Kemal Bey “Eski CHP”ye sarıldıkça batıyor!
Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun içine düştüğü duruma “üzüleyim” mi, yoksa “acıyayım” mı bilmiyorum... Öyle bir durumda ki; “Partiyi yönetemiyor!” Sadece, “İdare ediyor!” “Lider” dediğin, derler-toparlar!.. Bay Kılıçdaroğlu’nun başında bulunduğu CHP ise, tam bir “savrulma” içinde!.. Her kafadan bir ses çıkıyor... Kim “baş”tır, kim “ayak”, belli değil!.. Ve yine; “Lider” dediğin “aksiyoner” olur, Kılıçdaroğlu gibi, “reaksiyoner” değil!.. Bay Kılıçdaroğlu ise; Bir “lider” gibi, bir “önder” gibi, bir “öncü” gibi “önden” gidip “gündem oluşturacağına”, oluşturulan gündemin peşinden gidiyor, resmen “nal” topluyor!..
HEP SAVUNMADA! Bilirsiniz, “askerlik”te çok önemli bir kural vardır: “En iyi savunma, taarruzdur!” Bay Kılıçdaroğlu ise, “bunun tam tersini” yapıyor... Yani, Kılıçdaroğlu’na göre; “En iyi taarruz, savunmadır!” Tayyip Erdoğan sürekli “taarruz” halinde... Sürekli dövüyor CHP’yi, ağzını-burnunu dağıtıyor!.. Kimyasını da bozuyor, fiziğini de!. Ama Kılıçdaroğlu; Erdoğan’a sadece “tepki” göstermekle, sadece “cevap” yetiştirmekle, yani “taarruz”lara karşı hem kendini, hem CHP’yi “savunmak”la meşgul!.. İşte bu yüzdendir ki; Ona üzülmek mi gerekir, yoksa acımak mı, henüz karar veremedim...
Malûm; bir insan ne kadar “haklı”, ne kadar “temiz” ve “dürüst” ise, yani “kendine güveni” ne kadar tam ise, sesi de o kadar “gür” çıkar!.. Ama, arkasında “çakıldak” varsa, yani “mazisi temiz değil” ise, istediği kadar “rol” yapsın, sesi “cılız” çıkar ve asla “inandırıcı” olamaz!.. İnandırıcı olamaz, çünkü; insanlar derler ki; “Bak şu konuşana!” Bay Kemal Kılıçdaroğlu da, işte bu “psikoloji” içindedir... “Gür bir ses”le konuşmak istese de, “savunma”sını “cılız bir ses tonuyla” yapmaktadır... Kolay değil tabiî... Adam, “suçluluk psikolojisi” içinde!..
Malûm, dün Ankara’da CHP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı” vardı... Bu toplantıda konuşan Bay Kemal Kılıçdaroğlu, o kadar lâf etmiş ki, hepsi “savunma”dan ibaret... Hem “Yeni CHP” diyor, hem de “Eski CHP”nin icraatlarını savunuyor... Bir anlamda “ırkçı ve faşist geçmiş”lerine sahip çıkarak, bugünkü “ulusalcı”lara selâm çakıyor!.. Buna da, eli mahkum!.. Çünkü CHP’de “ulusalcılar” ağırlıkta... Yani, Kılıçdaroğlu’nu her an alaşağı edebilirler. Kılıçdaroğlu da; tarihe, “beceriksiz” olarak geçmemek için “ulusalcı”lara boyun eğiyor... Olay, bundan ibarettir... Başka çaresi yok... Yoksa, “koltuk” gidecek!..
HANGİ ÖZGÜRLÜK.!? Dedim ya, dünkü toplantıda çok şey konuşmuş... Hem “tarihe not düşmek” için, hem de “gerçekler” bir defa daha gündeme gelsin diye, Bay Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından “kesitler” aktarmak ve o sözlere “anında cevap” vermek istiyorum. Bay Kılıçdaroğlu, dün demiş ki; “CHP olarak medya özgürlüğüne büyük önem veriyoruz... Bir toplumda medyanın özgürlüğü elinden alınmışsa, toplumun özgürlüğü elinden alınmış demektir.” Kim diyor bunu?.. “Yeni CHP” demesine rağmen, hâlâ “Eski CHP”yi savunan Kılıçdaroğlu diyor!.. Kılıçdaroğlu için, madem ki hâlâ “Eski CHP” geçer akçedir, o halde “medya özgürlüğü” konusunda “Eski CHP” ne yapmış, ona bir bakalım...
Yıl 1944... Yani ülke yönetimine, tek başına “CHP’nin egemen” olduğu yıllar!.. O yıllarda, “Hazreti Muhammed” adlı bir kitap çıkarılır piyasaya... Çıkarılır çıkarılmaz da, “toplatma” kararı verilir ve toplatılır!.. Oysa, kitapta; “İslâmiyet” ve “Peygamberimiz” hakkında bilgiler vardır. Kitap toplatılınca, yayınevi ve yazar, İçişleri Bakanlığı’na, o günkü adıyla Dahiliye Vekâleti’ne bir “mektup” gönderip, “kitabın niye toplattırıldığını” sorarlar... Verilen cevap şudur: “Mektubunuzu aldım... Biz, her ne şekil ve surette olursa olsun; memleket dahilinde dinî neşriyat yapılarak, dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz!”
Bu “resmî yazı”nın altında kimin imzası var dersiniz?.. Vedat Nedim Tör’ün!.. Vedat Nedim Tör; o yıllarda “Matbuat Umum Müdürü”dür!.. Yani, bugünkü adıyla Basın Yayın Genel Müdürü!.. DİNÎ NEŞRİYATA SANSÜR! Madem “Matbuat Umum Müdürü” dedik, yine oradan bir örnek verelim... CHP’nin tek başına iktidar olduğu 24 Temmuz 1942 tarihli bir belgede Başbakanlık adına basına yönelik talimat yayınlayan Matbuat Umum Müdür Vekili İzzettin Tuğrul Nişbay, gazetelerde “din”den bahseden bazı unsurların tespit edildiğini belirterek diyor ki; “Gazetelerimizin son günlerde neşriyatı arasında dinden bahis bazı yazı, mütalaa, ima ve temennilere rastlanmaktadır.
Bundan sonra din mevzuu üzerine gerek tarihi, gerek temsili ve gerek mütalaa kabilinden olan her türlü makule, bent, fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edilmesi ve başlanmış bu kabil tefrikaların en çok on gün zarfında nihayetlendirilmesini rica olunur.” İşte bu CHP’nin başındaki Kılıçdaroğlu da kalkmış, “basın özgürlüğü”nden dem vuruyor... Adama sormazlar mı; “Dön de arkana bir bak!” NİYE İMAM-HATİP AÇTILAR? Hayır, Bay Kılıçdaroğlu, “Yeni CHP” söyleminde “tutarlı ve kararlı” olsa, inanın “Eski CHP”den örnek vermeyeceğim...
Ama, Bay Kılıçdaroğlu, inatla ve ısrarla “Eski CHP”ye sarılıyor. Meselâ, dün demiş ki; “Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran ilk parti CHP’dir, imam hatip okullarını açan ilk parti CHP’dir, ilahiyat fakültelerini açan ilk parti CHP’dir, ama insanların inancına saygı gösteren, dini siyasete alet etmeyen tek parti, o da CHP’dir.” Öncelikle şunu söyleyeyim; Doğrudur, CHP, “İmam-Hatip”leri açmıştır ama sorun bakalım niye açmıştır?.. Bazı köylerde; bırakın “namaz kıldıracak” bir imamı, “cenazeleri kaldıracak” bir imam kalmayınca, mecburen ve mecburiyetten açtılar İmam Hatip’leri!.. Bay Kılıçdaroğlu, şimdi kalkmış bunlarla övünüyor... Oysa, aynı CHP’nin 1945 yılı uygulamasına bakmalı ve asıl “densiz dinsizlere” cevap vermeliydi... Efendim, olay şudur: Yıl, 1945’tir!.. Yani, iktidarda “tek parti” olan CHP vardır!..
O yıllarda, “gençlere okutulan bir kitap”ta, aynen şu ifadeler vardır: “Tanrıların en sonuncusu, en verimlisi Muhammed’in haber verdiği Tanrı’dır... Bu Tanrı’nın da, diğer ilkel tanrılara benzer tarafları vardır!” “Ümit edelim ki; yarının dünyası; göklerden gelecek görünmez kuvvetlerle ve fizik ötesi fikirlerle beslenmesin!” Yukarıdaki satırlar Köy Enstitüleri Dergisi’nden alınmıştır!.. Dahası; “Millî Eğitim Basımevi”nde basılmıştır, iyi mi?.. İnanmayanlar, arşivlere gidip, bu derginin 1945 tarihli nüshasının “2. sayı”sına ve o sayının “304. sayfası”na bakabilirler!.. Demem o ki; CHP’nin; sadece “bugün” değil, o günlerde de kafası karışıkmış!.. Görüyorsunuz ya; “mecburen ve mecburiyetten” olsa da, bir yandan “İmam-Hatip” açmışlar, bir yandan “dini tefrika”ları yasaklamışlar!.. Ne ilginç değil mi; Bir yandan da, Köy Enstitüleri kanalıyla, gençlerin beynine “dinsizlik” şırınga etmişler!..
BU MU ÖZGÜR YURTTAŞ? Bay Kılıçdaroğlu, dün demiş ki; “Bir yurttaş düşüncelerini özgürce dile getirebilmelidir... Eğer getiremiyorsa sorunumuz var demektir!” Peki, “Eski CHP”de vatandaşlar görüş ve düşüncelerini özgürce dile getirebiliyorlar mıydı?.. Tarih, 3 Mayıs 1944... Merhum Osman Yüksel Serdengeçti, yaka-paça getirildiği CHP’nin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın karşısındadır... Tandoğan, merhum Serdengeçti’ye der ki; “Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var?.. Milliyetçilik lazımsa, bunu biz yaparız... Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz... Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek... İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!!!” Görüyorsunuz özgürlüğü!..
“CHP’nin valisi, CHP’nin il başkanı, CHP’nin belediye başkanlığı” gibi 3 görevi bir arada yürüten Nevzat Tandoğan demek istiyor ki; “Ben varken, sen niye düşünürsün?.. Bu ülkeye ne lâzımsa; biz düşünür, biz getiririz!..” Bunun adı da, “özgürlük” oluyor, öyle mi?.. Kendine güldürme Kemal Bey!.. Madem “dün”e sarılıyorsun, bari dersine iyi çalış da, bu kadar açık verme!.. ETNİK KİMLİĞE SAYGI MI? Bakın, başka ne demiş; “Kimsenin etnik kimliğini, inancını sorgulamayız, herkesin inancına, kimliğine saygı gösteririz... Herkesin etnik kimliğini, onun şerefi olarak görürüz!” Mü acaba?..
Tarih 8 Eylül 2011... Bay Kılıçdaroğlu, “tek parti diktası”nın Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’a “övgüler” yağdırmakta ve demektedir ki; “Mahmut Esat Bozkurt Türkiye’ye adaleti ve hukukun üstünlüğünü getiren ilk Adalet Bakanı’dır!” Oysa Mahmut Esat Bozkurt; “Kemalizmin önemli teorisyenlerinden birisi” olarak ön plana çıkan bir adamdır... Dönemin yargıçlarına, birinci görevlerini adalet dağıtmak değil, rejimi korumak olduğunu söylemekten çekinmeyen Bozkurt’un bakanlığı döneminde, İstiklal Mahkemeleri’nde birçok masum insan yargısız bir şekilde katledilmişti!.. Bunların da ötesinde; “Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir... Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!” Diyen adamdır... İşte böyle bir adam “Kılıçdaroğlu’nun övgüsü”ne mazhar olmuştur... Böyle bir adamı öven Kılıçdaroğlu’nun, şimdi kalkıp; “Herkesin inancına ve etnik kimliğine saygı gösteririz” demesi, acaba ne kadar inandırıcıdır?.. Kaldı ki; Benzeri bir “kafa yapısı”na sahip Birgül Ayman Güler, hâlâ CHP’dedir ve hâlâ el üstünde tutulmaktadır!..
“ŞANGAY’A HAYIR!” Gelelim, Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bugün aktaracağım son sözüne... Demiş ki; “Türkiye ancak Şangay Topluluğu’nun kimi üyelerinde gördüğümüz gibi şeklen çok partili, ama aslında tek boyutlu ve tek sesli bir rejime sürüklenmektedir... Başbakan’ın AB’ye yönelik, ‘Şangay’a üye olalım’ önermesi, Türkiye için nasıl bir model, nasıl bir standart, nasıl bir gelecek tasarlandığının açık kanıtıdır.” Bunları söyleyen Bay Kılıçdaroğlu, hiç bilmez mi ki; “AB’ye girmeye” çalışan Türkiye, şu anda “Türkçe Konuşan Ülkeler Topluluğu”nda vardır, “İslâm Ülkeleri Teşkilatı”na üyedir, “Arap Birliği”nde vardır, “Afrika Birliği”nde vardır... “Akdeniz Ülkeleri Topluluğu”nda da vardır, “Karadeniz İşbirliği Konseyi”nde de vardır!.. Yani, “AB üyeliği”nde yer almaya çalışmak, bütün bunlara üye olmaya engel değil... Dolayısıyla, “Şangay Beşlisi”ne de, pekalâ üye olunabilir!.. Bugün bu stratejiyi eleştiren Bay Kılıçdaroğlu’na sormak gerekmez mi,
“Dünkü CHP” ne yapıyordu?.. Biliyorsunuz; Başbakan Tayyip Erdoğan, Çarşamba günkü grup toplantısında; 21 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasını göstermişti... O sayfada, “Milli şefimiz ile Führer arasında samimi tebrikler” başlığı vardı... Erdoğan, 22 Mayıs 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin “Kemalist Türkiye’den Faşist İtalya’ya selam” sürmanşetini de gösterip, diyordu ki; “Bugünkü CHP ile 60 yıl önceki CHP arasında hiçbir fark yok.” Dün “Führer”e giden, “Faşist İtalya”ya selâm çakan CHP, bugün kalkmış Şangay’a karşı çıkıyor!.. Bana kalırsa; Bay Kılıçdaroğlu, artık ya susmalı, ya da “Eski CHP”ye sarılmaktan vazgeçmelidir. Zira, konuştukça batıyor!.. İsrail, Suriye’ye niye saldırdı? Önceki akşam saatlerinde gelen ilk haberlerde; “İsrail uçaklarının Suriye’ye saldırdığı” yönünde bir “iddia”dan bahsediliyordu... İlerleyen saatlerde ise Suriye’den “resmi açıklama” yapıldı: “İsrail uçakları, sabah saatlerinde Şam’ın banliyösündeki bir askeri araştırma tesisimizi bombalamıştır!” Bir İsrail ordu yetkilisi ise, yine saatler sonra yaptığı açıklamada; saldırıyı doğruladı ama “Yorum yapamayız” dedi... Her saldırısına bir “kılıf” bulan İsrail, bu defa acaba niye yorum yapmadı?.. Bana öyle geliyor ki; İsrail’in bu saldırısı “Beşşar Esed’in durumunu güçlendirmek” ve dolayısıyla “muhalefeti zor durumda bırakmak” için yapılmıştır!.. “Esed yandaşları” şimdi diyecekler ki; “İsrail saldırırken, hâlâ birbirimizle mi çarpışacağız?.. Gelin, silahları bırakın da, düşmana karşı tek vücut olalım!” Eğer “saldırının amacı” bu değilse, derim ki; “Ben bu İsrail’i yanlış tanımışım!”