Engelliler ve Düşündürdükleri (2)
Tutun ki zeka özürlü bir yavruyla imtihan edildiniz. Olur ya, imtihan dünyası bu, bırakın doğacak olanı, sizin, bizim, hiçbirimizin doğduğumuzda sahip olduklarımızla öleceğimize dair bir garantimiz var mı? Özürsüzler Allahın kendilerine ihsan ettiği nimetin kadr u kıymetini biliyorlar mı?
Modern akıl, cenneti dünyada arıyor. Zira hayatı, çift dünyalı değil, tek dünyalı bir gözle okuyor. Dünya bu aklın elinden kurtarılmazsa, büyük bir felakete de yol açacak gibi görünüyor. Sözüm ona mükemmel bir hayat tasarlaması bundan. Yük veya hurda olarak görüyor onu. Modern tıp bu hasta aklın elinde tehlikeli bir oyuncak. İşte bu bakış açısıdır iflah olmaz sakatlık. Zira insana, endüstriyel bir mamul gibi bakıyor. Körlük, sağırlık dilsizlik ne ki? Bu kalpsizliktir.
Nice körler vardır ki, kalp gözü bin gözün göremediğini görür. Nice sağırlar vardır ki, kalp kulağıyla sessizliğin sesini işitir. Nice dilsizler vardır ki, kalp diliyle sesini kainata işittirir. Kalpsizin çıkış yolu yoktur. O iflah olmaz. Önce insanın peşin hükümlerden Mesela, insanın başta sıhhati ve bütün organları olmak üzere, sahip olduğu hiçbir şeyi Allahtan tahsil yoluyla elde etmediğini, aksine kendisine Allah tarafından bahşedildiğini hatırlaması ve itiraf etmesi gerekiyor. Öyle ya, kim ödedi gözünün, kulağının, elinin, ayağının, aklının ve ruhunun bedelini? Hiç kimse. Herkes sonsuzca açılmış ilahi bir kredi ile doğuyor. İsterse inkar etsin, gerçek değişmez. İnkâr eden nankörlüğünü tescillemiş olur. İnsan, Allahtan alacaklı değil, Ona borçludur. Her şeyini, ama her şeyini. Engellinin kendisi engeliyle sınanır, yakınları onunla sınanır, biz onların tümüyle sınanırız. Hayat Anlayışımız dünya hayatını bir sınav olarak kabullenirse başımıza her gelen sıkıntıların üstesinden gelebiliriz. Engel dahil, hastalık, kaza-bela vs. dahil! Hatta kendi kendimizi teselli imkanı bile bulabiliriz. Siz sınavda, soruların cevap anahtarıyla dağıtıldığını gördünüz mü? Öğrencilerin soruları zor bulup soruların değiştirilme taleplerinin kaale alındığını gördünüz mü? Adı üstünde sınavdasınız! Dünyada bir imtihan salonudur. Sınanmak kaderimizdir. Birbirimizle sınanırız, kendimizle sınanırız. Bazen fazlamızla sınanırız, bazen noksanımızla
Bununla ilgili geçmişte okuduğum, konumuzla da irtibatı olan bir ders niteliğindeki kısa hikayeyi hatırımda kaldığı kadarıyla nakletmeye çalışacağım.
Kim daha iyi görüyor?
Yaşlı bir adam, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
-Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.
Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
-Ben de buraya ilk defa geliyorum, diye cevap vererek devam etmiş.
- Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.
-Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? Diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
- İyi ama demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
-Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra cebinden bir kağıt para çıkartıp çocuğa teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise konuşurken bir anda adamın sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, kendisinin durumunu fark ettiğini.
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
-Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş, görmeyi o kadar çok özledim ki.
Sizinkiler sağlam öyle değil mi?
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
-Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, senin benden daha iyi gördüğündür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.