Sandığa gömen tarihe de gömemez mi?
Mübarek rejimin artıklarıyla kol kola girip şiddet ve kaos görüntüsü oluşturmayı becerebilen liberal, sosyalist, ulusalcı ve Kıptiler 15 Aralıkta yapılması planlanan anayasa referandumuna günler kala nihayet Mursiye geri adım attırabildiler.
Uluslararası desteğe sahip Muhammed Baradey, Amr Musa, Hamdin Sabbahi, Eymen Nur, Ahmet Şefik gibi isimler etrafında oluşturdukları koalisyonla seçimlere giren liberal, sosyalist, ulusalcı ve Kıptilerin serbest seçimlerde sandığa gömülmesi Mısırı bilenler için hiç sürpriz değildi. Sürpriz olan mezkûr kesimlerin Mübarek rejiminin asker ve yargı oligarşisinin kucağına oturmak hususundaki hızları ve ısrarları oldu. Mısır halkı nezdinde meşruiyet ve desteğe sahip olamayanlar eski rejimin despotik unsurlarıyla işbirliğine sarılıp selden kütük kapma yarışına giriştiler.
Seçime Evet, İslâmcıların Kazanmasına Hayır!
Çok boyutlu bir baskıyla karşı karşıya kalan Mursi, yüksek yargının yeni anayasa kabul edilinceye kadar Cumhurbaşkanının kararlarını iptal edebilme kararını geçersiz kılan kararını geri çekti. Fakat her ne olursa olsun Mısır halkının referanduma gidişinin önü kesilemeyecek. Evet, bir geri adım söz konusu, ama süreci biraz daha geciktirmekten, biraz daha zorlaştırmaktan başkaca bir işe yarayacak mı bunu zaman gösterecek.
Cemal Abdünnasır ve Enver Sedatın halefi Hüsnü Mübarek rejimine karşı Tahrir Meydanı başta olmak üzere ülkenin dört bir tarafında sokaklara çıkan halkın talebi despotizme, yolsuzluğa ve ABD-İsrail işbirlikçiliğine son vermekti.
Mursinin Mısırda herkes için adaleti temin etmek ve halkın iktidarını kurmak üzere giriştiği normalleşme hamlelerinin önünü kesmek üzere sahaya kimler çıktı? Görünüşe bakılırsa gerçek Tahrir Ashabı tekrar sahaya inmiş ve Tahrir Ruhunu kesintiye uğratmaya kalkışan Müslüman Kardeşler ve Selefilerin temsilcisi Mursiye haddini bildireceklerdi. Serbest seçimlerde Müslüman Kardeşler ve Selefi partilerin karşısında kelimenin tam anlamıyla ezilenler, sandığa gömülenler nasıl oluyorsa İslâmcı iktidar hevesine kapılanlara hadlerini bildirmeye kalkışıyorlardı.
Mübarek sonrası yapılan seçimlerde parlamento ve anayasa komisyonunun İslâmcıların ezici ağırlığı var denilerek Anayasa Mahkemesi tarafından feshedilmesinde liberal, sosyalist ve Kıptilerin medyada ve meydanlarda sergilediği desteğin kilit rol oynadığı aşikâr. Sözde seçim diye yanıp tutuşuyorlar, ama sandıkta tokadı yiyince İslâmcılara karşı Mübarekçilerden, ABD ve ABden imdat dileniyorlar.
Demokrasi Adına Seçimler Sabote Ediliyor
Mısırda yakılıp yıkılan kurumların, öldürülen insanların, yağmalanan mekânların tamamı İslâmcılara ait olmasına rağmen Yeni Firavun veya Diktatör gibi yaftalarının anında Mursiye isnat edilmesi psikolojik harp unsurlarının başarısını tescilliyor gibi görülebilir. Ancak şimdilik kaydıyla bir başarı söz konusudur. Çünkü Mısırda devrimi zaferle taçlandıracak kadrolar arasında Mursiden başkaca seçilmiş hiç kimse yok.
Devletin televizyonunu, radyosunu, gazetesini dahi kontrol etme imkânlarına dahi sahip olmamış bir cumhurbaşkanının despotik teamüller üzerine yapılandırılmış asker ve polise, yargı ve bürokrasiye karşı iktidarını kabul ettirebilmesi zorlu bir imtihan sürecini aşmayı gerektirir.
Katleden, yağmalayan, üstelik de halkın iradesine set çekmek üzere despotik rejimin artıklarıyla beraber Tahrir Devrimcileri numarası çeken Mısırın sahte muhalifleri, çakma özgürlükçüleri başarısızlığa mahkûmlar. Çünkü İslâm coğrafyasında bu dönemden itibaren ABD ve ABnin uzantılarına, İsrailin işbirlikçilerine, yolsuzluğa ve yozlaşmaya karşı İslâmcıların geçit vermesi mümkün değil.
Mursiye karşı sokaklara çıkan muhalefetin özellikle İsrailin Gazze saldırısı sonrasında şiddeti daha bir tırmandırmasının tesadüf olamayacağı ortadadır. Sadece Suriyedeki Baas rejimin değil, Ürdündeki kraliyet rejiminin de sarsıldığı bir vasatta Filistin direnişini İsrail karşısında güçlü kılan temel faktörün Mısırda yaşanan devrim süreci olduğundan kimin şüphesi var?
Sadece Hüsnü Mübarek, Muammer Kaddafi, Zeynelabidin bin Ali, Beşşar Esed, Kral Abdullah gibi despotlar değil; Mısırdaki, Libyadaki, Tunustaki, Suriyedeki, Ürdündeki liberaller, sosyalistler, ulusalcılar da İslâm coğrafyası ve toplumuna Batıdan zor yoluyla ithal edilmişlerdir. Bunlardaki köksüzlük ve yabancılık İslâm düşmanlığının, halk korkusunun sadece bir sonucudur. Bu sebeple demokrasi, İslâmcıların iktidarına mani olduğu oranda meşru ve makbuldür.
İşte seçimsiz demokrasi, halksız cumhuriyet, dinsizleştiren laiklik modellerinin İslâm coğrafyası için önemi buradan kaynaklanıyor. Ama hiç kimse boş hayallere ya da yersiz korkulara kapılmasın. Onları sandığa gömen tarihe de gömer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.