Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Babil’den Paris’e

Babil’den Paris’e

 

BAE kanallarından birisinde İmralı görüşmeleriyle ilgili bir programa katıldım. Skype üzerinden programa Almanya’da yaşayan Iraklı bir Kürt de katıldı.
 
 
Belli ki hakta ve batılda kavmini savunan cinsten. Şovanizm iliklerine kadar işlemiş. İlginç bir laf etti ve Hakan Fidan nasıl ki Abdullah Öcalan veya PKK temsilcileriyle görüşüyorsa Fransa’nın da Fransa’da infaz edilen bayanlarla görüşebileceğini söyledi. Ağzım açık kaldı. Hatırlanacağı gibi, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande öldürülenlerden birisini yakından tanıdığını söylemişti. İnfaz mahallinin bir PKK bürosu olduğu herkesçe biliniyor. Fransızlar da böyle biliyor ve böyle muamele ediyorlar. Salahaddin Demirtaş ise orasını ‘diplomatik büro’ olarak nitelendiriyor. Hatta Fransa polisi gözaltına alınan bazı PKK’lılara, PKK üyesi olduklarını ispat ederken bu büroya girip çıkarken çekilen fotoğraflarını kanıt olarak göstermiş. Demek ki, Hollande bildiği halde PKK mensuplarıyla veya teröristlerle buluşmuştur. Çakal Carlos terörist sıfatıyla içeride yatar Hollande ise devlet himayesindeki teröristlerle bir araya gelir. Biri içeride diğeri sarayda! Aferin ona! Başbakanın bu skandalla ilgili yaptığı bir iki açıklama PKK yandaşlarını hoplattı, zıplattı. Birincisi, Başbakan veya hükümet sözcüleri infazın PKK içi bir hesaplaşma olabileceğini duyurdular. PKK veya BDP bunu örtbas çabası olarak nitelendirdi. Fransa canileri veya failleri ortaya çıkartma konusunda kararlı ve ısrarlı olsa Türkiye’nin örtbas çabası olsa bile sonuç vermez. Burada konuyu örtbas edebilecek bir taraf varsa bu da Türkiye değil, bizzat Fransa’nın kendisidir. PKK yandaşları ise kinlerinden mantıklı düşünme biçimini bile yele savurmuşlar. PKK ve yandaşlarına dokunan ikinci ifade Başbakan Erdoğan’ın ölenleri terörist olarak nitelendirmesidir. Teröristlere ‘ışık savaşçısı’ mı deseydi yani? Üçüncüsü de Fransız makamlarının bu terörist şebekesiyle temas halinde olduğunu hatırlatmasıdır. Hollande düzeyinde Fransa devletinin teröristlerle ne işi olabilir?  
 
¥
 
Bu ilişkiler yumağı örgütün bağımsız değil birçok tarafa bağımlı olduğunu gösterir. Onun ötesinde örgüt kiralık bir silahtır. Hakla batılla kavmini savunan Iraklı Kürt gibi PKK avazıyla konuşan Muhalefet Lideri Kılıçdaroğlu da ‘madem Hakan Fidan PKK Önderi Apo ile görüşüyor Fransa niye görüşmesin?’ deyiverdi! ‘Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı’ misali! Bu değerlendirme ilk bakışta sağlam gibi görünüyorsa da derinlere inince mantık gücünü kaybediyor. Şeytan ayrıntıda gizli denildiği gibi, ikisi aynı şey değil. Buna eskiler ‘kıyas maalfarık’ derler. Benzer yanlar olmasına rağmen özde ayrışan taraflar da var. Türkiye’ye görüşürse ‘Fransa’da görüşsün Maliki de görüşsün ve İran da görüşsün’ diyemeyiz. Fransa’nın Mali’ye müdahalesi ne kadar gayri meşru ise, PKK yandaşlarıyla görüşmesi de aynı derecede ve ondan öte gayri meşru ve mahzurludur. Bunun aksini iddia etmek, her şey mübah demektir. PKK meselesi Türkiye’nin birinci derecede iç güvenliğini alakadar eden bir meseledir ve iç meseledir. Dolayısıyla madem ki Türkiye’nin bir iç meselesidir anarşist dahi olsalar Türkiye bu mesele ile bağlantılı taraflarla milli güvenlik risklerini azaltmak için görüşebilir. Bu, her şartta görüşsün demekle aynı şey değildir. Kılıçdaroğlu buna neden karşıdır anlamak zordur. AKP’nin bu görüşmeler üzerinden milli birliği pekiştirmek yerine zayıflattığını düşünüyor ve buna dair endişeler izhar ediyorsa anlaşılabilir. Lakin sırf muhalefet yapmak için bunu söylüyorsa yaklaşımı sakattır. Türkiye’nin görüşmelerini gerekçe yaparak Fransa’nın görüşmelerini meşrulaştırıyorsa bu daha büyük bir vahimdir.  Fransa’nın görüşmesi üzerinden Türkiye’nin görüşmelerinin geçersizliğini ispat etmek istiyorsa bu da tutarsız ve geçersizdir.
 
¥
 
Fansa’nın yaptığı doğru ise Türkiye derhal Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesiyle ilişkiye girmeli hatta Ankara ve sair illerde bürolar açmasına müsaade etmeli ve bunlar Türk devletinin himayesinde gelişmelidir. Zaten Türkiye’nin Cezayir soykırımı ile alakalı olarak bir işlem yapmaması hata olduğu gibi Fransa’nın yumuşak karınlarıyla ilgilenmemesi de hatadır.
PKK’ya gelince; bu irtibatları gösteriyor ki kiralık bir örgüt ve kiralık bir silahtır. Her uluslararası mahfil tarafından kullanılmaya amadedir. Kendilerini devlet gibi görüyorlar ama onları kullananlar başkası. Kullanıldıkları halde eşit olduklarını varsayıyorlar. Bu bir ahlaki sorundur ve temel değerlerini kaybetmiş kesimlerde ahlak da aranmaz. 1960’lı yıllarda Talabani, Molla Mustafa Barzani’nin temsilcisi olarak Paris’tedir. Şimon Peres gibi İsrailli siyasilerle burada tanışır. Bu tanışıklık onu sonunda Irak’ın cumhurbaşkanlığına kadar getirir. Kendal Nezal gibi Kürtler de aynı yoldan yürüyorlar. Paris, Fransız devriminden beri modern Babil olmuştur. Veya ayrılıkçı hareketlerin kıblesidir. Bosna’nın düşmanı olan Mitterrand ailesi Kürt meselesinin dostu ve hamisi kesilmiştir. Bundan dolayı Talabani bazı Kürtler arasında nasıl Mam/Amca lakabıyla anılıyorsa Daniella Mitterrand da yenge olarak anılmaktadır. Şimdi ne oldu, yenge intikam mı aldı, nedir? PKK yandaşları sözlerinin eri iseler işte er meydanı işte Fransa! Yoksa menfaatleri intikam dürtüsünden daha mı ağır basıyor ve güçlü! Onu bir tek hamileri Fransa ile kendileri bilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi