Arap Baharı ve hilafet
Arap Baharının kopmasından sonra Yemenli ulemadan Abdulmecid Zindani gibiler bunun hilafetin yeniden kurulmasında bir basamak teşkil edeceğini söylemişlerdir. Tunus eski Başbakanı Hammadi Cibali de olayların yeni bir halifeyi ortaya çıkaracağını söylemiştir. Demek ki, Arap Baharı kayıp hilafetin ayak sesini temsil ediyor. Bilindiği gibi hilafet meselesi Müslümanların birliklerini sembolize eden kızıl elma olmuştur. Müslüman Kardeşler hareketi ve Risale-i Nur gibi cemaatlerin bir yönüyle altyapı hareketleri olduğunu ve Arap Baharının alt yapı hareketleriyle üst yapı hareketinin bir buluşma noktasını temsil ettiğini vurgulamıştık. Müslüman Kardeşler Mürşidi Muhammed Bedii, 3 Mart tarihinden sonra yaptığı bir konuşmada Müslüman Kardeşlerinin nihai hedefleri arasında hilafeti ikame etmek olduğunu ve bir gün bu rüyanın gerçekleşeceğini söylemiş. Ardından da dünyaya rehberlik aşaması geliyor. Muhammed Bedii, o özlenen güne kadar da üyelerinden sabırla bezenmelerini istemiş. Bu ifadelerinden şunu anlıyoruz: Geçiş sürecini yaşıyoruz. Ve bu süreçte bütün meselelerin üstesinden gelmemiz mümkün değil. Ancak Müslümanlar arasında birlik ve dirlik yeniden sağlanırsa gerçek anlamda rüyamıza kavuşuruz. Müslüman Kardeşlerden sıkıntılarını sabırla ve hilafeti bekleyerek aşmalarını öğütlüyor. Yom as Sabi gazetesine göre, Müslüman Kardeşler Rehberi Muhammed Bedii kadın kollarına yönelik yaptığı konuşmasında hilafet yeniden kuruluncaya kadar sabırla hareket etmelerini ve beklemelerini telkin ve tavsiye etmiş. ¥Salah İsa adlı Mısırlı gazeteci Muhammed Bedii’nin sözlerini el Arabiya Kanalına yorumlamış ve değerlendirmiş ve hilafetin onda sabit bir fikir haline geldiğini söylemiş. Salah İsa’nın bu meseleyi onun sabit fikirliliğine hamletmesi inanılır gibi değil. Zira, İslam’ın beşinci döneminde hilafetin geri geleceği hadislerle ifade edilmiştir. Hilafet, sabit bir fikir değil aksine naslarla sabit bir meseledir. Son sıralarda Suud basınında bazı kalemler özellikle Müslüman Kardeşleri hilafetin peşinde olmakla suçluyorlar. Kanaatime göre, onlar sadece Hazreti peygamberin müjdesini hatırlatıyorlar. Elbette altyapı hizmetleri de görüyorlar. Evet projelerinde bu da var. Bununla birlikte, bu Müslüman Kardeşlere ait bir mesele değildir. Onların içinde bulunduğu ve onları da aşan bir meseledir. Müslüman Kardeşlerin bu yükü tek başlarına omuzlamalarına imkan yoktur. Arap Baharının estirdiği rüzgarla iktidara geldiklerinde şu gayet net görüldü: İnhisarcılık doğru değil. Ve tek sorumluluk, Müslüman Kardeşlere ait değildir. Onlar sadece bir altyapı ve hazırlayıcı bir harekettir. Farklı düşünen inhisarcılığının altında kalır.¥Muhammed Bedii son konuşmasında Hasan el Benna’nın yol haritasını veya projesini yeniden hatırlatmış. Yol haritasındaki aşamalar şöyle: Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman cemiyet, İslam devleti ve İslam hilafeti. Bugün cemaat veya gelişmeler hangi aşamayı temsil veya hangi aşamaya tekabül ettiği farazi sualine karşı Muhammed Bedii şu tespitte bulunuyor: “Şimdi İslam devletini ikame etme aşamasında bulunuyoruz. Sonraki sırada ise hilafeti yeniden ikame ve inşa etmek var…” Salah İsa adlı gazeteci bu hususta Muhammed Bedii’nin sabit fikirli olduğunu lakin hilafeti gerçekleştirmek için arkaik yollar yerine yeni yöntemler geliştiremediklerini ve anakronik kaldıklarını ileri sürmektedir. İhvan’ın hilafeti ikame konusunda yeni fikirler geliştiremediği ve hilafetin yerini milli devletlerin aldığını ve bundan geri dönülemeyeceğini söylemektedir. Müslüman Kardeşlerin hilafet yolunda yeni ve gelişmiş fikirler üretemediklerini söylemesine mukabil kendisinin Müslüman Kardeşlerin bu yönde geliştirdikleri fikirleri anlamaktan uzak kaldığı görülmektedir. Zira, Senhuri Paşa ve Hasan el Benna ve Bediüzzaman gibiler ulus devletleri benimseme veya reddetmek yerine onları aşacak projeler geliştirmişlerdir. Bediüzzaman, ittihad-ı İslam projesini ABD yapısına benzetmiştir. Şimdi kimi Müslüman Kardeşler düşünürleri ittihad-ı İslam tasavvurları ile AB arasında bir uyum görüyorlar. Bir çekim merkezi oluşturmak ve bunun üzerinden gönüllü birlikler tesis etmek. Elbette gönüllü birlik esastır ve en münasibidir lakin yöntemi bununla sınırlamak da doğru değildir.Bununla birlikte burada bir mülahaza serdetmek istiyorum: Devlet yapısı ve hilafet meselesi ortak çatılardır. Bundan dolayı Müslüman Kardeşler bunlara sadece bir İhvan projesi olarak bakmamalı. Bu misyonlar ümmetin ortak vazifesidir. Müslüman Kardeşler bu görevin sadece bir parçasını yüklenebilir. Aksi takdirde, mesele tekelciliğe ve inhisarcılığa kayar ve altında kalır ve ezilirler. Gelişmeler de bunu göstermektedir. Ümmet bütün cemaatlerden ve teşekküllerden büyüktür. Onu cemaate inhisar ettirmek büyük bir düşüncesizlik olur. Mısır’da devrimden sonra Müslüman Kardeşler ‘Mısır’ı cemaat yönetmeyecek’ diyorlardı. O noktada kalmalılar. Cemaat bu yükün kaldıraçlarından birisi olabilir. Tümüne talip olmak uyumsuzluğu ve kavgayı da beraberinde getirir. Projeyi ikame etmez bilakis sekteye uğratır. Sınırlarımızı bilelim ve orada kalalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.