Batı’nın Batısı’ndan
Amerikalı müslümanlar “yerini” buldu mu? Soru retorik bir soru değil. Bir topluluk olduğu ile olması gerektiği yeri birbirine nasıl kıyaslar? Tabii burada baz alınan nokta onların siyasete katılımı ile oluşacak etki alanıdır. Yerini buldu mu derken ne derece etkinler diye de sormuş oluyoruz. Sayıları altı ile sekiz milyon arasında değişen müslüman amerikalıların henüz tabir yerindeyse bebek adımları atıyorlar denebilir. Yani sürecin çok başındalar henüz. 1950li yıllarda Avrupa kendini doğu ve güneyden gelen mavi yaka çalışanlarına açmışken eşzamanlı olarak bir grup genç ülkelerinde alamayacakları yüksek eğitimi almak için Amerika’nın yolunu tutmuşlar. ABD birçok alanda kokuşmuşluğun sinyallerini verse de yüksek öğrenim alanında hâlâ dünyada birinci sıradaki yerini muhafaza edebilmektedir. Ellili yıllardaysa bu daha da bariz bir şekilde hissediliyordu. Sayıları iki elin parmakları ile sayılabilecek olan bu gençler yüksek lisans ve doktora öğrencisi olarak kendilerine bir yol çizerken diğer taraftan da toplumsal sorumluluklarını yerine getirmek üzere teşkilatlanıyorlar. İyiliği emretmek ve kötülüğü men etme şiarı etrafından Müslüman Öğrenciler Derneği (Müslim Student Asssociation)ni kuruyorlar. Bir grup idealist genç. Oradan doğuyor ve büyüyor İSNA Kuzey Amerika İslam Derneği gibi şemsiye organizasyonlar ve onların himayesindeki uydu merkezler, camiler vs. Bir nev’i Avrupa’daki Milli Görüş teşkilatının karşılığı gibi de düşünülebilir. Ama ondan daha kapsamlı, zira sadece Türkiyelilere ve Türkçe konuşanlara değil de dünyanın her bir köşesinden gelen bütün müslümanlara hitap edebilen bir organizasyondan bahsediyoruz. İçinde Arap da var, Pakistanlı da, Türk de Çinli de...
Müslümanların kitlesel belirginliği 90li yıllara tekabül ediyor. 1996 senesinde Clinton yönetimi Beyaz Saray’da ilk iftarını veriyor. Yine onun döneminde Amerikan ordusunda hizmet eden on bin müslüman askeri temsilen ilk Müslüman imam atanıyor. Müslümanların siyasete ilk etkin katılımı 2000 seçimleriyle olmuştu. O dönemde kendilerini Cumhuriyetçilere yakın görmüşler ve blok oyla Cumhuriyetçi partinin Bush’unu desteklemişlerdi. Ben bunu biraz Fazilet partisinin Demirel’den sonra cumhurbaşkanlığı için Ahmet Necdet Sezer’i desteklemesine benzetiyorum. Kendi cellatlarını başa getirmesi gibiydi. Fazilet’ten sonra AK Parti hükümetine de kan kusturan Sezer misali Bush da Amerikalı müslümanların verdiği oydan onları bin pişman edecek kadar zulmediyordu malum. 2004 seçimleri 11 Eylül sonrası bir dünyada ABD’deki müslümanlara da ‘siz cumhuriyetçi değilsiniz’ dersini vermiş oldu. Cumhuriyetçi değilse neydi o zaman müslümanlar? Demokrat mı? Bush’tan yaka silken güruh, o hızla diğer uca yöneldiler ve Demokratik partiyi bağırlarına bastılar. Bastılar ama kendilerini de devlet makinesi karşısında hak arayışı içinde olan homoseksüeller gibi farklı azınlık gruplarının da yanında buldular.
Bush döneminin getirdiği anomaliler az çok geride kaldı denebilir ama müslümanların önündeki çözüm bekleyen sorunlar artarak devam ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.