ABDden Bir Mektup
Tevhid ve şirk kavramlarıyla ilgili yazılan makalelerin, risale veya kitapların, Müslüman cemaatler arasında farklı bakış açılarıyla değerlendirildiği, hatta bazen birbirine muhalif görüş ve yorumlarla kamplaşmaya kadar gidildiği vaki olan hususlardandır.
Aslında, her Müslüman bu önemli mesele hakkında ciddi kafa yormalı, asabiyet ve tarafgirliği bir yana bırakıp Allahın Kitabına ve onu açıklayan Peygamber tatbikatına bakmakla kendini görevli hissetmelidir. Bu iki ana kaynaktan uzaklaşıp asırlar sonra yazılan kitap ve risaleleri mutlak doğru kabul ederek referans almak, ihtilafların gidererek derinleşmesine ve kutupların daha da ayrışıp zıtlaşmasına yol açar.
Bu tartışmalar Türkiyemizde yaşandığı gibi, yurtdışında yaşayan kardeşlerimiz arasında da yaşanıyor.
Yeryüzünün her kıtasında ve hemen hemen her köşesinde rastladığımız Müslümanların içinde, bu konulara duyarlı olup çözüm üretmeye çalışan kardeşlerimizin varlığı sevindiricidir. Bunlardan biri de yurtdışında görev yapan bir akademisyen kardeşimiz.
ABD Chicagoda bir Üniversitede Öğretim Üyesi olan bu kardeşimiz; muhtemelen bulunduğu ülkede de Müslüman cemaatlerin bölük pörçük olduğundan şikayetle dertleniyor ve; Türkiye toprakları üzerinde yaşayan, Müslümanım diyen her Allahın kulundan rıza-i ilahiyi kazanmak için bir istekte bulunsam kabul eder misiniz? diyerek yazdığı mektubunu, sorumluluk bilincim gereği ismini vermeden yorumsuz olarak ve bazı yerlerini atlayarak alıntılıyorum:
İslâm'ı temelinden saptıran ve İslâm adına binlerce eser yazan bini aşkın batıl tarikat ve mezhep kurulmuştur. Bunlar Kur'an ve sünnet diyerek hak ve batılın karışımı bir kültür oluşturmuşlardır. Bin yıldan beri bu kültür, İslâm coğrafyasına hakim durumdadır.
Bunları toptan piyasadan silmenin bir tek yolu var. O da her Müslümanın, Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim'i baştan sonuna kadar okumasıdır. Göreceksiniz ki, bu bine yakın batıl tarikat ve mezheplerin hiç birinin Kur'an'da yeri yoktur. Bu sapıkları, Kur'an'ımız Müslüman olarak kabul etmiyor.
Bu hu¬susta bendeniz size bir öncülük yapmak istiyorum. Ölülerin, ne zaman tekrar dirilecek¬lerinin bilincinden mahrum olduğunu belirten Nahl suresinin 20-22. âyetleri, aynı zamanda onların da yardıma ihtiyacı olduğunu; kimseye yardıma kudretleri bulunma¬dığını da belirtmektedir.
Adı geçen âyetlerin nüzulünde müşriklerin diktikleri putlardan, isimleri ve anılarına yaptıkları putları vesile kılarak kendilerinden (adına putlar diktikle¬ri ölülerinden) yardım talep ettiklerine değinilmekte ve hele ölülerden yardım talep et¬menin, ölülerin de yardım edebilmesinin mümkün olmadığı vurgulanmaktadır. Ayette ölüler için Ne zaman dirileceklerine dair şuurları da yoktur buyurularak ölülerin tekrar dirilecekleri vakte kadar bilinçten (şuurdan) da yoksun oldukları belirtilmektedir.
Kabirdeki ölüler bir şey de hissetmez. Ta ki Allah, onları yeniden diriltene ka¬dar. Nitekim ne zaman dirileceklerine dair bilgileri de yoktur ölülerin. Artık bir daha dünyaya gelici de değildirler.
Bakınız Allah Kuran-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
Onların ateşin karşısında durdurulup Ah keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak dediklerini bir görsen!... Hayır daha önce gizlemekte oldukları şeyler kendilerine göründü. Eğer geri gönderilseler yine kendilerine yasaklananlara dönerler. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar. (Enam 27-28)
Öğretim Üyesi kardeşimizin, Peygamber (s.a.v) efendimizden da örnekler vererek yazdığı mektup hayli uzun olduğu için bu kadarını aktarabiliyorum.
En başta, mektubu yorumsuz alıntıladığımı belirttim ama şu düşüncemi de aktarmadan geçemeyeceğim.
Bizim, geçmişten bu yana gerçekten çok zengin bir medeniyetimiz, kültürümüz, gelenek ve göreneklerimiz var.
Bunların arasında İslama uymayan fikirler, objeler, ritüeller vesair davranışlar olabilir, vardır da!
Bunlar, sayıca hayli kabarık da olabilir.
Ancak, tümünü red ve inkar etmek, büyük haksızlık olur.
Çünkü, bu medeniyetin içinde İslamla yoğrulmuş nice güzel fikir ve amellerimiz mevcuttur.
Akademisyen kardeşimizin de belirttiği gibi, iyiyi kötüden, Hakkı batıldan, Sünneti bidattan ayırt etmek için en iyi çözüm; Kuran-ı Kerime dönmek ve Rasülullahın tatbikatını örnek almaktır.
Bunun dışında yapılan her tevil, beyhude bir çabadan öteye geçmez.
twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.