Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Buti’nin acı sonu

Buti’nin acı sonu

Buti halkın nazarında şanlı bir alimken Suriye devrimiyle birlikte menfur bir suret kazanmıştır. Irak’lı sosyologlardan Ali Verdi’nin tarihçelerini yazdığı gibi Buti zamanla saltanat vaizlerinden birisi haline gelmiştir. Hatta maalesef ilmini düzenin hizmetine adamış ve bu haliyle çağın saltanat vaizlerinin en önde gelen isimlerinin arasına katılmıştır. Cevdet Said ekolünden olmasına ve eylemsizliğe ve şiddet aleyhtarlığına inanmasına rağmen Halis Çelebi’nin yazılarında en fazla temas ettiği menfi isimlerden birisi Muhammed Said Ramazan el Buti olmuştur. Buti’yi Rasputin’e benzetmiştir. Saltanat vaizinden öte aile vaizi haline gelmiştir. Buti’yi bu acı akıbete sürükleyen husus aile ile yakın ilişkiler içine girmesidir. BBC’den Suriye uzmanı Jim Muir, Suriye’de ekranlarda Esat’tan sonra en fazla görünen çehrenin Buti olduğunu ifade etmektedir (His face would have been more familiar to Syrian TV viewers than any other except President Bashar al-Assad’s, as he appeared on the national channel for many hours every week with his sermon and his own religious programme.). Bunun sağlıklı bir izahı olabilir mi? Zaten rejimin resmi kanalları her cuma Buti’nin hutbelerine yer vermekte ve yayınlamakta idi. Son cumaya kadar rejimin sözel avukatlığını yapmıştır. Bu maalesef şüpheye mahal bırakmayacak bir biçimde Buti’nin ulamayı rusumdan veya saltanat alimlerinden olduğunu gösteriyor. Buti’nin yaptığı eski ifadesiyle mücahare yani olumsuzlukları aleni işlemek kabilindendi.


Suriye Hür Ordusundan  Abdulhamid Zekeriya, Buti’nin saltanat ulemasından veya vaizlerinden olmasına rağmen eylemi şiddetle kınadıklarını ifade etmiştir. Ki, bütün herkes bunda hemfikirdir. Bu cinayet ahlaken ve psikolojik olarak muhalifleri köşeye sıkıştırma girişimidir. Bununla birlikte muhalifler oybirliği ile bunun kendi eylemleri veya tarzları değil, Suriye rejiminin tarzı olduğunu ifade etmektedirler. Muhaliflerden Hamza Yusuf da İman Camii cinayetinin veya katliamının rejimin kendi işi olduğunu amacın muhalifleri köşeye sıkıştırmak ve iç kargaşa meydana getirerek bulanık suda avlanmak olduğunu ifade etmektedir. Bütün Suriyeli muhaliflerin ifade ettiği gibi Mezraa semti gayet korunan bir semttir ve İman Camiinin de böyle olduğunu ve rejimin hareminde başkalarının at koşturamayacağını ve böyle bir cinayet işleyemeyeceğini söylüyorlar. Buti’nin ders verdiği camiye girenlerin de x ray cihazlarıyla üst aramasından geçirildikleri bilinen bir husus. Dolayısıyla bu korkunç cinayeti bu şekilde işleyebilme imkanı daha çok rejime ait.

Muhammed Said Ramazan el Buti 1970’li yıllardan beri Türkiye’de de tanınan bir alim.. Özellikle de Ella Mezhebiyye/Mezhepsizlik kitabı çok revaç bulmuştu. Lakin bu tartışmalarda mezhepsizlik akımını veya karşı tarafı temsil eden Nasirüddin Elbani, Buti’den tartışma adabına veya oyunun kurallarına uymadığı için beddua etmiştir veya öyle rivayet edilir. Saklı bir teyple konuşmaları kaydettiği ifade edilir. Bu ne pahasına olursa olsun Buti’nin galebe çalmayı hedeflendiğini gösterir. ‘Hedefe giden her yol mübahtır’ anlayışını temsil ettiği söylenebilir. Veya hakkında böyle bir algı oluşmuştur. Bu ise ihlasa mugayırdır. Buti gelenekçi görünüyordu lakin rejimle ilişkisi üzerinden geleneğe veya gelenekçiliğe en ağır darbeyi vurmuştur. Esasında Adnan Ar’ur veya Nasirüddin Elbani ile Buti iki nefatif kutbu yani ifrat ve tefriti temsil etmektedir. Biz de ise haddi vasatı temsil ettiği kanaati yaygındı. Ama olaylar böyle olmadığını gösterdi. Belki haddi vasatı günümüzde daha ziyade Yusuf Karadavi gibi isimler temsil ediyor. Hama’dan beri çok ah almıştır.  
Şam’da Murabıtın Camii Hatibinin oğlu Zahir İhsan Buderani Suriye’de akan her kandamlasında Buti’nin de payı olduğu kanaatindedir zira katliam yapan orduyu ve mekanizmasını her vesile ile teşvik ettiğini ifade etmiştir. Geleceğini Esat ailesine bağlayarak kariyerini ve imajını yaktığını hatırlatmıştır.  Devrim aleyhtarı tutumundan dolayı kitapları Deyr’u-z Zur gibi şehirlerde yakılmıştır. Rejim Buti’den iki gün evvel de Şam’da Kari Şeyh Riyad es Saab’ı öldürmüştür.  Mahmut Zubi ve Gazi Kenan gibi son kullanım tarihi geçmiş bendelerini intihar tezgahıyla infaz ediyordu.  Saddam Hüseyin de 1980 yılında Muhammed Bakır es Sadr ve kızkardeşi Bin-i Hüda’yı öldürmüş lakin bunu muhaliflerin üzerine atmıştır. Kim öldürürse öldürsün netice itibarıyla manipülatif cinayetin önünü kendi açmıştır. Açtığı yolun kurbanı olmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi