Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Olgunluk menzillerinde

Olgunluk menzillerinde

 

Şairini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim! Hafız meşrep misin yoksa Sadi meşrep mi? İkisi de olgunluk menzilerinde yürüyen hak erenleri ve merdan-ı gaybdırlar.
 
Bununla birlikte Hafız Şirazi şeyh-i mugan olmakla birlikte Şeyh Sadi tekke şeyhidir.  Bundan dolayı da tayyı zamanla birlikte Hafız Şirazi rind meşrep Yahya Kemal Beyatlı’nın piridir. Zira Yahya Kemal biraz tekke ile meyhane karışımıdır.  Bundan dolayı da şeyhi, pir-i mugandır.  Rindlerin Ölümü ile Hafız’ın kabrine mersiyeler yazması bundandır. Yine aynı nedenle İslami anlayış noktasında Babanzade Ahmet Naim’le ihtilaf vu tefrikaya düşmüştür. Yahya Kemal pir-i mugan meşrep olduğundan Osmanlı sonrasında hicretini içe ve maveraya doğru yapmıştır. Tarihle dirilmiş ve mey ile de kendisini teselli etmiştir. İkinci vatan şairi olan Mehmet Akif Ersoy ise rind değil zahid meşreptir. Bundan dolayı Yahya Kemal Beyatlı’dan ayrıldığı gibi pirleri de ayrıdır. Mehmet Akif Ersoy Şeyh Sadi’den terennüm ederken ve onun mısra ve dizeleriyle avunurken öteki Hafız menzilinde kalmıştır. Şirazlı Hafız ile Şirazlı Sadi Eflatun ve Aristo gibi meşrep noktasında ayrı gayrı (ihtilaf vu tefrika) düşmüşlerdir. Onların ihtilaf alanında Akif ve Beyatlı yürümektedir. Akif tekke ile Mekke arasındaki menzillerde yürümektedir. Kurucu neslin şairidir. Beyatlı ise Arapların ifadesiyle atlal/harabat şairidir ve kaybolan medeniyetin baykuşudur. Pir-i Mugan olan Hafız, aşk menzilesinde ve çizgisindedir ve ona göre bunun dışındaki bütün yollar insanı riyaya götürür. Zahit, sufi ona göre riya meşrep zümrelerdendir. Buna mukabil rind meşrep olan Hafız kendisin üftade, düşkün, biçare ve miskinler tekkesinin dervişi saymaktadır. Bununla, ‘kalıpta kalma, öze in’ demektedir. Aşktan mahrum olan derviş ona göre riyayı ve kabalığı temsil eder. Zira hazineler içerdedir. Bunların tekkeleri ayrı olduğu gibi müzikleri de ayrıdır. Hafız’dan Yahya Kemal’e rindler lisan-ı halleriyle şu şarkıyı mırıldanırlar:  Ben kalender meşrebim: Güzel çirkin aramam! Endamı şanlı, sohbeti tatlı, biraz da nazlı olsun!
 

 
Ayşe Arman kendi meşrebine uygun olarak, boyut değiştiren ve öteye göçen Mehmet Ali Birand’ın ‘kaçamak’ imalarını anlatırken bunu ‘kuru insan olmamakla’ gerekçelendirdiğini ifade eder. Bu bir gerekçe mi, yoksa hüsnü kuruntu mu? Tekke meyhane farklı olduğu gibi hazlar da farklıdır.  Dervişlerin hazzı bilinmez ancak yaşanır. Bundan dolayı ‘ehli zahir ve ehli dünya hatta sultanlar bizim yaşadığımız zevki ve hazzı bilseler bunu ele geçirmek için bizimle savaşırlardı’ demişlerdir. Dolayısıyla bir boyutun zevki diğer boyuta kapalıdır. Birbirlerinin zevk mertebelerinden anlamazlar. Elbette kuru insan tarifi bir gerçektir. Tek boyutlu ve tekdüze insan demektir. Kaba saba insan olduğu gibi olgun adam da vardır. Bugün belki de en büyük eksiğimiz olgun insan tipidir. Bu bir maya meselesi olduğu gibi bir kıvam ve bir olgunlaşma veya tekamül meselsidir de. Cevherinde olgunluk olmayan terbiye ile olgunlaşamaz. Bunun için ‘et tab’u yağlibu ale’t tetebbu/öz terbiyeye galebe çalar’ demişlerdir. Küp içindekini sızdırır. Erken dönemlerde eserleri üzerinden hem Mevlana hem de Hafız’la tanıştım. Ama beni çarpan Hafız oldu. Dolambaçlı ifadelerden kaçınıyor ve doğrudan söze ve öze geliyordu.  Adapazarı’nda Sema Kitabevinde otururken sahibi merhum Hacı Hasan Kırım ‘birisi Hafız divanını almış lakin anlayamamış bana getirdi, sen al! Bunun dilinden sen anlarsın’ diye bana verdi.   Hafız’ın rind dünyasına böyle adım attım. Merhum Hacı Hasan Kırım Abi bu tarz bazı kitaplar edinmeme vesile olmuştur. Bunlardan birisinde yine Orhan Camii cemaatinden, halıcı merhum Süleyman Fescioğlu ile tanıştırmış ve onun delaletiyle bana Ahteri Kebir kitabını hediye etmiştir.  Doğrusu o vakitlerde Hafız Divanı bana tiryak gibi gelmişti. Kitabı elden çıkaran hacı amca ise kitabın ve yazarının ismine bakarak almış ve kitabı açtığında da çarpılmış olmalı! Lakin nihayet kitap ‘min gayri haddin’ doğru adrese ulaşmış oldu. Ona zehir gelen bana tiryak gelmişti. İkimiz de bu işten karlı çıkmıştık. Matbaanın bulunmasından sonra Batı’da ilk yayınlanan kitaplar İncil’den sonra Bin Bir Gece Masalları gibi şark kitaplarıdır. Yine Batılılar İbni Haldun ve Hafız gibi Şark dehalarını yeniden keşfetmiş ve bu isimlerle Şarkın yeniden ilgilenmesine vesile olmuşlardır.
 

 
Brezilyalı model Adriana Lima Antalya’ya gelmiş ve bu ziyareti sırasında Milliyet’ten Sanem Özyürek  kendisi ile görüşmüş ve ortaya Hafız üzerine bir söyleşi çıkmış. Bu söyleşiden Adriana Lima’nın Hafız’ı keşfettiğini ve hatta ona tutulduğunu anlıyoruz. The Gift adlı kitabını elinden düşürmüyormuş. Onun en çok hoşuna giden benzetmelerinden birisi ‘Cupping My Hands Like a Mountain Valley/Ellerimi Bir vadi Gibi Kavuştursam’ ifadeleri. Bu mısrasında ellerin niyaza ve duaya açılmasını tasvir ediyor. Pir-i Mugan Hafız Şirazi’yi Adriana Lima bile keşfetmiş ama biz neresindeyiz? Onu ne kadar tanıyoruz? Hafız’a’ yakınlık ve hiç olmazsa hayranlık, olgunluk katsayısının göstergesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi