Ali Şükrü Bey katledilmese Lozan Meclis’ten geçer miydi?
Bugün, 1. Meclis’in Trabzon meb’usu/milletvekili Ali Şükrü Bey’in hunharca katledilişinin 90. Yıl dönümü… Bu cinayet, geleceğe yönelik hesaplar için şiddet kullanılarak gerçekleştirilen bir engelleme mi idi? Yahut, gelecekte oluşturulacak tek parti istibdadının zeminini hazırlamak yolunda bir başlangıç mı?
İki soru için de cinayete yakın günlerdeki gelişmelere bakmadan cevap vermek mümkün değildir. Ali Şükrü Bey, 1923 yılı başında, kesintiye uğramış olan Lozan görüşmelerini “başarısızlık” olarak nitelendirmiş ve hükümeti çok sert eleştiriye tâbi tutmuştu. Lozan görüşmelerinde gizli işler çevrildiği ve konferans tutanakları ile protokollerin Meclis’ten gizlendiği kanaatindeydi.
Ona göre, Hükümetin Meclis’i “ya harp ya sulh” ikilemi ile karşı karşıya bırakması İsmet Paşa ve heyetinin beceriksizliği sonucudur. İnisiyatif İngiliz Hariciye Nazırı Lord Curzon’a bırakılmıştır ve yeni bir heyetle işe tekrar başlanması gerekmektedir.
Mehmetçiğin süngüsüyle kazanılan muazzam zaferin Lozan’da heba edildiği fikrinde olan Ali Şükrü Bey, Meclis’in yürütme ve yasama yetkilerini haiz olduğunu, fakat hükümetin, bunu dikkate almayarak kendi siyasetini takip ettiğini, projesini Meclis’ten sakladığını, bunun da bir siyaset olduğunu, fakat “maalesef Meclisimizin bugünkü vaziyetiyle kabili telif olmadığını” belirtiyor. “Ben icraî salahiyete (yürütme yetkisine) haiz olduğum halde böyle gizli olarak hükümetin değil, hükümetin etrafına toplanacak büyük bir zümrenin dahi yapacak olduğu işten mesuliyet (sorumluluk) kabul edemem” diyor.
Bunun yolu ya yönetim tarzını değiştirmek, yahud da “devletlerden şöyle bir proje aldık, buna mukabil şöyle bir proje verdik, bunu kabul etmediler. Bugünkü vaziyet şudur. Buna karşı ittihaz ettiğimiz proje şundan ibarettir. Bu proje dairesinde hareket edelim mi etmeyelim mi diye gelip bizden rey” almaktır, hükümet bunu yapmamaktadır.
Ali Şükrü Bey, Musul meselesinin ertelenmesini de şöyle eleştiriyor: “Efendiler, soruyorum, düşmanların altı ay sonra iade etmiş olduğu bir toprak var mıdır? Yoktur efendiler. Hangi toprak bir daha iade edilmiştir? Musul’u bir sene sonraya bırakmak… neticede kaybetmek demektir.”
On İki Ada’nın müzakeresiz İtalya’ya bırakılması da Ali Şükrü Bey’in şiddetli tenkidine maruz kalmıştır: “Balkanlarla yaptığımız Londra muahedesi mucibince (gereğince) bize bırakılan Meis Adası bile bize bırakıldığı halde bilmeyerekten, düşünmeyerekten gaflet ile terk edilmiştir. İşte Heyet-i Murahhasa’nın ne kadar kat’i bir şekilde işe sarıldığının alâmeti budur. Efendiler Meis’in mevkiini düşününüz ve İtalyanların bizim Finike sahillerindeki, Kaş sahilindeki vaziyeti düşününüz. Ondan sonra efendiler bilmeyerek orayı, Meis Adasını bilâ müzakere (görüşmesiz) vermeyi düşününüz. Sonra bu heyet-i vekile (bakanlar kurulu) bu meseleyi müzakere etmek için yine bu heyeti murahhasayı göndermek istiyorlar. (...)Görülüyor ki efendiler memlekette hükümdarı Cemiyet-i Akvam olan diğer bir hükümet teşekkül etmektedir.”
Tartışmalar Mustafa Kemal Paşa’yı hiddetlendirir. Oturumu yöneten Başkan Vekili Ali Fuat Paşa, o günü şöyle anlatmaktadır: “Mustafa Kemal Paşa, Meclis’te konuşurken hava oldukça gergindi. O konuşuyor, sözü kesiliyor, o cevaplıyordu. Paşa sözlerini tamamladıktan sonra Ali Şükrü Bey’in Ben de söyleyeceğim demesi üzerine Gazi Paşa hiddetli bir tavırla: -Bir haftadır söylüyorsunuz, memleketi zarardide ediyorsunuz (zarara uğratıyorsunuz), maksadınız nedir? dedi ve kürsüden inerek elleri cebinde olduğu halde asabî bir şekilde Ali Şükrü Bey’in üzerine yürüdü.. Bu arada herkes Meclis’in ortasında birbirine bağırmakta olan meb’usların etrafında toplanmıştı. Ali Şükrü Bey, ‘kimseyi ithama hakkınız yoktur’ diye bağırıyor ve Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey de ‘Meclis’te emniyet yok mudur?’ feryadını basıyordu.”
“Müzakereler çok ehemmiyetli ve ciddi bir hal almıştı. Müdahalelerim artık tesirini göstermiyordu. Riyaset kürsüsünün önünde birinci ve ikinci grup azalarından çok sinirlenmiş olanlar karşı karşıya gelmiş ve adeta iki muhasım (düşman) cephe teşkil etmişler, birbirlerini itham ve tehdit ediyorlardı. Bu halin biraz daha devamı, müessif (üzücü) hadiselere sebep olacaktı. Hatta birbiri aleyhine tabanca vesaire istimaline (kullanılmasına) kadar varacaktı. İntizamı (düzeni) iade maksadıyla meclis emniyet memurlarını çağıramazdım, çünkü müzakereler gizliydi…Ne yapabilirdim? Derhal riyaset çanını her iki tarafın ortasına attım ve şaşkınlıktan istifade edip müzakereleri tatile muvaffak oldum..”
Millî Mücadele’nin savaş sonrası günleri, yeni bir devletin hazırlıklarına sahne oluyordu. Mustafa Kemal Paşa, daha önce kararlaştırılmış olmasına rağmen hariciye vekili olan Rauf Bey’i Lozan görüşmelerine göndermiyor, kendisine bağlılığından emin olduğu İsmet Paşa’yı hariciye vekili ve baş murahhas yapıyordu. Askeri başarıları tartışılır İsmet Paşa, böylece diplomatlığa terfi ettiriliyordu!
Ali Şükrü Bey cinayeti, yeni düzeni kurmak isteyenlerin nereye kadar gideceklerini apaçık ortaya koydu. Bunun kesif bir korku meydana getirdiği şüphesizdir. Cinayet sonrası yiğitçe sözünü söyleyenler yanında, susanlar ve geri çekilenler de vardır. Bu da yetmemiş, hemen akabinde, nisan ayında Meclis feshedilmiş, haziran ayında da seçim yapılarak Meclis yenilenmiştir.
Eski Meclis’in yeni Meclis’ten farkı şudur: Cumhuriyet döneminin kötü bir geleneği olan tayinle gelen meclislerin ilki olması! Mustafa Kemal Paşa, vilayetlerdeki ikinci seçmenlere kendi adayları dışındaki adaylara oy vermeyeceklerine dair taahhütname imzalatmıştır. Bu yüzden onun listesi, Gümüşhane’den Zeki Kadirbeyoğlu dışında silme seçilmiştir.
İşte başlıkta sorduğumuz sorunun cevabı!
Şehid Ali Şükrü Bey’e rahmetler niyazı ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.