O mu Gelsin, Biz mi Gidelim?
Arif Nihat Asya’nın meşhur Naat’ıyla onu çağırıyoruz yıllardır:
“Nerde kaldın ey Resul ? Nerde kaldın ey Nebi ?” diyerek…
Ve O’nu, hasretle beklediğimizi haykırıyoruz:
“Gel ey Resul, bahardır,
Hac’dan döner gibi gel,
Miraç’dan iner gibi,
Bekliyoruz yıllardır...”
***
Aslında o Resul (a.s), geldi bize.
Hem de geleli 1442 yıl oldu.
O’nu gönderen Allah (cc), gelişini bize şöyle duyuruyordu:
“Andolsun ki, size kendinizden bir resul/elçi geldi.”(Tevbe/128).
O bize geldi gelmesine de, acaba biz ona gidebildik mi?
Bütün mesele işte burada!
Mevlid kandillerinde ilahileri dinledikçe hep bunu düşünmüşümdür.
Ve sormuşumdur kendi kendime:
“Resulü biz niye beklemekteyiz ki?”
O’nun bıraktığı eksik bir şey var da mı gelecekti tekrar bize?
Yoksa, bozulan ahlakımızı bizim yerimize o mu gelip düzeltecekti?
O gelince, sihirli bir değnek gibi bize dokunup halimizi ıslah mı edecekti?
Bunlar olmayacaksa niye gelecek, onu niçin bekleyecektik biz?...
***
Evet, o yıllar önce gerçekten geldi.
Hem de, içimizden, aramızdan biri olarak geldi.
Gökten inmedi, yerden çıkmadı.
Melek de değildi, cin de…
Sihirbaz değildi ki, efsun yapsın!
Kahin değildi ki, kehanette bulunsun!
O bir beşerdi ve insan olarak kendi cinsimizden geldi.
Geldi ve 23 yıllık risaletinde insanlığa çok şeyler getirdi.
Hem kendi çağına hitap etti, hem bütün çağlara seslendi.
Getirdiği “İlahi Vahiy”le ebedi ve hayati mesajlar verdi.
O mesajlarla değişmez gerçekleri, evrensel ilkeleri insanlığa öğretti.
Eskileri, köhne fikirleri sildi, yerine eskimez-pörsümez yenileri ikame etti.
Sadece Müslümanlara değil, aslında tüm beşeriyete ışık verdi, nur getirdi.
İnsanlığa mükerrem bir ahlak, mükemmel bir din öğretti.
Bu görevini tamamlamak adına, destansı bir mücadele verdi.
Evet o geldi, görevini tamamladı ve gitti.
***
Biz çağırsak da, artık o gelmeyecek!
Çünkü o, ashabıyla vedalaşırken şöyle diyordu:
“Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız sürece, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar; Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.”(İmam Malik,Muvatta,Kader,3).
O, bu sözleriyle aslında kendisini bekleyenlere adres vermiş oluyordu.
Adeta, “beni beklemeyin, benim size emanet bıraktıklarımla bana gelin” demek istiyordu.
O bizi bekliyor şimdi.
Bize emanet bıraktığı Allah’ın kelamı Kur’ani bir hayatın sahibi sıfatıyla bizi bekliyor!
Risalet müddetince yaşadığı sünnetinin izinde gidenler olarak bizi bekliyor!
Binlerce sözünün toplandığı kitaplardaki hadis-i şerifleri okuyup onun yaşayan ümmeti olarak bizi bekliyor!
Evet, bizi o bekliyor.
O halde bizler onu beklemeyi bırakalım artık.
O’na gitmek için hazırlanalım!
Kandilimizi böyle kutlayalım.
twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.