Bölgedeki üç eksen
Suudi Arabistan’da yayınlanan Eş Şark gazetesinde yazan Abbas el Ka’bi bölgedeki üç eksenden bahsediyor. Bu eksenlerden birisi İran eksenidir ki, ABD’nin Afganistan ve Irak işgalleriyle birlikte bu eksenin açılımı Şii Hilali şekline dönüşmüştür. Abbas el Ka’bi’ye göre, ikinci eksen ise Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri eksenidir. El Ka’bi’ye göre, merkezde Suudi Arabistan olduğundan bu eksen Selefi eksen olarak anılmalıdır. Üçüncü eksen ise Arap Baharı ile birlikte teşekkül devresinde olan Sünni-İhvan eksenidir. Eş-Şark yazarına göre, bu eksenin lideri Türkiye’dir. Kimi İranlı yazarlar bu ekseni Mısır-Türkiye ekseni olarak adlandırmaktadır (Egypt-Turkey ties: Where does the Muslim Brotherhood stand? Mahmood Monshipouri On Line: 06 November 2012: Wednesday 07 November ). Ancak Türkiye, Mısır’sız anıldığında Sünni-İhvan ekseni olarak tanımlaması doğru değildir. Zira, Türkiye İhvan’ı temsil etmez. Sünnilik ise Mısır ile birlikte ortak değeri ve zemini temsil ediyor. ABD’nin bölgede geride bıraktığı boşluk nedeniyle bu üç eksen arasında kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. 11 Eylül’den sonra Amerikan işgallerinden yararlanan tek eksen İran ekseni olmuştur. Amerikan işgalleri İran’ın nüfuz alanını genişletmiştir. Muhammed Ali Abtahi gibi kimi İranlı yetkiler İran’ın aktif desteği olmasaydı ABD’nin işgallerinin başarısız olacağını söylemişlerdir. Ürdünlü İhvan yanlısı yazar Yaser Zeatire, son sıralarda ABD ile İran, Irak ve Suriye ekseni arasında pazarlık iklimini engelleyen veya caydıran unsurun Arap Baharı üzerinden tazelenen Türk-Arap dayanışması olduğunu not etmektedir.
¥
Abbas el Ka’bi’ye göre, İran’ın en büyük stratejik hesabı Türk-Arap ilişkilerini baltalamaktır. Özellikle de Suriye rejimine sınırsız destek vererek bunu engellemeye çalışmaktadır. Bunu engelleyememesi Velayeti gibilerinin ifadesiyle bölgede gerilemesine hatta silinmesine neden olabilir. Bundan dolayı Orhan Miroğlu Paris cinayetlerini İran-Suriye eksenine yüklemektedir. Arap Baharı üzerinde üç eksen arasında müthiş bir çekişme var. Katar bu çekişmede genelde Türkiye-Mısır ekseni veya İhvan ekseni tarafından temsil edilmektedir. Buna mukabil, BAE, Kuveyt ve Suudi Arabistan (ilaveten Ürdün) Mısır’daki İhvan deneyiminin başarısızlığını temenni etmektedir. Bu hususta en uç ve keskin ülke BAE olarak ortaya çıkmaktadır. Suudi Arabistan ise İhvan rejiminin istikrar kazanması ihtimaline binaen daha ihtiyatlı hareket etmektedir. Hatta Bahreyn-Suudi Arabistan arasındaki gibi Mısır ile Suudi Arabistan’ın da bir köprüyle birbirlerine bağlanması projesine yeniden işlerlik kazandırılmaktadır. Bu ise adeta yeni bir Hicaz Demiryolu projedir. Elbette Suriye rejimini destekleyen ulusalcıların da (Muhammed Haseneyn Heykel vesaire) İhvan deneyimini başarısızlığa uğratmak için her eksene her türlü desteği verdikleri izahtan varestedir.
¥
Selefilerden bağımsız bir biçimde devlet Selefiliğine dayalı Selefi eksen ile İhvan ekseni Mısır’da çekişme halindedir. Selefi eksen İhvan eksenine karşı ulusalcılarla ortak bir cephede ve zeminde hareket etmektedir. Buna mukabil, Suriye’de ise BAE ve kimi Körfez ülkeleri geri planda olmak kaydıyla Selefi eksenin önemli ülkeleri Suudi Arabistan ve Katar’ın Şii eksene karşı oldukları söylenebilir. Bir başka ifadeyle rakip eksenler olan İhvan ekseni ile Selefi eksen Suriye’de aynı cephede sayılabilirler. Suriye’de Şii Hilal ile Sünni-İhvan ve Selefi cephesi karşı karşıyadır. Bununla birlikte Türkiye’nin dışında Sünni-İhvan ekseninde aktif bir ülke yoktur. Buna mukabil, Selefi ve İhvan eksenini temsil eden tek aktif ülke ise Katar olarak ortaya çıkmaktadır. İran, Suriye’yi kaybettikten sonra sıranın Irak’a geleceğini ve altının boşalacağını varsaymaktadır. İşte tam bu noktada, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi eksen koçu ülkeleri sarsamayacağını ve yönlendiremeyeceğini idrak eden İran, halkanın zayıf ülkesi Mısır’a kur yapmaktadır. Daha doğrusu yedekte tutmaktadır. Bu hususta birçok skandala da imza attı. Bunlardan ilki, ısrarla Suriye hariç Arap Baharının İran devriminin bir uzantısı olduğunu ve etkilendiğini savunmasıdır. Halbuki Arap Baharı ülkeleri arasında böyle bir parçalanma yok. Bundan dolayı Arap Baharı yerine İslami uyanış demekte ve taraftarları Tunus’ta Sahve adıyla bir de gazete çıkarma teşebbüsünde bulunmaktadır. İran’ın bu iddiası, baştan beri Hazreti Peygamberin benzetmesiyle ‘labisu sevbe’yyiz zur/ yalancı veya yalan elbise giymek’ şeklinde değerlendirilmektedir. İran ısrarla Mısır’a kur yapmakta ve Mısır’la ilişkileri canlı tutmasını iddiasının bir kanıtı olarak sunmaya çalışmaktadır. Mısır’la ilişkileri canlı tutması Arap Baharının İran rüzgarının etkisiyle doğduğunu söylemesine ciddiyet kazandıracaktır! İşte bu nedenden dolayı Muhammed Mürsi’nin Tahran’da Bağlantısızlar Hareketinde konuşması tahrif edilmiş ve İran halkına farklı bir Mürsi portresi sunulmuştur. İş bu noktada kalmamış İhvan yanlısı Hürriyet ve Adalet Partisinin Başkanı Muhammed Saad Ketetni hakkında yeni bir fabrikasyon haber uydurulmuştur. Bu habere göre, Ketetni Sudan’a gitmiş ve burada Ali Larijani’ye bazı itiraflarda bulunmuş ve ezcümle Arap Baharının İran Devrimi kaynaklı olduğunu söylemiştir! Daha önce Fars Haber Ajansının Mürsi ile kurgu bir röportaj imal etmesi gibi, yeni haber Press TV tarafından uydurulmuş lakin Partinin Basın Sözcüsü Ahmet Sebii, Ketetni’nin anılan tarihte ne Sudan’a gittiği ve ne de Larijani ile görüştüğü ifade edilmiştir. İran Mısır’la irtibatlı görünmek için umutsuzca çırpınmaktadır. Mürsi’nin Körfez’le ilgili açıklamalarını da sineye çekmektedir. Onun ötesinde, 5+1 toplantısının Mısır’da yapılmasını teklif etmiştir. Velhasıl, yanlış politikalarını örtbas ve yalnızlığını gidermek için tutunacak dal aramaktadır. Halbuki, düzgün politikalar izlese buna ihtiyaç kalmayacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.