta “kampanya” yürütülüyor...
Haber ve yorumların artması üzerine Sabah’tan Süleyman Yaşar şunları yazdı:
“Türkiye; ihracatını çoğaltıp cari açığını azaltmaya başlayınca, bu durum faiz lobisinin hiç işine gelmedi.
Çünkü bildiğiniz gibi, Türkiye’nin cari açığının azalması faizleri geriletiyor. Bir cepten bir cebe kredi vermeyi kârlı olmaktan çıkarıyor. Dolayısıyla lobi Türkiye’nin dış ticaret dengesini bozmak amacıyla hemen harekete geçti.
Lobinin işbirliği yaptığı bazı politikacılar, ABD senatosundan Cuma günü İran’a, altın dahil kıymetli metal transferini yasaklayan bir karar çıkarttılar. (...) Tek istedikleri yüksek faiz, kolay kazanç.”
Evet, Süleyman Yaşar’ın da yazdığı gibi;
“Faiz lobisi”nin kâr hırsı, sonunda ABD’yi harekete geçirdi ve İran’a “kıymetli mal transferi”ni yasaklayan bir karar almalarına yol açtı.
“ABD’nin iddiası”na göre;
“Bankacılık sektörü üzerindeki yaptırımlar nedeniyle Türkiye İran’dan aldığı gazın bedelini TL olarak ödüyor... İran ise kendisine ödenen TL ile altın alıyor ve kuryelerle Dubai’ye gönderdiği bu altını daha sonra ülkeye sokuyor.”
Peki, ABD’nin aldığı bu karar sadece “faiz lobisi” ve onların “kâr hırsı” ile açıklanabilir mi?.. Yani, bu meseleye sadece “ekonomi” penceresinden mi bakmalıyız?.. Bu olayın “dış politika” ile, hele hele “İsrail”le hiçbir ilgisi yok mu?..
İŞARET FİŞEĞİ RUBİN’DEN!
Biraz önce de ifade ettiğim gibi;
“Türkiye İran’a altın ihraç ediyor” yaygarasını, Temmuz 2012’de ilk koparan Michael Rubin adlı “Yahudi”dir!..
Michael Rubin adlı Yahudinin 4-5 ay önceki bu iddiası, Türk basınında “bir tek gazetede” yer almıştı... Ancak, daha sonraki gün ve haftalarda, bu haberler yoğunlaştı ve iş, “ABD’nin karar almasına” kadar vardırıldı...
Michael Rubin denilen bu adam; bizim Ajans Dİ’nin ifadesiyle “hin oğlu hin” ve “alçağın teki” biridir...
“Müseccel bir Neocon” ve “Azılı bir AK Parti düşmanı”dır!..
“Neocon kuşağın genç öncülerinden” biridir!.. Neoconların mabedi sayılan American Enterprise Institue bünyesinde; ABD’den daha çok “İsrail istihbaratı”na bilgi toplar!..
En büyük destekçilerinden biri de, Daniel Pipes adlı adamdır!.. Daniel Pipes denilen bu adam da, The Middle East Forum’un yöneticisidir ve doğrudan “İsrail istihbaratı” için çalışır!..
Pipes, Campus Watch adlı örgütüyle, “Müslüman öğrencileri fişlemek”le meşguldür!..
Adamın, bütün işi-gücü “Türkiye” ile!..
Bütün mesaisini, “Türkiye’de askeri darbe provokasyonu”na, “iç savaş senaryoları”na, “Tayyip Erdoğan’ın yıpratılması”na haşretmiş!..
Öyle iddialar ortaya atıyor ki; dışarıdan bakan, “Türkiye’de iç savaş yaşanıyor” zanneder!..
Rubin’in patronu, yıllarca “lobicilik” adıyla Türkiye’nin milyonlarca dolarını hortumlayan Richard Perle’dir!.. Adamın, Türkiye’de destekçileri ve işbirlikçileri var!.. Resmen “tetikçilik” yapıyor. Adamı, “İsrailli fanatikler” yönlendiriyor!..
Bu adam ve ona bağlı olduğu güruh; “Türkiye’yi ABD’ye mahkûm etme” stratejisi güdüyor!..
MÜSLÜMAN KÜRT, ATEİST PKK
Uzun lâfın kısası;
Michael Rubin ve “Neocon”lar dışarıdan, PKK ve siyasi uzantısı BDP ile CHP de “içeriden” yükleniyorlar AK Parti’ye!..
Amaç, “AK Parti’yi çökertmek!”
İyi hoş da;
PKK, bu gücü nereden alıyor?..
Elbette “dış mihraklar”dan!..
Ama, ondan da önemlisi;
“Müslüman Kürt halkı”ndan!..
Düşünebiliyor musunuz;
Yönünü “kıble”ye dönmemiş, alnı “secde”ye değmemiş “Marksist ve ateist”lerden oluşan bir örgüt, “Müslümanlar” tarafından destekleniyor!..
Akıl, havsala alacak gibi değil...
Başbakan Tayyip Erdoğan da, dün işte buna “isyan” ediyor ve diyordu ki;
“Alnı secdeye varan, ‘La İlahe İllallah’ diyen bir insan; kalbinde merhamet, kutsalı ve Yaradan sevgisi olan bir insan terör örgütüyle aynı yöne bakamaz... Bu toprakların ezanla, Kur’an’la, secdeyle yoğurulmuş bir tarihi var... Bu topraklardan ezanı, Kur’an’ı, o secdelerle yücelen mescitleri hiç kimse, ama hiç kimse silip atamaz. Buna hiç kimsenin gücü yetmez, yetemez. Malazgirt’ten Kurtuluş Savaşı’na kadar biz bu topraklarda ezan özgürce okunsun diye mücadele verdik.
Bugün hiçbir kutsalı olmayanlar; terör örgütüne sempati duyanlar Selahaddin Eyyubi’nin hatırasını çiğnemektedirler.
Dini değerleri ayaklar altına alan, terör örgütüne kalbinde muhabbet besleyen birisi Ahmed-i Hani’nin hatırasını çiğner. İnsani değerleri ayaklar altına alan, öldürmeyi ahlaksız bir mücadele yöntemi olarak seçen terör örgütüne buğz etmeyen; kendisine, kendi özüne, kendi tarihine saygısızlık yapar.
Bu topraklar Türkü ile, Kürdü ile, Lazı ile, diğer bütün etnik gruplarıyla kahramanlığın, cesaretin, kardeşliğin topraklarıdır. Muhabbetin vatanıdır bu vatan.
Bizim dini değerlerimizle, dinimizle, peygamberimizle, namazımızla alay eden örgütün yaptıklarını benim dindar Müslüman Kürt kardeşim ne zaman fark edecek? Sadece ‘Biz Kürtlerin temsilcisiyiz’ demek, bunlar için bir iltifat mercii mi oluyor? Bunlar hiçbir zaman benim Kürt kardeşimin temsilcisi olamaz...
Artık Selahaddin Eyyubi’nin torunu Kürt kardeşlerimin bunlara ‘Yeter artık’ demesi gerekir.”
VAKİT, BİRLİK VAKTİ
Öyle umuyorum ki;
Erdoğan’ın bu “sitem”leri er veya geç “Kürt halkı”nda karşılığını bulacaktır.
İşte o gün; “yıkım müteahhitleri”nin dış temsilcileri ne kadar yüklenirse yüklensin, AK Parti Hükümeti’ni yıkmakta başarılı olamayacaktır!..
Çünkü, PKK’ya desteğini kesen Kürt halkı, eğer AK Parti Hükümeti’nin yanında yer alırsa, bu kardeşliği yıkmaya, hiçbir “iç ve dış mahfil”in gücü yetmez!..
Ne “Neocon”ların;
Ne “Ergenekon”ların!..
Madem öyle “Kemal-ist demokrasi” verelim!
Diyorlar ki;
“Erdoğan, medyaya ayar vermeyi bıraksın!.. Televizyondaki bir diziden veya gazetedeki bir yazıdan dolayı hemen patronlara gözdağı veriyor!.. Bu ne biçim demokrasi, bu ne biçim özgürlük!”
Haklılar... Ama, madem ki “Erdoğan modeli demokrasi”yi beğenmiyorlar, onlara “Kemal-ist bir demokrasi” verelim... Bakın; daha “muhalefette” iken, Bay Kemal Kılıçdaroğlu “Aydınlık” gazetesi ile ilgili neler demişti;
l “Sahibi eski Mao’cu olan bir gazete partimizi dizayn etmeye çalışıyor. Apo’nun önünde diz çökerken çekilmiş fotoğrafları olanlar, Apo’ya çiçek verenler, şimdi başımıza Atatürkçü kesildiler. Millet bunları unutmaz; millet bunları yemez.”
Aynı Kılıçdaroğlu, 2 Aralık’ta bir araya geldiği “Cumhuriyet okurları”na da demiş ki; “Cumhuriyet’i seviyorum... Her sabah ilk okuduğum gazetedir... Cumhuriyet’in daha geniş kitleler tarafından okunması için, her gün Cumhuriyet alın!”
Erdoğan’ın, gazetelere “ayar” verdiğini gördüm ama “gazete tavsiyesi”nde bulunduğunu hiç görmedim... Kılıçdaroğlu ise; “muhalefette” iken gazete “tavsiye” ettiğine göre; Allah bilir “iktidar”da ne yapar?..
“Kemal-ist demokrasi” isteyenler, buyursunlar CHP’ye!..