Namaz için asla!
Anayasal değişikliklerin yapılması için çalışılan bu günlerde üzerinde önemle durmamız gereken ana başlıklardan biri haklar ve özgürlükler konusudur, hiç şüphesiz.
Türkiyenin en önemli, en çetrefilli, en çözülemez addedilen sorunlarının önemli bir kısmı haklar çerçevesinde karşılık bulabilir çözülebilir. Bu noktada hak ve özgürlüklerin kuru kuruya sıralanması efendim bütün vatandaşlar kanun önünde eşittir veya kimse din dil ırk blah blah…yüzünden ayrımcılığa maruz bırakılamaz türünden cümleler kurarak bunun zaten sağlanmış olduğunu iddia etmesin. Öğrencilerime Anayasa, devlet ve birey konulu derslerimi verdiğimde tekrar ettiğimi bir şeyi sizinle de paylaşayım:
Hangi ülkenin Anayasasını açarsanız açın, ister milletine en çok zulmeden rejiminkini isterseniz en refah ferah ve huzur sağlayanını, göreceğiniz tablo aynıdır, hiç istisnasız hepsi vatandaşlarına bütün hak ve özgürlükleri verdiklerini iddia ederler. Oysa yerdeki realiteye baktığınızda bunu hiç de böyle olmadığını görürsünüz. Örnek mi? Şu güzelim ülkemiz otuz küsur senedir müslüman kadın vatandaşını başını örtüyor diye ayrımcılığa tabi tutan bir rejime sahip…kimse din dil ırk mezhep farkı gözetilerek diskrimine edilemez diye bangır bangır bağırmasına rağmen. Bağıran kim? devlet makinesi. Zulmeden kim? Yine devlet makinesi…demek ki hiçbir şey öyle söylemekle olmuyor, lafla dünya dönmüyor… Söz başka aksiyon başka… Kürtleri al sonuç aynı, azınlıkları al sonuç aynı…
Şimdi sorunlar kökten çözülecekse anayasal ifadelerin kapsamının genişletilmesinin ötesinde asıl olan Anayasadan sokağa uzanan uçurumun kapatılması için de tedbirlerin alınması gerekecek. Bunu da yine anayasa çerçevesinde yapmak gerekecek. Hak ve özgürlükler bağlamında bakınca insandan yana bir devlet anlayışının geliştirilmesi gerekecek. Yani devletin önceliği bireye karşı tercih edilmeyecek ki şu anda bizdeki durum bunun tam tersine işaret etmektedir. Devlet birey ikileminde kalan karar mekanizmaları, ki bunlar devletin organları oluyor, hemen birinciden yana tavır alıp bireyi ezip geçiveriyorlar, işte bu değişecek..tabii biz ilerlemek ve diğer halkların layık oldukları haklara kendi insanımızın da layık olduğuna inanıyorsak…yani garson devlet anlayışı yerleşecek. Ezen değil, taşıyan devlet, dert olan değil, deva sunan devlet. Bağrına basan devlet anlayışı yerleşecek.
Burada dine karşı devletimizin içine yerleşmiş, sinmiş, konuşlanmış düşmanlığın da yerini dini özgürlüklere bırakması gerekecek. Bu ülkede bugüne dek din üzerinden insanlar dövüldü, horlandı, küçük görüldü, cezalandırıldı. Devlet müslümanı horladı, bundan kendine pay çıkaranlar da aynı tutumu sırtlarını devlete dayayarak devam ettirdiler.
Şu hale bakınız! Namaz için asla! Kamil Koç’un şoförü, devletine dayamış sırtını. Namaz için asla demiş! Durmazmış beyefendi namaz için. Ama tuvalet molası için dururmuş çağdaş şoförümüz. Arkasından bir Onuncu yıl marşı da okumuş mu bilemiyoruz tabii. Ama şunu görüyoruz, Kamil Koç da müslümanlara sattığı biletlerle zenginliğine zenginlik katarmış. Bizim halkımız da devletinden aşağılanmaya alıştığı için sineye çeker otururmuş.
Anayasayı değiştirirsiniz. Bugün olmazsa yarın. Ama müslüman bir ülkede insana insan gibi muamele etmemeyi nasıl değiştireceksiniz, bunu konuşalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.