Atatürk İngiliz Sefiri Sir P. Loraineden Ne İstemişti?
Mustafa Kemal Paşa’nın ölümünden kısa bir müddet önce hazırladığı vasiyetnamesi, açılma tarihi çoktan geçmesine rağmen gizli tutulmaya devam ediliyor. Vasiyetnameyi Türkiye halkının, tarihin, vicdanın ışığına tutmayan gizleyiciler suç işlemekte, büyük vebal altına girmektedir. Gizlemeye hakları yoktur.
1. Vasiyetnamenin açıklanmayıp gizli tutulması bir insanlık suçudur.
2. Böyle bir şey, Atatürkçülerin M. Kemal’e ettikleri büyük bir hıyanettir.
3. Mustafa Kemal Paşa’nın vasiyeti, yakın tarihimizde büyük bir rol oynadığı için, Atatürkçü olsunlar veya olmasınlar, bütün Türkiye halkını ilgilendirir. Açılacağı tarihten sonra bunu gizlemek hakkına kimse sahip değildir. Böyle bir gizleme zorbalıktır.
4. Paşa yakın tarihimize damgasını vurmuş, radikal inkılaplar yapmıştır. Onun vasiyetnamesi tarihî bir belgedir, gizli tutulması tarihe karşı işlenmiş bir suçtur.
Atatürk öldüğünde Ankara’da Birleşik Krallık (İngiltere) Büyük Elçisi Sir Percy Loraine 1933’ten beri büyük elçiliğini yapıyordu. Bu zat hatıralarında, Kemal Paşa’nın ölüm döşeğindeyken kendisini Ankara’dan Dolmabahçe Sarayı’na çağırdığını ve insanı hayretlere düşüren çok garip, çok acayip bir istekte bulunduğunu beyan eder. İngiliz gazetesi Sunday Times’ta (11 Şubat 1968) Martin Gilbert imzası ve “How Our Man Declined To Rule Turkey” başlığıyla bu konuda bir makale yazılmıştır.
Sanırım Loraine’in hatıraları Kemalist rejim tarafından sakıncalı ve zararlı kitaplar listesine konulmuş ve yurda sokulması yasaklanmıştı. Son Hükümet kararıyla, yakın tarihimize ışık tutan bu kitap üzerindeki yasağın da kalkmış olduğunu sanıyorum.
Bilhassa Atatürkçü tarihçilerimiz bu konuda niçin araştırmalar yapıp yayınlamıyorlar?
New York’ta yayınlanan The Forward adlı Yahudi gazetesinin 28 Ocak 1994 tarihli nüshasında Hillel Halkin imzasıyla Atatürk hakkında çok sarsıcı bilgiler verilmişti. Resmi tarihçilerimiz bu konuda da susmayı tercih ettiler. Müslüman tarihçiler ise, Atatürk’ü Koruma Kanunu dolayısıyla fazla laf edemediler.
Atatürk’ü Koruma Kanunu hukuka aykırı, faşist bir kanundur ve mutlaka kaldırılması gerekir.
Bugün Türkiye’de padişahlara, İslam büyüklerine sövüp sayma hürriyeti var ama Mustafa Kemal’i tenkit etmek, onunla ilgili bazı tarihî hakikatları açıklamak hürriyeti yoktur.
Adnan Menderes iktidarının (1950-60) büyük hatalarından biri hukuka aykırı böyle bir kanun çıkartmış olmasıdır.
1950-60 yılları arasında su katılmadık gerçek Atatürkçü Celal Bayar cumhurbaşkanıydı, Çankaya Köşkü bahçesine bir Atatürk heykeli diktirmiş, kaidesine de “Atatürk, seni sevmek milli bir ibadettir” yazdırtmıştı. Atatürk Kanunu bu zihniyetin bir çocuğudur.
Sir Percy Loraine’den Mustafa Kemal ne istemişti… The Forward gazetesinde Hillel Halkin M. Kemal hakkında neler yazmıştı… Atatürk’ü Koruma Kanunu dolayısıyla bu iki konuda tafsilata giremiyor, bilgi veremiyorum. Arzu edenler internetten arayıp bulabilirler.
Türk Tarih Kurumu bu konulara eğilmelidir, suskun kalması tarihçilik ve ilim adamlığı haysiyetine yakışmaz.
Müslümanlar şifahî toplum, kırsal kesim zihniyetini ve umursamazlığını bırakarak çok ciddi, çok vasıflı, çok haysiyetli ilmî Atatürk araştırmaları yapmalıdır.
(TC Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi’nin /http://antikemalist.blogspot.com/ sitesindeki bütün iddialara cevap vermekle yükümlüdür.)
“İkinci yazı”
“Allah seni ıslah etsin!..”
İki insan tartışıyor, çok öfkeli olanı karşısındakine “Allah seni ıslah etsin!” diye haykırıyor. Muhatabı ne yapmalıdır? Biraz aklı olan bir Müslümansa “Âmin, Allah beni, seni, hepimizi ıslah eylesin” demesi uygun düşer.
Allah seni ıslah eylesin diyen kişi babası, hocası, yaşça ve derece itibariyle büyüğü ise, “Allah seni de ıslah eylesin” demek terbiyeye uygun düşmez, içinden amin demelidir.
Kendisine Allah seni ıslah etsin deniliyor, o, böyle güzel bir duayı hakaret kabul ediyor, Allah beni değil seni ıslah etsin şeklinde bir karşılık veriyor. Bu cahillik ve terbiyesizliktir.
İslamiyet insanların ve dünyanın ıslahı (iyileştirilmesi) için gönderilmiştir.
Müslümanlar muslihlerdir (ıslah edicilerdir). Muannid kâfirler ve münafıklar ise ifsad ederler, yani fitne fesad çıkartırlar, bozarlar.
Kâfirler kelimesinin başına muannid sıfatını koydum. Muannid olmayan, gerçekler kendilerine, akıllarının ereceği, anlayabilecekleri şekilde açıklandığı takdirde doğru yola gelebilecek kâfirler de vardır. Muannid olanlar ile olmayanları aynı kefeye koymamak gerekir. İnsanlığı ve dünyayı ıslah etmek isteyen Müslümanlar, ıslah olmaya yatkın kâfirleri en güzel, en uygun, en etkili şekilde doğru yola davet etmekte yükümlüdür.
Doğru yola davet iki türlü yapılır: Doğrudan doğruya… Dolaylı olarak… Bu ikisinden, dolaylı olanı daha münasiptir.
“Allah seni ıslah etsin!” duasını, öfkeyle söylenmiş olsa bile, kabul etmemek, hakaret saymak hamlıktır.
Müslümanların en kâmilleri (olgunları) hata, kusur ve günah noksanlarını kabul ve itiraf edenlerdir.
Geçmiş asırlarda yaşamış rabbanî ulema, fukaha, meşayıh ve mürşitler kendilerinden bahsederken ahkaru’l-ibad (kulların en hakiri), derece itibariyle en aşağısı diye yazmışlardır. Nefislerini hor görmek onların kemaline ve büyüklüğüne delalet eder.
Büyüklerden Süleyman Daranî hazretleri “Bütün cihan beni kötülemek konusunda bir araya gelseler, benim kendi nefsimi kötülediğim kadar kötüleyemezler” buyurmuştur. Çok kısa, çok ibretli, çok faydalı, çok ıslah edici bir söz…
Dindar Müslümanları tehdit eden, onların ayaklarını kaydıran helak edici, kötü sıfatların başında ‘ucb gelir. `Ucb, ibadetlerine, hayır hasenatına mağrur olmak, kibirlenmek, bu yüzden gaflete düşmektir.
Gelmiş geçmiş insanların en hayırlısı olan ve ismet sıfatıyla muttasıf bulunan Peygamberimiz (Salât ve selam olsun ona) herkesten çok ibadet ederdi ve yine herkesten çok istiğfarda bulunurdu, yani Allah’tan bağışlanmasını dilerdi.
`Ucba düşen, ibadetleri ve hayırları kendisine gurur veren kimse kâmil değil nâkıs bir Müslümandır.
Böyleleri kendilerini Cennetlik sayar. Gaflet!..
Müslümanları sadece ibadetleri kurtarmaz, Kurtaran ve Cennete koyan Allahtır; ibadetler, salih ameller, hayır hasenat vesiledir.
İmam-ı Gazali hazretleri yazıyor: “İsrailoğullarından yetmiş yıl boyunca ibadet eden, salih bir zata ilham edilmiş, ‘Bu yetmiş yıllık ibadetine rağmen kurtulamadın’ buyrulmuş. O kişi boynunu bükmüş, ya Rabbi ibadet benim vazifemdir, Cennete koyup koymamak Senin bileceğin bir iştir. Ben ibadet etmeye devam ederim cevabını vermiş. Bunun üzerine işte bu söz seni kurtardı buyrulmuş.