Allah’a (cc) borç vermek ister misiniz?
Hızla kalkınıyoruz ya, bu arada kırılıp dökülenler de olmuyor değil. Bazı esnaf ve orta ölçekli işletmeler, değişen şartlara uyum performansı konusunda yetersiz kalınca, ya da başka sebeplerle ciddi anlamda krizlerle karşı karşıya gelebiliyorlar..
Bütün geçiş dönemleri sancılı olur aslında.. Birilerimiz kazanırken, bazılarımız yolda kalabilir.. Bizim önümüzü ve arkamızı kollamamız gerek.. Bu gün bir başkası yolda kalabilir, yarın siz! İnsan insana muhtaçtır. Yardım edene yardım edilir. Onun için grubtan kopmamak gerek..
Bizimkiler, servet, makam-mevki sahibi olunca ne de kolay dostlarından ayrılıveriyorlar öyle.. Ya da rekabet etme adına, kardeşlerine nasıl da öyle kolayca çelme atabiliyorlar..
Bu dünya etme-bulma dünyasıdır. Bu devran böyle döner. Allah, servet ve iktidarı böyle evirir çevirir.. Bu gün düşenler yarın koşar, bu gün koşanlar yarın düşebilir. Kim ne yaparsa kendine yapar.. Hem zaten kimse rızkından fazlasını da yiyemez.. Hani sofranın bereketine inanıyorsanız eğer, karlı işlerinize dostlarınızı da ortak edin.. Nasıl tek başına kılınan namazla cemaatle kılınan namaz arasında 70 katı fark varsa, eğer berekete inanıyorsanız kârınıza da başkalarını ortak edin. Onlara abilik, rehberlik edin icabında, başkalarının elinden tutun, yol yordam öğretin, bu işlerin karşılığını da Allah’tan bekleyin.. Kâr ortağı da olabilirsiniz. Ama bilginizin, tecrübenizin zekatını da vermiş olabilirsiniz..
“Ortaklık” dedim de, ne yazık ki, kardeşler bile ortaklık edemiyor bu gün.. Oysa iki kişi Allah rızası için bir işte bir araya gelirse, 3.’leri Allah’tır. Değilse, haramda, hile de ortaklık ederseniz, 3.’nüz Şeytandır. Bizim siyasetimiz, diplomasimiz de böyle olmalı aslında..
Geçen gün Ahmet Davudoğlu ile konuşuyorduk da, bizim Somali’ye yardım konusundaki performansımız, sadece Afrika’da değil, tüm dünyada müthiş bir vicdan fırtınasına dönüştüğünü söyledi.. Allah bize o ikramımızın karşılığını 700 kat fazlası ile verdi, bana göre.
Hani diyordu ya, eğer biz O’nun rızası uğruna bir iyilik yaparsak, bize onun karşılığını, 10 katı, 100 katı, hatta 700 katı ile geri verecekti ya! “Allah’la ticaret” işte böyle bir şey. Bir de cennet tabi! Ortaklık eder de ihtilaf ederseniz, hakeme gidin ve hakemin hükmüne razı olun. O hükmün kefili Allah’tır!
Ah dostlar, bir çaresiz ve çözümsüz değiliz. Çaresiz ve çözümsüz olanlar başkaları.. Biz sahip olduğumuz iman gibi bir atifei ilahiye ile sadece kendi dertlerimizi değil, insanlığın dertlerine çare olacağız..
“Allah’a (cc) borç vermek ister misiniz?” demiştim ya. Geçen gün, orta ölçekli bir işletme sahibi, bir kardeşimizin başına gelenleri dinledim.. Önce işyerini sel basmış. Hani şu Ayamama deresi baskınında, ardından kendini toparlamış, bu defa işyeri yanmış, kendini toparlamış, bir dolandırıcıya çarpılmış.. Allah insanı bazen böyle imtihan eder.. Allah (cc) bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Aslında bu imtihan sadece bu musibetleri yaşayan kişi ile sınırlı değildir, onların aile ve dostları, iş arkadaşları, cemaat ve çevresi ile de imtihan edilirler..
Hz. Eyyub’u hatırlayın!
Musbite uğrayan kişi için sabır dilemek yetmez. Eğer bir akraba, komşu, iş arkadaşımız, cemaatten birimiz, vakıf-dernek ise, bir üyemiz yoksul duruma düşerse, sebebi ne olursa olsun, cemaat o kardeşimizin temel ihtiyacını karşılamakla yükümlüdür. Bu zekat ve fitrenin dışında bir konu.. Cemaatten bazıları borcunu ödemezde, içinizden birilerine fazla yük düşerse onlar Allah’a borç versinler. İşinizi aksatmayacak ölçüde yardım edin. Sadaka geri alınmaz, ama karzı hasen olarak vermişseniz, bir ihtimal geri alamayacağınızı da hesab edin. Ta ki, o kişi 1 yıl içinde bunu ödeyecek güce ulaşamaz ise, bir daha da istememelisiniz. Gün gelip o zengin olsa bile.
Bu borcun bir de ödenecek şekli vardır. Havaici asliyesini “Temel ihtiyacını” bir şekilde karşıladınız da, bu kardeşimizin yeniden işini kurmasını istiyorsunuz, kendi kendine yoluna devam edebilsin, ele-güne muhtaç olmasın da, hatta yardım alan değil, yeniden yardım eden biri olsun diye, bu arkadaşlara ribasız bir borç da verebilirsiniz. Ortak da olabilirsiniz, borç da verebilirsiniz..
Bakın! Bunlar bizim sahih geleneğimizde kurumsallaşmış şeyler.. Bizim asıl sigortamız bunlar. Ama bu gün ne yazık ki, camiler, vakıf ve dernekler bu konuda yetersiz.. Bu borç türünde, yine bir fon ayırıyorsunuz, borç veriyorsunuz ama bu borç geri dönmeyebilir.. Ta ki, borç alan kişi işlerini yoluna koyar ve çark dönmeye başlarsa, bunu geri ödemek zorundadır.. Bu borcu verirken şöyle düşünün: “Kardeşim ben sana borç veriyorum, herkese borcunu ödedikten sonra bana borcunu öde!” Bu borç havaici asliye için verilen bir para değil, ticari bir yardım. Borç alan yine başarısız olursa, bu parayı geri alamama ihtimaliniz de var. O zaman da tekrar iş kurması için değil, kendisine iş verip ya da iş bulup, ele-güne muhtaç olmadan kendini geçindirmesi için çare aramalıyız..
Haydi! Hz. İbrahim döneminden beri devam eden bu güzel gelenekleri yeniden ihya edelim.. Ne dersiniz? Müslümanlık sadece çok namaz kılmak, çok tesbih çekmek değil sadece. Bu da namazda verdiğimiz sözün icrasıdır aslında..
Her gün siyaset yazacak halimiz yok ya!.. Yarın Suriye için de bu şeyleri düşünebiliriz aslında.. Sadece sadaka değil, borç vermek ve ortaklık yapmak da bir başka ibadet. Unutmadan söyleyeyim; bazen karzı hasen sadakadan daha değerlidir.. Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.