Uzmanından prosedüre uygun cinayet
Kürtaj bağlamında yapılan tartışmaların İslami, ahlaki ve hukuki açıdan değil de ifsat edici bir hazcılık ve çürütücü bir özgürlük bağlamında yürütüldüğü malum.
Kürtaj sözde kadının cinsel tercih ve bedeni üzerinde kendisinden başka hiç kimseye söz hakkı tanımama hak ve kararlılığı olarak sunuluyor.
Prosedüre Uygun Cinayet
Adana’daki Balcalı Hastanesi’nde birkaç gün önce öyle büyük bir felaket yaşandı. Öyle bir felaket ki değil acısını telafi etmek tarif etmek mümkün değil.
Sadece bir örnek değil benzerlerinin ne kadar çok yaşandığını tam olarak bilemediğimiz emsal teşkil eden bir örnektir Hatice Demet Buzpınar’ın başına gelenler. Anne-bebek yaşam hakkına tıbbi-bilimsel müdahale için nasıl bir psikolojik operasyon yapıldığını ve bu operasyonun yasal prosedürle nasıl desteklendiğini gösteren ibret verici bir olaydır Hatice Hanım örneği.
Hatice Buzpınar beş buçuk ay önce ikiz bebeklere hamile kaldığı andan itibaren Çukurova Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Cüneyt Evrüke’nin kontrolü altındaydı. Doktorun tavsiyesi üzerine yaptırılan ‘amniyosentez’ adlı tıbbî testle ikizlerden birinde ‘down sendromu’ olduğu söylendi kendisine.
Down Sendromlu bir çocuk sahibi olmak anne-baba açısından ömür boyu bakıma muhtaç bir çocuğun gölgesi gibi yaşamaya mecbur tutulmaktı. Bunun yanı sıra toplum tarafından “özürlü anne-babası” gibi psikolojik bir ezilmeye muhatap olmaktı. Özellikle sosyal-ekonomik statüsü yüksek modern-laik ailelerde tahammülü neredeyse imkânsız bir travmaydı özürlü çocuk sahibi olarak yaşamak.
Down Sendromu şüphesi aileye bildirilirken Prof. Evrüke, Buzpınar ailesine şunları söylemiş: “Aileye isterlerse bebeklerden birinin down sendromlu, birinin normal doğabileceğini veya ikisini birden alabileceğimizi yahut bir gebeliği sonlandırıp diğerini devam ettirebileceğimizi söyledim. Aile, down sendromlu gebeliğin sonlandırılmasını istedi. Bunun risklerini biliyorlardı.”
Bu teklif karşısında ailenin içine düştüğü açmazın boyutlarını Eren Buzpınar şu cümlelerle anlatıyordu: “Bebeklerden birinin Down Sendromlu olduğunu öğrendikten sonra dünyamız yıkıldı. Doktor ya gebeliğe devam edip doğuracaksın ya da Down Sendromlu gebeliği sonlandıracağız dedi. Bizim için çok zor bir karardı. Eşim, Down Sendromlu bebeği istemedi.”
Özürlü Çocuk İçin Uzmanlar ‘Kürtaj’ Diyor
“Özürlü çocuk istemiyoruz” kararı üzerine ameliyatla down sendromlu çocuğun kalbi iğneyle durduruldu yani anne karnında gelişmesin diyerek öldürüldü. Fakat annenin durumu iki gün sonra kötüleşince hastaneye kaldırıldı. Sadece kalbi durdurulan bebek değil sağlıklı ikizi ve annenin rahmi de alındı bu kez. Annenin sağlık durumu bu kez daha da kötüleştiği için yoğun bakıma alındı ancak gelişen komplikasyon sonucu anne Hatice Buzpınar kalp krizi sonucu vefat etti.
“Eşim aslında bir önceki gece dönülmez yola girmişti” diyerek baştan itibaren çıkmaz bir sokağa sürüklendiklerini ifade eden Eren Buzpınar, “Doktorumuza sonsuz güveniyorduk, bize eşimin hayatıyla ilgili bir risk olduğundan hiç bahsetmedi. Bizi ters köşeden vurdu” sözleriyle de bilim ve bilim adamına duyduğu sonsuz güvenin ne kadar ağır bir maliyeti olduğu itiraf ediyordu.
Peki, ikiz bebeklerin ve annenin ölümüne yol açan Prof. Evrüke ne diyor? Elbette ihmal iddialarını reddedip üzüntülerini bildiriyor öncelikle. Üzülmemiş olması düşünülemez. Ancak sorun sadece ihmal iddialarının araştırılmasından ibaret. Çünkü durumu izah sadedinde Evrüke’nin sarf ettiği iki cümle var ki felaketin asıl merkezini burası oluşturuyor. Şöyle diyor uzmanımız: “Her şey prosedüre uygun yapıldı. Bu işi yıllardır yapıyoruz ama bu sefer kötü gitti.”
Uzmanlar ve onlara yasal yetki tanıyan prosedürler eşliğinde işleniyor anne karnındaki bebeklere ilişkin cinayetler. Sadece down sendromlu olduğundan şüphe edilen bebeğin ölümüyle sonuçlansaydı hatta diğer bebek düşük olsaydı ile biz bu “yasal cinayet” programından haberdar olamayacaktık.
Acaba yakın gelecekte sadece down sendromu şüphesi değil körlük, sağırlık, dilsizlik, topallık vs. gibi özür şüphelerinin tespit edilmesi halinde de anne karnındaki bebeğin kalbini durdurma veya kürtajla almak üzere yasal prosedürler genişletilecek mi?
Özürlü çocuklara yaşam ve tedavi hakkı tanımayan bu hazcı ve faydacı modern insan idrakine süslü birtakım isimler ve gerekçeler bulunsa da aslında en iğrenç ve acımasız yüzüyle tam da ırkçılık ve ayrımcılıktır. Hem de aydınlanma ve ilerlemeye dayalı bilimsel temelleriyle ırkçılık.
Bu anne ve bebeklere karşı işlenen suçların hesabı sorulmayacak mı sanılıyor acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.