Bağlasan durmaz
Hıncal ağabeye sorarsanız “Engin gezecek, görecek, dönecek, yazacak, anlatacak”...
Sonra da ondan bundan laf işitecek!
Yağma yok. Gezeceğim göreceğim ama anlatmayacağım bundan böyle.
çünkü budala çeşitleri açısından ülkemiz kuş cenneti gibidir maşallah ve onlarla uğraşmaktan bıktım.
Türk basınında en az gezen kişilerden biriyim.
Fakat avantadan değil de kendi cebimizden gezdiğimiz için göze batıyor anlaşılan, belki de ustaca gizlemeyi bilmediğim için...
“Ceket ve sigara” numarasını bilir misiniz, eskiden Babıali’de çok yaparlardı... Gazeteci arazi olacağı zaman ceketini ya da hırkasını koltuğuna asar, masanın üzerine de içinde iki-üç tane sigara kalmış bir paketle bir de kötü çakmak bırakır; arayana “ceketi sigarası burada, demek ki bina içinde” dedirtmek için... Ben onlardan olamadım.
Böylece, halk arasında “Engin Bey kahve içmeye Avrupa’ya gider” lafı çıkmış.
Huber Köşkü’ne çay içmeye gitseydik daha makbul olacaktık belki de.
Fakat kahvaltılarımı devlet büyüklerimle değil bizim hanımla yapmayı tercih ederim.
çayın yanında pastırma mı sucuk mu yiyeceğimiz de sizi ilgilendirmez!
“Herif kendini iyice hedonizme verdi” diyorlar, “sefa pezevengi oldu” demenin kibarcası ve de alafrangası...
“Bir Fransız kasabasında doğmadığına bin pişman” şeklinde alçakça haksızlıklar da işte böyle böyle ediliyor. Aynı budala sonra dönüyor “hep Türkiye tarihini yazıyorsun, yeter artık” da diyebiliyor.
Hadi “benim emekçi halkıııım yemeye bir lokma ekmeeek...” edebiyatçılarını hiç saymayalım.
Fakat masa başında oturup popo büyütürken ve de kolay yazılar yazıp kendini ziyan etme sürecinde, ara sıra sıkıntı basabiliyor. Yaşına başına bakmadan sazan gibi oradan oraya atlayanlardan olsam, sıkılmaya hal kalmayacak.
İşte gene gezmeye gidiyorum.
Oooh oooh, sefam olsun, düşmanlarım çatlasın, Bülent Ersoy’un bir şarkısında dediği gibi!
Bildiğiniz üzere, her yılın bu soğuk, en karanlık ve en sevimsiz günlerinin gündemini kaplayan “hangi siyasi parti başkanı yeni yıla nerede girecek, hangi şarkıcı hangi otelde sahneye çıkacak” muhabbetinden de, milli piyangonun kaç lira dağıtacağından da, hiçkimsenin denemeyeceği ve içmeyeceği kokteyl tariflerinden de, hiçkimsenin ağzına sürmediği hindi dolmasından da (yavan bir şeydir), yılbaşı gecesi kafayı fazla çekmeyin, yağlı yemeyin, ertesi sabah aspirin alın falan filan gibi kocakarı öğütlerinden de yorulmuş bir adamım. “Geçen yılın en bilmemnesi” seçilecekler de hiç umurumda değil, Zeynep-Kâmil Hastanesi’nde yeni yılın ilk bebeğinin saat on ikiyi kaç geçe doğacağı da.
üstelik bir hafta boyunca “türban”, “PKK”, “Fazıl” ve “Say” kelimelerini duymamak da ayrı bir mutluluk kaynağı olacaktır!...
Yok canım, her ne kadar kıskansalar da, biz Pasifik kıyılarında gün batımı seyrederken ağaçların tepesinde gezinen mutlu maymunlara kafasına hindistan cevizi attıranlardan da olamadık bir türlü...
Biz gitsek gitsek kitap almaya gideriz eşek olduğumuz için...
Gene de, sizi mutlu edecekse, Aşkale’ye taş kırmaya gidiyorum, tamam mı?
Taş kırmaktan yorulunca İstanbul’a döneceğim, sizlerle bu sayfada 7 Ocak Pazartesi günü yeniden buluşacağız.
Emekçi halkıma da iyi seneler dilerim unutmadan...