İşimiz, “demokrasi ve özgürlük karşıtları”nı deşifre etmek!
Geçen hafta; hepinizin bildiği gibi, “Muhsin Yazıcıoğlu Haftası”ydı... Büyük Birlik Partisi, 25 Mart 2009’da bir “helikopter kazası”(!)nda şehit olan merhum Muhsin Yazıcıoğlu için, ilk defa bu yıl “Muhsin Yazıcıoğlu Basın Ödülleri” dağıttı...
“Gazeteler” ve “televizyonlar”da merhum Yazıcıoğlu ile ilgili haber, inceleme, araştırma yapan ve yazı yazanlara 27 Mart akşamı ödüller dağıtıldı...
Memnuniyetle ifade edelim ki, “4 ödül” ile, o akşam “en çok ödül” alan gazete, Akit oldu... Bu teveccühlerinden dolayı, “Ödül Belirleme Komitesi”ne bir defa daha teşekkür ediyor, “Muhsin Yazıcıoğlu ve yol arkadaşlarının ölümü” ile sonuçlanan “kaza” süsü verilmiş “suikast”i sonuna kadar takip edeceğimize söz veriyoruz...
İLKEL KAFA DİRENİYOR!
Geçen hafta, “Akit’in yakından ilgilendiği” iki olay; 29 Mart Cuma günü manşete taşıyıp “İlkel kafa direniyor” başlığı ile verdiğimiz haberlerdi.
Evet, Türkiye’de “hak ve özgürlüklerin genişletilmesi” adına “devrim” niteliğinde adımların atıldığı bir dönemde; “yargı” ve “bürokrasi” içerisine çöreklenmiş “82 model kafa”lar, “demokratikleşme hamleleri”ne karşı hâlâ direniyor, “özgürlükleri engelleme” yolunda “keyfî kararlar” alıyorlardı!..
Bunlardan biri Ankara Adliyesi’nde duruşmaya “başörtüsü” ile katılan Av. Zübeyde Kamalak’ın maruz kaldığı muamele idi... Av. Zübeyde Kamalak, sırf “başörtülü” olduğu için, Hakim İlhan Kadıoğlu tarafından duruşma salonundan atılırken, İzmir’de de “Valilik” ve Menderes İlçe Kaymakamlığı, başörtülü avı başlatıyor ve “28 Şubat Cuntacıları”nın uygulamalarını aratmayan “fişleme”lere imza atıyorlardı.
İşte biz, gerek “İzmir’deki fişlemelere”, gerek “Ankara’daki yasadışı muamele”ye karşı çıktık ve ertesi gün de “STK’lardan gelen tepkiler”e yer verdik.
YARSAV üyesi olduğu ortaya çıkan Hakim İlhan Kadıoğlu’na tepki gösteren STK’lar diyorlardı ki;
“Bir hakimin, Danıştay 8. Dairesi’nin kararına ve Türkiye Barolar Birliği’nin barolara gönderdiği genelgeye rağmen, başörtülü bir avukatı salondan atması, tuzun da koktuğunun bir göstergesidir.”
Herhalde hatırlarsınız;
CHP’nin YARSAV’dan devşirdiği eski YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, 2011’de internete düşen ses kaydında, “HSYK’da verimli olacak adama ihtiyacımız yok. Bize orada dik duracak, YARSAV’ın haklarını koruyacak, militan adam lazım” sözlerini sarfetmişti...
30 Mart Cumartesi günü, CHP’li Tarhan’ın bu sözlerinden hareketle, Hakim İlhan Kadıoğlu’nun tavrını, şu başlıkla verdik:
“Hakim değil, militan!”
Ne ilginç değil mi;
Hakim İlhan Kadıoğlu’nun “keyfi tavrı”yla ilgili haberleri Akit ve Star gazeteleri manşetten kullanırken, bu iki gazeteye açıklama yapması gereken Hakim Bey, gitti “Doğu Perinçek’in Aydınlık’ı”na konuştu ve dedi ki;
“Kararımın arkasındayım!”
Hem “YARSAV üyesi” olan, hem de Aydınlık’a konuşan bir “hakim”in, sahip olduğu “ideoloji” hakkında, herhalde fazla söz söylemeye gerek yok!..
Hakim Bey’in sahip olduğu ideoloji, elbette hiç kimseyi ilgilendirmez... Bir insan ister “Marksist” olabilir, ister “kızıl faşist!”... İsterse “Maoist” veya “ateist” olsun, bizi hiç ilgilendirmez!.. Ama, bu “ideolojik saplantı”larını mahkeme salonunda uygulamaya kalkarsa, o zaman, karşısında “millet”i bulur...
Çünkü; “Türk milleti adına” karar veren bir hakim, milletin inançlarına aykırı karar veremez!..
Unutulmasın ki;
Bu ülke “krallarla” değil, “kurallarla” idare ediliyor.
Ankara’daki “hakim” de,
Kendini “kral” sanmasın!..
İZMİR’DE 28 ŞUBAT RÜZGÂRI
“İzmir Valisi”ne gelince... Vali Cahit Kıraç’a ve Menderes Kaymakamı Tahsin Kurtbeyoğlu’na da, geçen hafta boyu “tepki” yağdı.
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu; Vali’ye “Çağdışı yönetmeliği uygulayan İzmir Valiliği, Şapka Kanunu’nu neden ihlâl ediyor? Kanun, yönetmelikten daha bağlayıcı değil mi?” sorusunu yöneltirken, Memur-Sen İzmir İl Başkanlığı ise, “28 Şubat’ı hatırlatan yazı, bizi sindirmeye yönelik. Ancak eylemlerimiz devam edecek” dedi.
Sakarya ve Akyazı’daki “Başörtüsüne Özgürlük” eylemlerinde de İzmir Valiliği protesto edildi... Platformlardan yapılan açıklamalarda, “Başörtüsü üzerinden İslâm karşıtlığı yapanlar, genelgelerle insanlara zulmediyor, cuntacı zihniyete ise destek veriyor” denildi.
İzmir Konak Meydanı’nda da; İzmir Valiliği’ni protesto eden Özgür-Der üyeleri, “Valiliğin genelgesi 28 Şubat kafasının hâlâ yaşadığını gösteriyor” dedi... Eylemde, “Fişlemeci vali istemiyoruz” pankartları açıldı ve “Herkes için adalet, başörtüsüne özgürlük” sloganları atıldı.
Vali ise, bazı “ajans”lara yaptığı açıklamada, “fişleme” işleminin “rutin” olduğunu iddia etti... Demek oluyor ki, bu tür “fişleme”ler, daha önce de yapılmış!..
Yine demek oluyor ki;
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, bir konuşmasında; “28 Şubat 1000 yıl sürecek” derken, haklıymış!..
Öyle ya;
“İzmir’de 28 Şubat sürüyor!”
ARA SOKAK CAMİİ!
Geçen hafta, siz okurlarımız tarafından çok beğenilen bir “haber başlığımız” vardı.
30 Mart Cumartesi günü; Ağa Camii’nin 3 yıldır kapalı olduğunu, dolayısıyla Taksim’de Cuma namazı kılmanın şansa kaldığını söyleyip, dedik ki;
“Hüseyin Ağa Camii’nin üç yıldır ibadete kapalı olması vatandaşları perişan ediyor. Cuma namazı için Taksim Mescidi’ne akın eden cemaat; sokaklara taştı, perişan oldu. Demirören AVM’nin yanında bulunan Ağa Camii’nin restorasyonunun 3 yıldır bir türlü tamamlanamaması sebebiyle Cuma namazı kılmak için Fransız Konsolosluğu’yla aynı sokakta bulunan Taksim Mescidi’ne gidenler, yaya ve araç trafiğine açık olan sokakta güçlüklü namaz kıldı.
Yeterince cami ve mescit bulunmamasından şikâyetçi olan çevre esnafı ve cemaat, tadilattaki Ağa Camii’nin bir an önce bitirilmesini istiyor. Her Cuma, namazlarını sokaklara serdikleri kartonlar üzerinde, çöpler ve molozlar arasında kılmak zorunda kalan vatandaşlar ise Ağa Camii’nin tamamlanmasının yanı sıra yeni bir cami de istiyorlar.
Binlerce esnafın ve yüz binlerce insanın bulunduğu Taksim’de, cemaatin dar sokaklarda ve kaldırımlarda namaz kılmasının Müslüman bir ülkeye yakışmadığını ifade eden vatandaşlar, ‘Taksim’e büyük bir cami inşa edilmesi şart. Camiye karşı çıkanlar gelip yaşanan sıkıntıyı yerinde görsün’ dediler.”
Halkın bu talebini yetkililere iletirken, diyoruz ki;
“İçkisel yaşam”larına karışılmamasını, “cinsel yaşam”larına dokunulmamasını isteyen çevreler, Taksim’de ev ve iş yeri olan vatandaşların “dinsel yaşam”larına da karışmamalı ve “Taksim’e cami” taleplerine seslerini çıkarmamalıdırlar!..
Öyle ya;
Sen “cinsel yaşam”ına dokunulmasını istemiyorsan, sen de başkalarının “dinsel yaşam”ına müdahale etme!..
NİYE GOCUNDULAR?
Malûm, geçen hafta, Ankara’da aralarında Genel-İş ve Liman-İş sendikalarının da bulunduğu 21 adrese baskın düzenlendi ve “15 DHKP-C zanlısı” gözaltına alındı... DHKP-C’ye yönelik operasyona en çok CHP tepki gösterdi... Biz de, bu tavrı “CHP niye gocundu” başlığı ile manşetten yansıttık.
Ertesi gün de;
Bir CHP heyeti, “DHKP-C’lilerin arandığı” Genel-İş Sendikası’na destek ziyaretinde bulununca, dedik ki;
“CHP’nin çete aşkı!”
Vayy, sen misin bunu diyen?..
CHP’nin avukatları, Akit hakkında hemen “suç duyurusu”nda bulundular.
Şu hâle bakın;
Hem Türkiye’de “basın hürriyeti” olmadığından dem vuruyorlar, hem de “haber verme hürriyeti”ni kullanan Akit hakkında suç duyurusu yapıyorlar!..
Bu ne perhiz,
Bu ne turşu?..
Biz, yine de “CHP’nin tavrı”nı anlayışla karşılıyoruz... Öyle ya; “CHP’dir, ne yapsa yeredir!”
Ama, bu işe Kürşat Bumin niye karıştı, işte onu anlayamadık.
Sahi; CHP’den, Bumin’e ne?..
Biz “CHP’nin kuyruğu”na basıyoruz ama, ses Kürşat Bumin’den çıkıyor!..
Aralarında bir “bağlantı” mı var?.. Değilse, bu “gocunma” niye?..
............
Hasbihalimize son vermeden önce, Akit’e gösterdiğiniz ilgiye bir defa daha teşekkür ediyor ve ilginizin devamını diliyoruz.
Selâm ve saygılarımızla...