M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Dellâllar

Dellâllar

Bendeniz dellâllı günlere yetiştim. Dellâl sokaklarda bağırır, hükümetin veya belediyenin emirlerini tebliğ ederdi. 1969’da Beyrutta yaşadığım zaman cenazeler halka dellal ile duyurulurdu.
Siyasal Bilgeler Fakültesinde eski Kara Ticaret Hukuku Kanununda dellal ile ilgili bölüm vardı.
Artık dellallık bitti yahut çok marjinal oldu. Şimdi medya var, modern vasıtalar var.
Biz Müslümanlar, halkı uyarmak, bilgilendirmek, aydınlatmak konusunda; gazetelerin, dergilerin, tv’nin delallığından gereği gibi ve yeteri kadar yararlanabiliyor muyuz?
Biz medya denilen dellal vasıtasıyla İslamı halka anlatabiliyor muyuz?
Kendi gündemimizi yapabiliyor muyuz?
Müslümanlara islamî emirleri ve yasakları hatırlatabiliyor muyuz?
Bizim modern dellallarımız:
*Müslümanlar!.. Çok dağınıksınız, düşmanlarınız sizi paramparça etmiş, birleşin birleşin birleşin!..
*Müslümanlar!.. Öğrenilmesi farz olan ilmihal bilgilerini doğru ve sağlam şekilde öğrenin!..
*Müslümanlar!.. Bu memlekette günde beş altı milyon ekmek çöpe atılıyor. Bu korkunç bir israftır. İsraf büyük günahtır, Allahın nimetine nankörlük ve küstahlık etmektir…
*Müslümanlar!.. Allah bütün mü’minleri tek bir Ümmet kılmıştır. Tek bir Ümmet olunuz!...
*Müslümanlar!.. Başörtüsü İngiltere, Kanada, Norveç, Avusturya, İsveç gibi medenî ve demokrat ülkelerde kamu alanında serbesttir. Bizde de böyle olması için milyonlarca Müslüman etkili baskı yapmalı, bugünkü gayr-i âdil yasakları protesto etmelidir…
*Ülkemizdeki Yahudiler cumartesi, Hıristiyanlar pazar günü hafta tatili yapabiliyor da biz çoğunlukta olan Müslümanlar niçin cuma günü yapamıyoruz?..
Diye bağırıyorlar mı?
Böyle bağırmak için hürriyet var mıdır? Vardır… O halde dellallarımız niçin böyle bağırmıyor?
Müslüman halk niçin uyarılmıyor?
Niçin aydınlatılmıyor?
Niçin bilgilendirilmiyor?
Birtakım dellallar niçin cemaat veya hizip militanlığı, holiganlığı yapıyor?
Müslümanların niçin müşterek bir hizmet ve faaliyet plan ve programı yok?
Dellallar niçin her gün “Ey Ümmet-i Muhammed, birleşin!” diye bağırmıyor?
Niçin, “Cami imamları maaşlı namaz kıldırma memurları değildir” diye bağırılmıyor?
Niçin, icazetli ulema ve fukaha yetiştirecek İslam medreseleri bir an önce açılmalıdır diye bağırılmıyor?
Niçin “Ey ahali, 1928’den önce yazılmış ve basılmış Türkçe kitapları okuyamamak büyük ayıptır, an kaybetmeden bir okuma yazma kampanyası açılmalı ve birkaç sene içinde on milyonlarca Müslümana bin yıllık yazımız öğretilmelidir…” diye bağırılmıyor?
Modern dellallar çok ama en önemli konuları halka duyurmuyorlar.
Gerçek İslam dellalları nerededir?
Herkes ölecek ama yüzde kaçımız ölüme hakkıyla hazırlanıyor?
Dellallarımız bize hergün niçin ölümü hatırlatmıyor ve âhirete hazırlık yaptırtmıyor?
Faiz haram ama “faiz haramdır, bundan kaçının!” diye bağıran kaç dellalımız var?
İsraf haram ama dellallarımız, kalın kafalarımız anlayıp uyanıncaya kadar için israfı kötülemiyor?
Dellallar niçin emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmıyor?
Büyük zelzele yaklaşıyor, dellallarımız niçin tehlikeyi yüksek sesle haber verip hazırlanın, tedbir alın, kaçın kaçın kaçın diye haber vermiyor?
Ey dellallar niçin feryad u figan ile bağırmıyorsunuz?

* (İkinci yazı)

Bengal Kaplanı

Öncelikle maneviyat, ilim, irfan, ahlak, fazilet, hikmet, şecaat, takva, zühd, kültür bakımından öyle bir süper adam yetişecek ki terazinin bir kefesine bütün halkı koyacaksınız, öbür kefesine bu adamı, adam ağır basacak.
Sonra bu zata vezirlik, danışmanlık, yardımcılık yapacak on iki kişi yetiştireceksiniz. Öylesine âlim, fazıl, mürüvvetli, ahlaklı, karakterli, bilge insanlar olacak ki terazinin bir kefesine bunları koyacaksın, öbür kefeye halkı koyacaksın, bunlar ağır basacak.
Üçüncü kategori: On bin kadar sağlam bilgisi ve kültürü, yüksek ahlak ve karakteri bulunan kadro yetiştireceksin bunlar da terazide milyonlarca halktan ağır olacaklar.
Pek âmiyane bir örnek olacak ama onu da zikredeyim: Terazinin bir kefesine bir milyon küçük Karadeniz hamsisi koyacaksın, öbür kefeye balinaların en büyük cinsinden birini yerleştireceksin, balina kefesi ağır gelecek.
Türkiye’nin kurtulması kemiyetle, kelle sayısıyla, fert başına düşen milli gelirle, gökdelenle, rezidansla, dev alış veriş merkeziyle, hızlı trenle gerçekleşmez. Kurtuluş keyfiyetle olur.
Keyfiyet nedir?.. Vasıftır, güçtür, üstünlüktür.
Güç kazandıran değerler hangileridir?.. Bazılarını sayayım: Sağlam ve doğru inanç… Öğrenilmesi farz olan faydalı ilimler… Sağlam ve doğru kültür… En geniş manasıyla bilgelik… Bilgelik deyip geçiyoruz, şerh edilse, açılsa manası beş yüz sayfaya sığmaz.
Daha bitmedi… Bazılarına garip gelecek ama ısrar ediyorum Türkiye’nin kurtuluşunda güzelliğin, estetiğin de büyük hizmeti olacaktır. İslam doğru olan inançlar ve bilgiler, iyi olan işler, ameller, hareketler ve bir de güzelliklerdir. Güzelliğin olmadığı yerde İslam’ın bir boyutu eksiktir.
Defalarca yazdım ama tekrarında faide var: İslam dinine ve davasına hizmet edecek Bengal kaplanlarına ihtiyacımız vardır. Sadece tekir kedi yetiştirmekle kurtulamayız. Ne demek istediğimi herhalde anlamışsınızdır.
Küçük küçük balıklar… tekir kediler… küçük adamlar… Bunlarla bir yere kadar gidilebilir ama amaca ulaşılamaz, zafer kazanılamaz.
Allah için kurban, küp için kavurma.
Beyimiz hem malı götürecek, hem cihat yapacak…
Parayla tutulmuş askerlerle cihat yapılamaz.
İslam’ın, Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın has hizmetkarları ücretlerini mahlukattan değil, Haliq’tan bekler. Peygamber aleyhissalatü vesselam’ı, Ashab-ı Güzin’i, Selef-i Salihîn’i ve her asırda yaşamış İslam büyüklerini ve kahramanlarını örnek almazsak, az veya çok ün kazanabilir, rant toplayıp zengin olabilir, Müslümanları oyalayabilir, İslamî hizmetleri ve daveti mıncıklayabiliriz ama menzil-i maksuda ulaşamayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi