Kruvasan
Alın size bir tartışma daha! Ay çöreği neyi simgeliyor..
Altemur Kılıç “Hilali bir hamlede yutmak” başlıklı yazısında Kruvasan’ın tarifini ve ne anlama geldiğini anlatıyor: “Kruvasanın tarifine gelince; Genelde Fransızlara özgü, kat kat hamuruyla tereyağından yapılan ‘hilal’ şeklinde içi çikolatalı bir çeşit unlu çörek diyebiliriz. Fransızların sabah kahvaltılarında kahvenin yanında vazgeçemediklerini de söyleyebilirim. Ancak bilmemiz gereken şu ki kruvasanın kökeni Avusturya’dır. Kruvasanın ortaya çıkışı ile ilgili birçok şey anlatılır. Tarihçilere göre, Viyanalı pastacıların, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1683’teki kuşatmasından kurtulmalarını temsilen yaptıkları bir çörek. Yani bir anlamda Avusturyalıların Türklerden kurtuluşunu simgeliyor.”
Artık bizimkiler de ay çöreği yiyecekler..
Yıllar önce Fransa’da bir çocuk programı izlemiştim.. Programın adı ilginçti: “Hilali parçala!”
Program, sahneye bir tepsi içinde ay çöreklerinin gelmesi ile başlıyor ve çocuklar bir anda saldırarak ay çöreklerini kapışıyor, bölüp yiyorlar, yutuyorlardı..
Fransa’da çalışan arkadaş demişti ki, “Çocuklarını şimdiden Hilale karşı ‘böl ve yut’ anlayışı ile yetiştiriyorlar.. O tatlı ve elde edilmesi gereken, yenmesi için, yutulması için bölünmesi gereken bir şey.”
Batı dillerinin hemen hepsinde benzer şekilde ve aynı anlamda kullanılan bu nesne bu günlerde Tv ekranlarında ve duvar afişlerinde bize göz kırpıyor..
Batılılar buna “İngilizce: croissant; kruasan, ayçöreği, kruvasan. Fransızca: croissant; hilal, ayça, yarımay; ayçöreği. Almanca: croissant; ayçöreği” diyorlar.
Şu sesi duyduğunuzda bunları hatırlayın: “Nefis milföy hamuru, içi enfes lezzetlerle dolu... Daima taptaze,”
Damak mühendisleri sizin kulağınıza “Kat kat yapısı, doyumsuz lezzeti, nefis kokusu, damağı şımartan aroması ile kruvasan en azından bir kere yapılmasında fayda olan tariflerdendir.” Diye fısıldayacaklar. Sakın inanmayın. Unları un değil. Şeker desen şeker değil..
Yanında ne içmek istersiniz.. Cola! Sakın ha!
Efkar bastı diye, hemen sigaraya sarılmayın. Ne o öyle, canınız sıkılınca gelsin çay ve sigara, neşelenince yak bir sigara, ne yapacağını bilmeyince ver bir sigara!
Şeytana “La” diyin!
Bu “şeker hastalığı”na biz 19.YY’da yakalandık. “Sanayi devrimi öncesinde şeker tüketimi çok az iken daha sonraki yıllarda tüketimde muazzam bir patlama olmuştur. Şekerler tatlı ama neden olduğu hastalıklar çok acı. Aşırı şeker tüketimi son yıllarda müthiş artış gösteren birçok kronik hastalığın ana nedenlerinin başında geliyor.” diyor Prof. Ahmet Aydın..
Ancak, 17. yüzyıl başlarında Almanlar şeker pancarından şeker üretilebileceğini fark ettikten sonra Avrupa’da şeker tüketimi artmaya başlamış. 19. yüzyıl başlarında endüstri devrimi ile birlikte daha çok ve daha çabuk para kazanmak amacı ile fabrikasyon şeker üretimine geçilmiş. Şekerin tarihi sömürge tarihi gibi bir şey aynı zamanda.. Cola ile birlikte zaten ipin ucu kaçmış. Bu gün artık şeker denilen nesne nişastadan, Mısır, Pirinç, Patatesten üretiliyor..
Şekeri doğal yollardan almak gerek. Bal, pekmez gibi, meyvelerden filan..
Ne o öyle tatlı merakı
Bakın, o Halil İbrahim sofrası dediğiniz sofralar var ya, Onlar Hz. İbrahim’e iftiradır.. Osmanlı sofrası dediğiniz sofralar Osmanlı’ya iftiradır..
Hz. İbrahim ve sonrası hanif gelenek, 1800’lere kadar aynı disipline bağlı kaldı.
Mesela bizim geleneğimizde tatlı şeyler yemekten önce yenir.. İki hayvansal gıda aynı anda yenmez. Balla tereyağı ya da kaymak mesela. Ya da terayağda sucuklu yumurta! Asla! Reklamlara kanmayın! Onların çoğu Şeytanın sözcülüğünü üsleniyorlar sanki! Beyti kebab! Bunlar ne bizim geleneğimize ait, ne de sağlıklı..
Hz. İbrahim’in sofrasında herkese yetecek yemek her zaman vardı. Cömertti, ama sofrasında öyle çok çeşit yoktu.
Bizde sofradan doymadan kalkmak esastır.. Tuzla başlayacaksın yemeğe, sağ elle yiyeceksin.. Tatlı şeyleri önce yiyeceksin.. Yemekten önce ve ara verip daha sonra bol su içeceksin.. 2 öğün yiyeceksin. Ara öğünler de işlenmemiş gıda yiyeceksin, az miktarda.. hatta bir gün durup bir gün oruç tutacaksın..
Tuzsuz ve kavrulmamış, kabak çekirdeği, badem, ceviz, fındık ve fıstık yiyeceksin.. Mesela kuru inciri zeytin yağına banıp, çörek otu ekip, içine ceviz-badem koyup ye bakalım, nasıl hissediyorsun kendini
Bal şerbeti iç, nane ve limonla, bak bakalım.
Tatlı demirhindiyi denediniz mi hiç. Temr hindi. Tay dilindeki adı Tamarind!
Kruvasanmış! Peh! Hilali bölmeyin, yutmaya hiç kalkmayın, boğazınıza takılır.. Sağlıklı yaşamak istiyorsanız sadece Kruvasan değil, şekerli pastalardan, boyalı hamurlardan sakının!
Canınızı mı sıktım yoksa. Bunu çocuklarınıza nasıl anlatacaksınız. “Gazoz içme, Cola içme” diyeceksiniz. Hatta UHT, yani uzun ömürlü meyve suyu da, süt de, paket ayran da içmeyin bana kalırsa. Ben yapsam, versem de içme!. Şimdi kalkıp bir sigara yakmayın sakın. N’olacak bu memleketin hali böyle!
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.