Irakı kim parçalıyor?
Irak Başbakanı Nuri Maliki son günlerde ilginç konuşmalara imza attı. Bunlardan birisinde Irak’ın önünde topu topuna birkaç seçenek olduğunu varsayıyor. Irak’ın iç savaş, bölünme, diyalog ya da erken seçim seçenekleriyle karşı karşıya olduğunu söylüyor. Bununla birlikte, çarpık bir seçim altyapısı üzerinden istikrarı geri getirmek mümkün değil. Seçimlerden önce Irak’ın siyasi altyapısını yeniden tanzim etmek gerekiyor.
Anayasadan başlayarak altyapıyı yeniden düzenlemek gerekiyor. Irak’ın birliğini sağlamak ancak dengeli bir iç ve dış politika vizyonu ve uygulamasıyla mümkün olabilir. Artık eski hal, muhaldir. Hem ırki hem de mezhebi açıdan sekterizm politikalarını geride bırakmak gerekiyor. İşgalden sonra Irak çarpık olarak kurgulandı. Devr-i sabıkın temsilcisi olarak görüldükleri için Arap Sünniler tamamen unutuldu ve dışlandı. Saddam Sünni ise kitlelerin ne günahı var? Kürtler ve Şiiler işgale ortak oldular. Lakin ardından araya çıkar çatışması girdi ve işgal ortakları işgal sonrasının hasımları haline geldiler. Şimdi Maliki çıkmış Türkiye’nin Kürdistan bölgesinin yönetimiyle yapacağı ‘sefilane petrol anlaşmalarının’ ülkeyi ikiye böleceğini söylüyor. Maliki’nin her şeyi yanlış olduğu gibi bu okuması veya sözleri de yanlıştır! Türkiye işgal sonrasında federatif bir yapıya ve anayasaya karşıydı. Bunun Türkiye’ye menfi akisleri görmek için müneccim olmaya gerek yok. Fakat Maliki’nin Şii politikalarının getirdiği tehlikeler öteki riski gölgede bıraktı. Bu değişimi kim sağladı? ABD ve işgale ortak olan Kürtler ve Şiiler. Türkiye başlangıçta federalizme (teorik olarak halada öyle) karşı olmakla birlikte pratik gelişmeler Türkiye’yi Kürt bölgesine yaklaştırdı. Çünkü öteki taraf Sünni halkı dışladığı gibi Sünni saydığı Türkiye’yi de fiili olarak dışlamıştır. Maliki, İyad Allavi dahil herkesle çekişmesinden ve herkesi dışlamasından mütevellit Türkiye’yi Kürtlerin kucağına itti. İç ve dış dengeleri kendisi yıktı. Maliki bunu neden yaptı? İçeride Sünnilere dayanmadan ve onları dışlayarak dışarıda ise ABD ve İran kanatlarının üzerinde yükseleceğini zannetti. Zannında çuvalladı.
*
Maliki hükümeti İran’a mutlak olarak yaslanmasa ve İran da Şiilere nispi ve yerine göre destek verseydi bölge dengeleri bu hale gelmezdi. İran bölgeyi kanatları altına almak istedi. Suriye’de sonuna kadar Beşşar’ı destekledi. Dolayısıyla Beşşar kaybettikçe İran da kaybetti. Irak’ta da öyle yaptı. Maliki kazandıkça İran kazandı ve kaybetme ihtimali belirdiğinde ise İran kaybetme süreciye karşı karşıya kaldı. Maliki de İran’a dayanarak iç dengeleri lehine çevirmeye çalıştı. Gücü yetmeyince kendisiyle birlikte İran da kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı. Elbette süreçte Türkiye’nin de hataları var. İlkeli davranmaktan ziyade pragmatik davrandı ve bu da Maliki gibilerini aldattı. Türkiye’nin hep öyle kalacağını ve geriden seyredeceğini zannettiler. Blok politikası uyguladılar ve blok olarak kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldılar. Kendi düşen ağlamaz. Aksi olsaydı yani Maliki İran’la birlikte kurduğu ilişkileri Türkiye ve Körfez ülkeleriyle dengeleseydi şimdi Kürt bölgesi karşısında yalnız kalmazdı ve dengeli ve istikrarlı bir Irak’la karşılaşırdık. Bu herkesin lehine olurdu. Bugün Irak’ın en büyük talihsizliği Devrim İran’ıdır. Zira hem İran hem de bugün Irak’a yönetenler tarihi ve mezhebi dürtülerin esiri olmuşlar ve bu yönüyle travmatik bir geçmişi temsil ediyorlar. Bundan dolayı da işgal sonrası çarpık bir Irak’ı ortaya çıkardılar. Nitekim çarpık Irak’tan çatırdı sesleri yükseliyor. Maliki özeleştiri yapacağına krizi Türkiye’ye fatura etmeye ve Sünnileri suçlayarak sahasını aklamaya çalışmaktadır. Sünniler Türkiye’nin gündemi doğrultusunda hareket ediyorlarmış! Onları niye kazanamıyor? Kürtlerle yapamadığı gibi paylaşmak istemiyor. Suçlamak varken paylaşmaya ne gerek var?
¥
Maliki etrafındaki Sünni liderleri temizlediği gibi silahları ve anayasal garantileri olmasaydı Kürt liderleri de temizlerdi. Irak’ı kendisi için dikensiz bir gül bahçesine çevirirdi. Evdeki hesapları piyasaya uymamıştır. Irak iki hususla maluldur. Bunlardan birisi Noah Feldman gibi Yahudilerin danışmanlığını yaptığı saatli bomba mesabesindeki yeni anayasa. İkincisi de, siyasetçi sınıfı veya liderlerdir. Bugün Talabani gibi çarık bir lider bile geride boşluk bırakmışsa Irak’ta bir kaht-ı rical var demektir. Maliki bunların başındadır. Devlet adamı gibi davranmıyor ve kinle hareket ediyor. Elbette kimsenin eli de armut toplamıyor. Maliki’nin öfkeli politikaları kendisini şamar oğlanına çevirmiştir. Petrol zenginliğine rağmen dünyanın en kötü idare edilen ülkelerinden birisini yönetmektedir. Petrol hiçbir şeylerine çare olmadığı gibi kuzeyle petrol kavgasına tutuşuyor. Irak’ta krizden çıkış formülü, anayasanın değiştirilmesi ve ülkenin federalizme değil gerçekçi çoğulculuğa açılmasıdır. İran’a mesafeli durmalı ve Sistani gibi işgal süresince işgal fetvaları veren din adamlarının da Necef’ten Kum’a geri gönderilmeleri gerekir. Maliki gibi politikacılar yargılanmalı ve bölgesel yönetimler de sona ermelidir. İlk ve son sözü Irak halkı söylemelidir.
Maliki şimdi manevra yapmaya çalışıyor ama geç kaldı. PKK ve PYD liderleriyle görüşen Maliki, Salih Müslim’e Beşşar’ın Saddam’a benzediğini söylemiş. Şimdi Türkiye nefretinden dolayı sempatisini kazanmaya çalıştığı PKK çevreleri ve Abdullah Öcalan, gözüne Saddam’dan daha mı iyi görünüyor? Saddam’ları sayarken kendisini unutuş zahir! Hatırlatırız. Talabani ile konuşurken Sünni karakteri nedeniyle Musul’u Kürt bölgesine devretmeyi teklif eden Maliki şimdi Türkiye’yi Kerkük’ü Kürtlere peşkeş çekmekle suçluyor. Gözü Kerkük petrollerinde. Böyle liderler güvenilir olmadıkları oranda savaş nedeni olurlar. Irak’ın merkezindeki saatli bomba Maliki’dir. Irak halkının birinci görevi, patlamadan önce bu saatli bombanın pimini çekmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.