Savaş ve Barış
Devletlerarası münasebetlerde aslolan barıştır.
Esasen İslam dini de, her türlü ilişkilerde barışı esas alır.
Barış; aynı zamanda daimi, kalıcı ve sürdürülebilir olmalıdır.
Barışı sarsan ve husumet ateşini körükleyen yegane şey; tecavüzdür, zulümdür.
İşte savaş o zaman gündeme gelir ve yapılması bir zaruret olarak karşımıza çıkar.
Sağduyu, fıtri düşünce ve beşeri tekamül sahibi olarak insanlık alemi de, bu savaş halini makul ve mubah görür.
Yani, savaş; önceleri yasak, kerih veya mubah iken, gerektiğinde vacip ve hatta farz olur.
***
Rasulü Ekrem (sallallhü aleyhi vesellem) savaşı hiç arzulamadı.
Çünkü o, savaş için gelmedi, “alemlere rahmet” olarak gönderildi (Enbiya/107).
Allah’ın tanımlamasıyla o; “rauftur, rahim”dir.
Hakikatte, tüm iyiliklerin kaynağı “Raûf” ve “Rahîm” olan Hak Teâlâ’dır (Bakara143; Hac/65).
Ancak, yüce Allah alemlere rahmet olarak gönderdiği Efendimize de kendine ait sıfatlardan “Raûf” ve “Rahîm” isimlerini vermiştir (Tevbe/128):
“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir (Raûf’tur), merhametlidir (Rahîm’dir).”
***
Hz.Peygamber’in engin şefkati ve geniş merhameti; savaş ve şiddete karşı durur.
"Ey Müslümanlar! Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz; Allah'tan afiyet dileyiniz. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabrediniz."(Buhârî, Cihâd 112; Müslim, Cihâd 20).
Ancak, bu durum Hıristiyanlıktaki gibi “sağ yanağına tokat atana sol yanağını da çevir” demek değildir (Luka İncili,6/29).
Aksine O, meşhur veda hutbesinde dile getirdiği gibi; “ne zulmetmeyi ne de zulme uğramayı” tasvip eder!
Gerektiğinde, zulmü ortadan kaldırmak için savaşmaktan kaçınmaz ve şöyle der.
"Ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 395). Allah Rasulü’nün bu iki kelimeyi bir arada kullanması, yaptığı savaşların bile rahmet olduğuna işarettir.
O'nun katıldığı savaşlar, hakkı, hukuku, adaleti, huzuru temin için yapılan savaşlardır.
Ama, insanlık tarihine baktığımızda diğer savaşların; kan, gözyaşı, yıkım, ölüm ve felaket getirdiğini görmekteyiz.
***
Buhari’de nakledilen bir hadis-i şerifte bir adam Rasulüllah’a gelerek:
“Adam var ki ganimet için harbeder, adam var ki şöhret için harbeder, adam var ki harpteki kuvvet ve maharetini göstermek için harbeder. Bunların hangisi Allah uğrundadır?” diye sordu.
Rasulü Ekrem şöyle buyurdu:
“Kim ki, Allah’ın sözü üstün olsun diye harbederse, o kimse Allah yolunda harbetmiştir.”
Allah’ın sözünün üstün olması, Hakkı üstün kılmak ve adaleti tesis etmektir.
Savaş bunun için yapılır.
Aslında bunun adı savaş değil, barışı temin etmektir.
Çünkü, zulmün, haksızlığın, hukuksuzluğun olduğu yerde, barış olmaz.
İslam kelimesinin “barış” anlamındaki “silm” kökünden gelmesi bu bakımdan çok anlamlıdır.
twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.