İsrail özür diledi... Olan, bizim yazıya oldu!
19-21 Mart tarihlerinde, Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’la birlikte Danimarka ve Hollanda’ya ziyarette bulunduk... Gerek Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından, gerek yakın kurmaylarının ifadelerinden anladığımız o ki; gerek “siyasal”, gerek “ekonomik” konularda “son derece faydalı” temaslar yapılmış... Ki; bunları haberlerimizde de yansıtmaya çalıştık.
“Dondurucu soğuk” olmasına rağmen benim için hem Danimarka, hem de Hollanda ziyaretleri hem “bilgilenme” açısından, hem de “gözlem” açısından son derece faydalı geçti...
Yeni yeni şeyler öğrendim.
ENTERESAN BİR ÜLKE!
Meselâ, Danimarka...
l Nüfusu 5-6 milyon olan bir ülkede, Türkiye’den giden 60 bin civarında insan yaşıyor... Bu da demek oluyor ki, Danimarka nüfusunun yüzde 1’i Türk. Ülkede, “14 tane Türk okulu” varmış ki; bunların 10’u Gülen Cemaati’ne, 2’si Milli Görüş’e, 2’si de Menzil Cemaati’ne aitmiş...
Sadece Türk okullarında değil, diğer okullarda da, Türkçe “mecburi ders”ler arasındaymış.
l Danimarka, “eşcinsel”lerin “en özgür olduğu” ülkelerden biriymiş... Bir Türk vatandaşı ile sohbet ederken, bana dedi ki; “Bu ülkede herkese dokunabilirsin ama eşcinsele dokunursan yanarsın... O derece itibarları var!”
l Danimarka’da, “Kraliçe”nin imzalamadığı hiçbir yasa yürürlüğe girmezmiş... Ama, Kraliçe’nin de “veto hakkı yok”muş... Yani, “sembolik” bir makam...
l 13 bin profesyonel askeri bulunan Danimarka, “Genelkurmay Başkanı bulmakta güçlük çekiyor”muş... Gazetelere, “Genelkurmay Başkanı aranıyor” diye ilânlar bile verilmiş!.. 9 ay askerlik yapan “iş adamları”na teklifler götürmüşler ama kabul eden olmamış!.. Sonuçta biri kabul etmiş ki, Genelkurmay Başkanları var!..
l Gerçekten de, “Kopenhag Kriterleri”ne ev sahipliği yapan şehirde, neredeyse “hiç asker ve polis görmedik” desem, yalan olmaz... Herkes “kural”lara uyunca, kurallara uymayanlara kesilen “ceza”lar da astronomik olunca, demek oluyor ki, asker ve polise pek fazla iş düşmüyor.
l Danimarka Başbakanı Helle Thorning Schmidt’in, “Başbakan Erdoğan onuruna verdiği yemek” esnasında, “iki Türk milletvekili” ile tanıştık ve sohbet etme imkânı bulduk...
Biri Liberal Parti’den Fatma Öktem, diğeri Sol İşçi Partisi’nden Özlem Çekiç... Özellikle Özlem Çekiç’le sohbetimiz esnasında öğrendik ki, birileri Batı ülkelerini gaza getirmek için palavra sıkıyor... Meselâ, Özlem Çekiç, bize “Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısı”nı sordu... Biz, “Çoğu örgüt üyeliği ve terörist eylemle suçlanan 60 civarında gazeteci(!) var” deyince, “Olamaz” dedi; “Bize ulaşan rakamlara göre, Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısı 1200 civarında!”
“Yuh” dedik;
Kim sallamışsa, iyi sallamış!
İNANÇLARINA BAĞLILAR!
l Danimarka’da “en çok dikkatimi çeken iki şey” şu oldu.. Kaldığımız otel de dahil, hiçbir binada “X-Ray cihazı” göremedim... Gelen, elini-kolunu sallaya sallaya giriyor içeri.
“Sebebi nedir?” diye sordum.
Dediler ki;
Bu ülkede “güven” esastır.
Her insanın “beyan”ı doğru kabul ediliyor ve herkese “güven” duyuluyor.
l Ülke nüfusunun büyük bölümü “ateist” olmakla birlikte, “Protestan”lar, inançlarına son derece bağlı...
Hani, Merhum Mehmed Akif Ersoy, Batı’yı tarif ederken; “Dinleri var işimiz gibi, işleri var dinimiz gibi” der ya; bu, Danimarka için pek geçerli değil... Çünkü, Danimarka’nın “Protestan”ları dinlerine bağlı... Meselâ, bizim dinimizde “israf haram”dır ya, Cenab-ı Allah; “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz” buyurur ama bizler tonlarca ekmeği çöpe atarız ya, Danimarka’nın Protestan Hıristiyanları, masaya ne konulursa, hepsini yiyorlar, iyi mi?.. Geride bir “ekmek lokması” bırakmadıkları gibi, tabaklarını da sıyırıyorlar... Bunu, gözlerimle gördüm... Başbakan Helle Thorning Schmidt’in verdiği yemekte, bizim masada 4 Danimarkalı vardı... Tabaklarında, bir kırıntı bile bırakmadılar... Elbette yokluk ve yoksulluktan değil... Ama ‘israf”a kesinlikle karşılar.
l Bizim masamızda bulunan Türk-Danimarka İş Federasyonu yöneticilerinden Musa Uyar dedi ki; “Yollarda gördüğünüz lüks araçlar, mutlaka Türklere aittir... Çünkü Danimarkalılar, bütün zenginliklerine rağmen lüks araca binmez, eski araçlarını kullanmaya devam ederler!”
Son derece ilginç bir durum.
Umarım, “Müslüman”lar ibret alır...
KARARLI AMA TEMKİNLİ
Danimarka ve Hollanda hakkında yazacak daha çok şey var... Ama, “gezi notları”nı bir kenara bırakıp, Başbakan Tayyip Erdoğan’a kulak verelim.
Amsterdam’dan dönüş yolundayız.
Gece saat 22.30 civarı... Sayın Başbakan, sohbet etmek üzere uçağın ön tarafına çağırıyor bizleri... “Hollanda temasları”nı anlatarak giriyor söze...
Bir Hollanda firmasının “dünya genelinde 600 bin istihdamının bulunduğunu” söylüyor ki, “Darısı bizim başımıza” demekten kendimizi alamıyoruz.
Sonra, “Diyarbakır’daki Nevruz töreni ve Apo’nun mesajı”na geliyor konu ve soruyoruz;
“Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan mesajı oldukça umut verici. Ancak siz halen temkinlisiniz?”
Başbakan Tayyip Erdoğan, gelişmelerden memnun olmakla birlikte, diyor ki;
“Temkini netice alana kadar bırakmam... Maç 90 dakika ve uzatmalar da dahil, bitene kadar temkinli olurum.. Toplum ciddi manada çözüm sürecini satın aldı. Bana her kesimden ‘Aman Başbakanım bu işi bitirin’ diyorlar. Türkiye dışına çıkıştan sonra olay çok daha güven verici hale gelecek.”
İşte diğer sorularımız ve Sayın Başbakan’ın verdiği cevaplar:
“Hollanda temaslarınız sırasında bu konu muhataplarınız tarafından dile getirildi mi?”
“Takdir var... Hollanda Kraliçesi ile görüşürken ona Öcalan’ın konuşmasını içeren bir metin getirdiler. Ajanlardan mı elde ettiler, bilmiyorum. Ben de kendisinden metni istedim. Verdi. İmzalayarak vermesini istedim. ‘Belki ileride hatıralarımı yazarsam kullanırım’ dedim. Tarihe not düşmek adına... O da imzalayarak verdi.”
Sadece bu “anekdot” bile, “Batı’nın PKK’ya duyduğu ilgiyi” göstermeye yeter de, artar bile...
Düşünebiliyor musunuz;
Apo’nun mesajında neler yazdığı “Türk televizyonlarına gelmeden” önce “Hollanda Kraliçesi”nin önüne geliyor!..
Son derece ilginç!..
NİYE TÜRKÇE YOKTU?
Neyse... Sormaya devam edelim.
“Bu süreçte Meclis’te herhangi bir yasal düzenleme olacak mı? BDP’lilerin öyle bir talebi var da...”
“Hayır... Yasal düzenlemeye gerek yok. İlla yasal bir düzenleme gerekiyorsa, bakılır. Ülke ve milletin menfaatlerine bakarız... Bu iş başarılırsa Doğu’da ve Güneydoğu’da ciddi bir ekonomik sıçrama yaşanır.”
“O bölgede kömür madeni bakımından da zenginlik var. Yatırımlar için müsait...”
“Evet... Mesela Şırnak’ta zengin kömür madeni rezervleri var. O bölgede 100 yıllık rezervler var. Başka termik santral yatırımları da olabilir. Ancak büyük projelere destek yetersiz. Medya da tamamlanan yatırımlara yeterince yer vermiyor.”
“Öcalan’ın mesajı içerik olarak çok zengin. Sizin açıklamalarınızdan da etkilenmiş gibi...”
Başbakan bu soruyu gülümseyerek cevaplıyor;
“Olabilir. Televizyon izleyebiliyor artık...”
“Karşılığında ne verildi?”
“Karşılık olarak; bu ülkenin güvenini, huzurunu, istikrarını ve mutluluğunu veriyoruz... 780 bin kilometrekarede egemen olmayı vadediyoruz.”
“Diyarbakır’da ‘Bayrak olsa iyi olurdu’ dediniz...”
“Evet... Keşke olsaydı. Mesela platformda, Nevruz’u Kürtçe kutlayan bir afiş vardı... Yanına, Türkçe olarak ‘Nevruzunuz kutlu olsun’ diye yazılsa ne olurdu? Tabii bunda da bir hayır vardır.. Niyet hayır, akıbet de hayır olur inşaallah...”
KANALİSTANBUL PROJESİ
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, diğer sorularımıza verdiği cevaplar da özetle şöyle:
l “Üniversitelerde TGB ve ülkücüler karşı karşıya gelmeye başladı!”
l “Yapacağımız Kanalistanbul’un genişliği 100-150 metre olacak... Kanal ile yanından geçen cadde arasında bir yürüyüş yolu yapılacak... Kanal boyuna yapılacak evler, kanaldan en az 60 metre uzakta olacak.”
l “ABD’ye yapacağımız ziyaretin tarihi netleşti... İnşaallah Mayıs ayında ABD’ye gidecek ve Sayın Obama ile görüşeceğiz.”
l “Suriye’de öldürülen Buti, benim çok saygı duyduğum bir zattır... Ama, muhalefetin içinde yer alan bir kanat; Esad’la aynı kareye giren herkesi öldürmek gibi bir anlayış içinde.”
VEE, İSRAİL’DEN ÖZÜR
Sayın Başbakan, “İsrail’le ilişkiler” konusunda da şunları söyledi:
“İsrail üzüntü duyduğunu söylüyor ama özür dilemeye yanaşmıyor... Sayın Obama’ya da söyledim; ‘Özür dilemeden, tazminat ödemeden ve Gazze’ye ambargoyu kaldırmadan olmaz’ dedim.”
Uzun lâfın kısası;
Sayın Başbakan’ın; ya “temkinli davranma” meselesini, ya “Terör örgütüyle pazarlık yok” sözünü, ya da “İsrail”le ilgili sözlerini manşetten vermeye hazırlanıyorduk ki, bir “son dakika haberi” geldi;
“İsrail, Türkiye’nin şartlarını kabul etti... İsrail Başbakanı Netanyahu özür diledi, tazminat ödemeyi ve ambargoyu kaldırmayı kabul etti!”
Haydaaa!!..
Bizim meslekteki; “Haber, haberi yer” kuralı gereği, “İsrail’in 3 Evet’i” bizim röportajı daha geri plâna attı... Olan, bizim röportaja oldu...
Olsun... İsrail sıkıştı ve “geri adım” atmak zorunda kaldı ya, bizim röportaj birinci sayfadan hiç girmese de olur!..
Şu hâle bakın;
Bir yandan “PKK silah bırakmaya” hazırlanıyor, bir yandan “İsrail, Türkiye’nin şartlarını kabul ediyor.”
N’ooluyoruz... Hayırdır inşaallah...
Erdoğan’ın dediği gibi;
“Niyet hayır” olduğuna göre;
“Akıbet” de hayrolur inşaallah...
Hollanda ve “eşcinsel aile” meselesi!
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Hollanda Başbakanı ile görüşürken; “Bir Türk çocuğunun eşcinsel bir aileye verilmesi” konusunu da gündeme getirdiğini bildiğim için; ANA uçağındaki sohbetimizde bu mevzuyu sordum...
Başbakan dedi ki; “Bunlarda eşcinsel evlilik normal karşılanıyor... Bu, bizim değer yargılarımıza aykırı olsa da, cinsel tercih deyip, çıkıyorlar işin içinden!..
Yalnız, bizim çocuklarımızın eşcinsel ailelere verilmesinde, maalesef oralardaki STK’larımızın ve Türk ailelerin ihmalleri var... Bizim aileler, koruyucu aile olmaya sıcak bakmıyor... STK’lar da pek fazla duyarlı değil!.. Ehh, onların yargısı da kasıtlı kararlar verince, Türk çocuklar eşcinsel ailelere veriliyor.”
Erdoğan, bu konuyu Hollanda Başbakanı ile görüşüp, demiş ki; “Madem öyle; çocukları bizim korumamıza verin!”
Yanaşmamışlar!.. Demek oluyor ki; işin içinde biraz da “kasıt” var!
O halde, çare ne?.. Bir: Aileler, çocuklarına iyi davranacak... İki: STK’lar, bu işin önemini kavrayacak... Üç: Türk aileler, bu işe sıcak bakacak.
Bunlar olmazsa, “Hollanda’ya sövmemiz”in bir faydası olmaz!.