İlahi Hükümlere Mutlak İtaat
Allah ve Rasulü’nün hükümleri karşısında Müslümanların tavrı nettir:
Bu hükümlere mutlak itaat edilecektir.
Aksi durum, Müslümanları isyana, sapıklığa götürür.
Konuyla ilgili ayet şöyledir:
“Allah ve Rasulü bir konuda hüküm verdiği zaman, artık hiçbir mümin erkek ve kadının kendileri hakkında seçim yapmaları söz konusu değildir. Her kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”(Ahzab/36).
***
Burada zikredilen hükümler, elbette ki Allah’ın Kur’an’da beyan ettiği ve Rasulüllah’ın da Peygamberlik alanına giren hükümlerdir.
Allah’ın vahiyle bildirmediği hükümler, ayet kapsamına girmez.
Çünkü, ortada Allah’ın hükmü yoktur ki, ona uymak zaruret olsun!
Olmayan hükme uyulmaz.
Bu sebeple, Allah’ın açıkça beyan etmediği konular, “ibaha” alanına girerler.
Başka bir ifadeyle, bunlar mubah sayılırlar ve yapılıp yapılmamalarında bir sakınca yoktur.
Peygamberlik alanına girmeyen konularda da, aynı serbestliği görüyoruz.
Sahabeler; Rasulüllah’ın bazı söz, talep ve tercihlerinin, vahiy mi yoksa kendi görüşü mü olduklarını sorarak hareket ederlerdi.
Eğer, vahiy ise veya Peygamber kimliğiyle söylüyor, talep ediyor ve tercihte bulunuyorsa, ona mutlak itaat eder, tabi olurlardı.
Değilse, kendi görüşlerini de söylemekten çekinmezlerdi.
***
Mesela, Rasulüllah(s.a.v) Medine’ye hicretten sonra bir gün Ensar’ın hurma ağaçlarını aşıladıklarını gördü.
“Bu ağaçları kendi haline bıraksaydınız daha iyi olurdu” buyurdu.
Aşı yapan Medineliler, mevsim geçtikten sonra geldiler:
“Sözünüz üzerine aşıyı bıraktık ama daha iyi olmadı” dediler.
Bunun üzerine Hz.Peygamber şöyle buyurdu:
“Dünyanıza ilişkin bu işleri siz benden iyi bilirsiniz.”
Anlaşıldı ki, Rasulüllah o sözünü bir vahiy sonucu olarak veya Peygamber kimliğiyle değil, şahsi görüşü olarak söylemişti.
Sahabeyle istişare sonucunda geri çektiği Hendek Kuşatması sırasında Medine mahsulünün yarısını verme teklifi de buna bir örnektir.
Yine, Bedir savaşında yer tespiti yaptıktan sonra, Habbab b. Münzir’in öneri ve tavsiyesi üzerine önceki kararından vazgeçerek buna uyması da böyledir.
Keza, kocasıyla problemi olan Berire’ye “kocana dön” demesine karşın, kadının olumsuz cevap vermesi ve ısrar etmesi üzerine onu serbest bırakması da bu kabilden örneklerdir.
Bütün bunlar, Hz.Peygamber’in bir beşer olarak insanlarla ilişkilerinde, tıpkı bizler gibi kendi görüş ve düşüncelerini dile getirdiğini gösterir.
Ancak, iş; Peygamberlik görevine ve vahye gelince durum değişmektedir.
Orada bağlayıcılık vardır, yaptırım vardır.
***
Hz.Peygamber’in Allah’tan aldığı ve insanlara tebliğ ettiği emir ve yasaklar, ashap tarafından şeksiz ve şüphesiz kabul ve tasdik edilmekteydi.
O kadar ki, mesela içkinin haram kılındığı ayeti bildirince, sahabelerden o anda ağzında içkisi olanlar derhal tükürmüşler, evlerinde içki küpleri olanlar da küplerini anında boşaltmışlardı…
Her hangi bir konuda hüküm veren eğer Allah ise, o konuda asla tereddüt yaşanmazdı.
Hz.Peygamber dinen bir şey mi tavsiye etti, o tavsiye ashap için bir emir niteliğindeydi.
Ve bu hükümlerin tamamı, hemen uygulamaya konuluyordu.
Zaten Müslümanlık da bunu gerektirirdi.
Allah’ı ve Peygamber’i sevmek, işte böyle bir şeydi.
Onlar, İslam’a böyle teslim oldular ve gerçek Müslüman’ca yaşadılar.
twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.