Maddî İlerleme Mânevî Gerileme
Basın ve televizyon, halkı ve gençliği zenginliğe, lükse, israfa, çeşitli şehvetlere, sefahate (beyinsizliğe), gayrimeşru eğlencelere teşvik ediyor.
Büyük basın ve televizyon pek, istisnalar dışında insanları ibadete, ilme, irfana, bilgeliğe, ahlaka, fazilete, olgunluğa çağırmıyor.
Geçenlerde Erzurum’da küçük bir çocukcağız okul idarecilerine müracaat ederek, “İlan edilen puan listesinde yanlışlıkla bana yirmi puan fazla verilmiş, lütfen bunun düzeltilerek notumun azaltılmasını istiyorum” demiş. Gazeteler bunu büyük bir fazilet, sanki bir kahramanlıkmış gibi gösterdiler. Hâlbuki adaletli, namuslu, doğru, dürüst toplumlarda bu gibi davranışlar fazilet değil sıradan bir şeydir.
Bir müşteri taksiyle giderken, şaşkınlığından ve dalgınlığından içinde elli bin dolar olan çantasını otomobilde unutuyor. Şoför çantayı görünce ne yapacak? İçinde müşterinin ismi, adresi, telefon numarası yazılıysa hemen ona ulaştıracak. Bu ulaştırma esnasında ne kadar iş kaybı olduysa onun karşılığını alabilir. Başkaca bir ödül istemesi doğru değildir. Bizde böyle bir dürüstlük yapan şoförlere törenle ödül veriliyor.
1960’lı yılların başlarındaydı, Hürriyet Gazetesi’nde şöyle bir okuyucu mektubu yayınlanmıştı: “Karaköy Perşembepazarı’nda Öztürk Demir Firması’ndan bir miktar inşaat demiri almış, fatura mukabilinde parasını ödemiştim, bir ay sonra firmadan bir mektup ve havale geldi, mektupta şöyle deniyordu: ‘Firmamızın kantarları aylık kontrola tâbi tutulmaktadır, son kontrolda kantarımızda müşteri aleyhine yüzde üç bir ayarsızlık göründüğünden, bundan önceki kantar ayarıyla mal almış bütün müşterilerimize aradaki farkı iade ediyoruz, özür dileriz…’” Müşteri bu dürüst firmayı tebrik ediyordu.
Günümüz Türkiye’sinde mağşuş ve bozuk gıda ve meşrubat üretimi neredeyse yaygın hale gelmiştir.
Son tahlillerde yüzden fazla ticari suyun bozuk olduğu meydana çıktı.
Domuz çiftlikleri harıl harıl domuz üretiyor ve bunlar Müslüman halka yediriliyor.
Avcıların vurduğu yaban domuzlar…
Yenilmesi haram olan eşek etleri…
Bunları halka yedirenlere mi kızarsınız, gereken sıkı ve devamlı kontrolleri yapmayan devlete ve belediyelere mi?
Ekmeklere (eskiden dört sanıyordum) on iki çeşit kimyevî madde konuyormuş. Bazı sahtekârlar, esmer kepekli ekmek diye boyalı ekmek satıyormuş. Geçenlerde Rusya’ya ihraç edilen bir parti mandalina bozuk çıktı geri gönderildi. Acaba bu sağlığa zararlı mandalinalar ne oldu? İmha mı edildi, halkımıza mı yedirildi?
Okullarımızda cebir, geometri, fizik, kimya… müzik… resim… beden eğitimi… dersleri var ama “doğruluk, dürüstlük, iyilik, güzellik” dersleri yok. Ne büyük eksiklik.
Doğrunun, iyinin, güzelin lafla edebiyatını yapmak elbette yeterli olmaz. Okullarımızda çok sağlam, çok etkili, çok kalıcı bir ahlak ve karakter terbiyesi verilmelidir. Bir kısım İngiliz okullarında hâlâ bu terbiyenin verildiğini işitiyorum.
Liseli gençlerimiz küçük beyefendiler ve küçük hanımefendiler olmalıdır.
Ülkemizde haram yeme çok yaygın hale geldi… On beş yaşında masum bir öğrenci düşünelim, babasının kazancında haram var, çocuk bu haram gelir ve parayla besleniyor, yetişiyor. Sanırım, farkına varılmayan bir zehirle yavaş yavaş zehirlenen suçsuz bir kimse olarak o da bunun zararını görecektir.
Milyarlarca dolarla oynayan koca koca firmalar faturalarda sahtekârlık yaparak halkı dolandırıyor ve soyuyorlarmış.
Sokakta veya bir toplu taşıma vasıtasında çantanızı, cüzdanınızı unutsanız veya kaybetseniz bulma ihtimaliniz yüzde kaçtır?
Zenginlik artıyor, her yer okullarla doldu. Şu halkın büyük kısmı refaha kavuştu, teknik çok ilerledi, konfor yaygın hale geldi ama ahlak ve fazilet o nispette ilerledi mi acaba?
“İkinci yazı”
Türkiye’nin Düzeni
İslam tarihindeki devletler, idareler ikiye ayrılır: Kur’ana, Sünnete, Şeriata dayalı iyi devletler… Böyle olmayan kötü devletler…
İyi devletlerin (bunlara düzen veya sistem de diyebiliriz) çok iyileri, iyileri, orta olanları, zayıfları ve kötüleri vardır.
Kötülerin az kötü, orta kötü, çok kötü, berbat olanları vardır.
En iyi İslam devleti sistemi düzeni Resulullah (salat ve selam olsun ona) zamanında olandır.
Ondan sonra Hulefâ-i Râşidîn…
Hulefa-i Râşidînden sonra Kur’ana ve Sünnete uygun sistem Osmanlı devletinin kuruluş ve yükseliş devirlerinde görülmüştür.
Osmanlının hatâları olmamış mıdır? Olmuştur ama yine de İslam devletiydi ve Kur’an, Sünnet, Şeriat üzerine dayalıydı.
Osmanlı devleti 600 küsur yıl yaşadı. Şer’î ve (Şeriata aykırı olmayan) âdil örfî kanunlar uyguladı.
İslam kadınlarını tesettüre soktu.
Beş vakit namaza çok önem verdi.
Cihad yaparak İslam’ı Orta Avrupa’ya kadar götürdü.
İslamın gerçek yorumu olan Ehl-i Sünnet ve Cemaati destekledi.
Osmanlı devletinin zayıflaması Kur’an, Sünnet ve Şeriat hükümlerini uygulanmasından değil, tam aksine onları iyi uygulamamasından ileri gelmiştir.
Nihayet Tanzimat fermanından sonra, devlet yüzde yüz olmasa bile Batıya yöneldi ve sonunda battı.
1923’te kurulan Cumhuriyet şeklen bir İslam cumhuriyeti idi.
Anayasasında “Devletin dini İslam dinidir” (2’nci madde) yazılıydı.
Dolmabahçe Sarayında devletin bir Halifesi vardı.
Mahkemelerde Mecelle-i Adliye gibi İslam kanunları ile hüküm veriliyordu.
Bütün İslam kadınları tesettürlüydü.
Hafta tatili Cuma günü idi.
İslam cumhuriyeti şeklen de olsa bir yıl kadar sürdü ve sonra İslam’dan radikal dönüş başladı.
Şu anda 2013 yılındayız.
Sistem laiktir.
Devletin İslama uymayan resmî bir ideolojisi vardır.
Türkiye cumhuriyetinin Yahudileri cumartesi, Hıristiyanları pazar günü tatil yapabiliyorlar ama çoğunluktaki Müslümanlar cuma günü hafta tatili yapamıyor.
Memureler, kadın avukatlar, kadın öğretmenler başörtüsü ile hizmet göremiyor.
Ceza Kanunundan zina suçu çıkartılmış.
Sözü uzatmayayım, bugünkü sistem veya düzen nasıl bir sistemdir?