Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İslamcılar ve cumhuriyet

İslamcılar ve cumhuriyet

Osmanlı’nın son devirlerinde aydınlar Fransız Devrimi’nin etkisiyle cumhuriyet rejimine mübtela olurlar. İkinci Abdulhamid Han’ı sevmeyişlerinin bir nedeni de budur.

Esasında Osmanlı idari ve siyasi anlayışı, Emeviler döneminden beri tevarüs edilmiş bir anlayıştır. Şarkta (Persler) Garpta (Roma ve Bizans) cari olan siyasi sistem de budur. Lakin Fransız Devrimiyle birlikte bir cumhuriyet ideolojisi doğmuştur. Namık Kemal gibi aydınlar biraz da kompleks ürünü olarak bu anlayışı benimsemişlerdir. Peki! İslam’a en uygun siyasi sistem hangisidir? Monarşi mi yoksa cumhuriyet mi?

Elbette İslam sınırlı sorumlu bir iktidar anlayışını vazeder.
Abdulvahhab Hallaf gibi usulcüler İslami idarenin anayasal olduğunu söylemişlerdir.

Bunun anlamı, keyfilikten uzak olmasıdır. Bundan dolayı sahabelerden Adiy İbni Hatim Hazreti Peygamber ve idari anlayışını müşahede ettikten sonra ‘Bu, kral işi değildir’ demiştir. Hazreti Ömer de kendisinin halife mi kral mı olduğunu sorduktan sonra sahabeler kendisinin halife olduğunu söylemişler ve kraliyet idareleriyle hilafet idaresinin ayrımını ‘meşruti olanla keyfi olan’ şeklinde yapmışlardır.
Bundan dolayı Emevilerin siyasi olarak komşu anlayışları ve rejim tarzlarını benimsemelerini Abdullah İbni Ömer gibi sahabeler ‘Kisreviyye ve Kayzeriyye’ şeklinde tanımlamışlardır. Kısaca, Emevilerle birlikte İslam’ın siyasi anlayışında sapma olmuş ve şuraya dayalı anlayış yerine saltanata geçilmiştir.

Saltanata da suri anlamda hilafet adı verildiği olmuştur. Lakin İslami idari anlayışı veya İslam hukukunun tatbikini teviliyle heva ve hevesine uydurduğu ve keyfince davrandığı zaman peygamberlik metodu ve yöntemi üzerindeki hilafetten sapma meydana gelir.
Bundan dolayı hilafet ikiye ayrılır. Bunlardan birisi peygamberlik metodu üzerine hakiki hilafettir, sünnete dayalı (Sünni) hilafettir. Diğeri ise saltanat üzerine kaim olan hilafettir buna da bid’i veya suri hilafet denmektedir.
¥
Raşid halifeler halkı saltanatla yönetmiyorlardı.

Bundan dolayı onların sistemine saltanat denemez. Peki ne denilir? Ebu’l Kelam Azad ve Bediüzzaman gibiler raşid halifeleri cumhur reislerine benzetmişlerdir. Bediüzzaman kendisinin karıncalar gibi cumhuriyetçi olduğunu söylemiştir. Arılar kraliyetçi midir?
Bunun ötesinde cumhuriyet kolektif bir anlayıştır ve Bediüzzaman’ın kastı budur. Eşitliği esas alır. Kraliyet ise üstten inmecidir ve kast ve sınıf sistemini esas alır. Günümüzde de İslami nokta-i nazardan cumhuriyeti savunan iki isim, rahmet-i rahmana kavuşan Abdusselam Yasin ve kızı Nadiye Yasin’dir.
Abdusselam Yasin raşid hilafeti esas alarak cebri ve jakoben yönetimi reddetmiştir. Buna mukabil, Fas AKP’si ve Tevhid ve Islah nareketi, İslami idare noktasında cumhuriyet meselesini itibari veya ikinci derecede görmektedir. Fas AKP’si siyasi ortaklığı esas almış ve siyasi ortaklık için kraliyet rejimine ilişilmemesini şart koşmuştur.

Temmuz 2011 yılında Fas’ta yeni bir anaya benimsenmiş ve bazı reformlara gidilmiştir. Lakin Nadiye Yasin rejimin, yeni anayasa ile özünü muhafaza ettiğini ve kraliyetten sapmadığını ve şaşmadığını ve dolayısıyla ıslahat ve reformların yetersiz olduğunu savunmuştur.
İran’da da cumhuriyet ile velayet-i fakih doktrini arasında bir telif etme ve bağdaştırma sorunu yaşamaktadır. Esasında İslam hukukuna dayalı referans sistemiyle halkın tezkiyesi ve tensibi birleştirilebilir.
Dolayısıyla İslami sistemin dikey ve yatay meşruiyetleri ve boyutları vardır. Dikey sistemi hukuki sistemidir ve beşer onu içtihatlarıyla açar. Diğeri de halkın onay makamıdır ve halkın tasvip etmediği ve onay vermediği lider meşruiyetinin en azından halkın onayına bakan kısmını kaybeder.

İran’da bu yatay ve dikey boyutları telif etmede sıkıntılar yaşanmaktadır.

Emir Tahiri’nin yazdığına göre, İran’da ise Hamaney tarafından esas alınan velayet-i fakih anlayışıdır. Cumhuriyet ise tali ve uydurma bir kavramdır ve bu kavramı Batılı imansızlar 18’inci yüzyılda ihdas etmişlerdir (http://aawsat.com/leader.asp?section=3&issueno=12435&article=708610 ). Batılıların cumhuriyeti Atina veya esik Yunan’dan devşirdikleri doğru olmakla birlikte İslamcılar da referans olarak Asr-ı saadeti esas almaktadırlar.

Elbette iki tarz cumhuriyet ideolojik kodları birbirinden farklıdır. Fransız Devrimi, Yunan cumhuriyetine bakar ve Fransız devriminin peşine takılan İslam ülkelerindeki cumhuriyetlerin kaderi de böyledir. Bunun için Bediüzzaman bir kayıt düşmüş ve ‘ben dindar bir cumhuriyetçiyim’ demiştir.
Cumhuriyet ifadesinin 18’inci yüzyılda türetilmesi onun köklerinin İslam’da olmadığını göstermez. Cumhuriyetin İslam’da kökleri olmadığını söyleyenler isabet etmiyorlar. Kur’an ve Sünnet kaynaklı yüzlerce ilim vardır ve bunların isimleri sonradan verilmiştir. Kelam, fıkıh ve tasavvuf gibi. Bunların muhtevası vardı ama isimleri konmamıştı. Tasnif edilmemişlerdi. İstihbarat tabirlerinde de tasnif edilmiş bilgi ve edilmemiş bilgi deyimi vardır. Tasnif kavramak içindir. Bundan dolayı bir yönüyle deyimler üzerindeki çekişmenin itibari olduğu ifade edilmiştir. Eksik bir sistemde kamil insanlar gelebileceği gibi kamil sistemlerde de eksik insanlar türeyebilir. Sistemi yolundan saptırabilirler. Hazreti Süleyman kral olmasına rağmen tarihin tanıdığı en iyilerinden peygamber bir idarecidir.
İran’daki sistemin ise bir ayağı sekiyor.

Cumhuriyet ayağı arızalı gidiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi