Kıyamete nazar boncuğu
Âlim ilmine, cahil cehline göre yaşar. Ne kadar ispat ederseniz ediniz, cahile gerçeği ulaştırmak bazen mümkün olmaz.
Resul-i Âlişan bile, kendi yaptıkları putlara tapan ve cehl-i mürekkep içinde yaşamakta inat eden bazı akraba ve komşularına gerçeği ulaştıramamıştı. 21 Aralık 2012de, aslında var olmayan Nibiru isimli gezegenin Dünyaya çarpacağı, bu şekilde kıyametin kopacağı, sadece Fransadaki bir köyle, İzmirdeki bir köyde yaşayanların kurtulacağı şeklindeki kehanete inananlara da bilimin sesi ulaşmıyor.
Eğer bu gezegen gerçek olsaydı ve Dünya ile çarpışacağı bir rotada bulunsaydı, bunu en az 10 yıl öncesinden bilirdik diye çırpınıyor ABD Uzay Dairesi NASA, gerçekten 21 Aralıkta Dünyaya çarpacak olsaydı, Nibiruyu şimdiden gökyüzünde çıplak gözle görebilmemiz gerekirdi.
Mayacılar dinlemiyor: Maya Takvimi denen saçma-sapanlığa inananlar, kıyametten zarar görmeyeceğine inandıkları köylere kafileler halinde gitmeyi sürdürüyorlar. Bu asırda dahi, ilim karşısında cehaletin, gerçek karşısında kanaatin kazanmasına tanık oluyoruz.
Bu sadece Dünyanın akıbeti konusunda değil, başka konularda da böyle oluyor. Meselâ, Kanuni dönemini anlatan dizinin gerçekle uzaktan yakından bir ilgisi bulunmadığını tarihi dokümanlar eşliğinde ne kadar ispatlarsanız ispatlayın, bazılarının bir kulağından girip öteki kulağından çıkıyor.
Galiba insan böyle bir varlık: Bazıları saadeti imanda bulurken, diğer bazıları cehalette arıyor! Geçenlerde büroma gelirken, hemen önümde giden minibüsün arkasındaki Allah korusun yazısı dikkatimi çekti
Hoşuma da gitti: Osmanlı ceddimizin dilinden düşmeyen Hafazanallah (Allah muhafaza etsin) sözü Türkçeleştirilip minibüsün arkasına yazılmıştı. Tam amin çekecektim ki, birden yazının iki tarafında yer alan kocaman nazar boncuklarını fark ettim
İmanla batılın böylesine çarpıcı biçimde iç içe sokulması karşısında, yüreğimin ezildiğini itiraf edeyim.
Adam Allah korusun diye yazmış, ancak Allaha tam güvenememiş olmalı ki, nazar boncuklarıyla takviye etmişti! İmanın ne kadar büyük bir güç olduğunu, inançla, Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler diyebilmenin nasıl büyük bir huzur verdiğini bir kez daha fark ettim.
Ne maya, ne nazar boncuğu dedim içimden, sadece Allah! Osmanlılar batıl inanışlarla çok mücadele etmişlerdi. Meselâ Şeyhülislâm (Şeyh-ül İslâm) Abdurrahim Efendiye sorulmuş: Zeydin (kişinin) bir haceti (ihtiyacı) oldukta ervah-ı meşayihten (ölmüş şeyhlerden, evliyalardan) istimdat edüb (yardım isteyip) celb-i nefe (iyilik etmeye) ve def-i zarara kadirlerdir (kötülükleri uzaklaştırma güçleri var) ve umur-i ibadda mutasarrıftırlar (dünya işlerini tanzime yetkilidirler) ve gaibe dahi alimlerdir (geleceği bilmektedirler) diye, bu itikad üzere olsa, zeyde ne lâzım gelur? Cevabı şöyle olmuş: Tecdid-i iman ve nikâh lâzım gelur.
(imanını ve nikâhını yenilemesi gerekir). [Fetavayı Abdurrahim, İstanbul, 1243, c.1, s.96]. Hanefi fıkhına göre verilen bu fetva bugün için de geçerlidir, bağlayıcıdır ve başka şeyhülislâmların bu konuda daha şiddetli fetvaları bile vardır. Ancak, o gün bugündür batıl itikatlar sürüp gitmiş, zaman zaman cezalandırma yoluna gidilmesi bile kâr etmemiştir.
Derler ya: İnsan alışkanlıklarının esiridir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.