Şam’ın Süfyanileri
New York Times’ın Yahudi asıllı yazarı Thomas Friedman, Suriye’de laik ve azınlıklara açık (doğrudan azınlığa dayalı diyemediği için) bir rejimi yeğlediklerini ve bu sağlanmadan bu ülkeye silah yardımının yapılmasını doğru bulmadıklarını yazmıştır (Caution, Curves Ahead, Thomas Friedman, 26 03 2013, NYTimes). Keza Şubat ayındaki bir yazısında da ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sırasında bu ülkedeki ‘fanatik Sünnilere’ karşı İran’la gizli ittifakı (tacit ally) yeniden canlandırmanın doğru olacağını savunmaktadır. Demek ki, burada Thomas Friedman’ın bakış açısı tamamen İran’ın bakış açısıyla özdeştir. Zaten Ahmedinejad’dan (http://r-warsh.com/vb/showthread.php?t=377067 ) Muhammed Ebtahi’ye kadar İranlı liderler, ‘müstekbir Amerika’ya Afganistan ve Irak’ta yardım ettiklerini ve bu yardımları olmaması halinde ABD’nin bu savaşları kazanamayacağını iftiharla anlatmaktadırlar. İran altın tepsi içinde bu ülkeleri ABD’ye peşkeş çekmiştir. Buna mukabil, Bush da 2003 sonrasında Irak’ın anahtarlarını İran’a teslim etmiştir. Al gülüm ver gülüm. Friedman ve İran ekseni arasındaki bu çapraz dostluk gibi Türkiye’de de Ali Bulaç ile Soli Özel arasında bölgeye ve Türkiye’nin rolüne dair yazılarda bir farklılık görebiliyor musunuz? Yoksa birbirlerini mi tamamlamaktadırlar? Soli Özel yıllardır Türkiye’nin bölgede mezhepçi bir siyaset güttüğünü yazmaktadır. ABD’nin Irak’ta Şiileştirme politikasına ise alkış tutmuştur. Zımni olarak bununla karşı ekseni kollamış olmaktadır. Doğrudan kendisine bunu sorsanız hık mık edecektir ama güneş balçıkla sıvanır mı?
*
İran’a ve anlayışına sorsanız en büyük hasımlarının Süfyanilik olduğunu söylerler. Ama bu gerçekten ziyade hayali ve mutasavver yani uydurma bir düşmandır. Fakat fiiliyatta savundukları sistem bir nevi Süfyaniliktir. Ali Şeriati, Ali Şiası ve Safevi Şiasında bunları analiz eder ve İran’daki mezhebi anlayışın tarihi süreç içinde (Safevilik zemininde) Süfyaniliği temsil ettiğini ifade eder. İran halkı vaktiyle Sasani şahlara ve yöneticilerine ilahi bir güç atfetmekte ve adeta onlara tapınmaktadır. Zamanla Sasanilerle ilgili bu algılarını ve kabullerini Ehl-i Beyt’e yansıtmış ve geçirmişlerdir. Halbuki Ehl-i Beyt Süfyanilerin siyasette de anti tezi olarak hanedanlığı veya siyaseti veraseti değil, şûra esasına bağlıdır. Kendi adlarına olsa dahi hanedanlığı redde dayalıdır ve bundan dolayı da Emevi tarzına karşı çıkmıştır. Hazreti Hüseyin’in çıkışı hak iddia etmek için değil, zulme ve İslami şûra rejiminin değiştirilmesine karşı çıkma adınadır. Kendi adına değil, ümmetin hakkı adınadır. Lakin hulafaya karşı olduklarından Şiiler, Beni Saide Kuruluğunda ve akabindeki seçimlerde şûranın pek de işletilmediğini söylerler. Lakin Ebu’l Kelam Azad ve Bediüzzaman gibilerine göre hulefa rejimi, cumhuridir. Şûranın eksik veya nakıs olması itibari bir şeydir. Hazreti Ömer yerine oğlu Abdullah’ı ataması istenince buna karşı çıkmıştır.
*
Süfyani rejimin iki temel özelliği vardır. Bunlardan birisi hanedanlık diğeri de kısmi veya tam laikliktir. Her ikisi de Şam Süfyanilerinde (Esat hanedanlığı) fazlasıyla mevcuttur. Zira, Emevilerle birlikte İslami idari anlayışta bir sapma olunca İbni Ömer gibiler buna bir ad takmışlardır. Bu ad Kisreviyye ve Kayzeriyye’dir. Yani Kisra ve Sasani tarzı idare ve Bizans tarzı rejimdir. Humeyni, İslami Hükümet kitabında Ehl-i Beyt dışında hanedanlığa karşıdır. Ve Arap rejimlerini böyle zalim görmektedir. Lakin hayatta iken Humeyni bu mesleğine veya ilkesine ters düşmüş ve Esat’la istisnai ilişkiler kurmuştur. Lakin Humeyni’nin 1988 yılında vefatı dikkate alındığında, Suriye’de Esat hanedanlığını öngöremeyeceği yönünde itiraz edilebilir. Bu itiraz da yersizdir. Zira halefleri Suriye’de aynı politikayı sürdürmüşlerdir. Hatta onlar gibi yine bir Yahudi olan Madeleine Korbel Albright da Esat hanedanlığını onaylamıştır. Şam’daki rejim Süfyani rejimidir ve Şam rejiminin mezhebi çocuğu ve Batı’nın da kültürel çocuğu olan Adonis bu gerçeği itiraf etmektedir. Ertuğrul Özkök ve Özdemir İnce’nin hocası olan Adonis, Demirel gibi çok şey söylemekte birlikte kayda değer hiçbir şey söylememektedir. Laf ebesi veya cambazıdır. Adonis, Cenevre’deki bir konuşmasında Emevileri övmüş ve Şam’da medeni bir rejim kurduklarını ve İslami otoriteyi diğer milletlere karşı bir ayrım vesilesi olarak kullanmadıklarını ileri sürmüştür. Bu ifadeleri Thomas Friedman’ın sözlerini hatırlatmaktadır. Şii tabiriyle söyleyecek olursak; Süfyaniliğe övgü düzmüştür (http://www.alriyadh.com/ 2013/03/28/article821116.html). Dolayısıyla Sünnilerin Emevici olması tamamen bir algı ve atıftır. Emevilerin siyasi anlayışı ve mesleği Abdullah İbni Ömer’lerin tarif ettiği şekilde Sasaniliktir (Kisreviyye). Bu ise Ali Şeriati’nin ifadesiyle kimi Şiilerin İslam adına savundukları sistemdir. Dolayısıyla kendilerine Ehl-i Beyt yandaşları demeleri iddia düzeyinde kalmıştır ve Sünnilere ise Emevicilik yaftası veya tasması takmaları atıftan ibarettir. İkisinin de gerçekle bir alakası yoktur. Ne biz Emevici ne de onlar Ehl-i Beytçidir. En iyi ihtimalle bu onların tek yanlı iddialarıdır. Ehl-i Beyt imamlarını, Sasani şahlarının makamına oturtmuşlardır. Biz ise hiçbir zaman Emevi siyasi anlayışını raşit halifeler makamına oturtmadık. Biz sofistike ve dengeli gittik. Öteki taraf ise Maniheist algılarının veya dürtülerinin kurbanı oldu. Biz tahlilci onlar ezberci oldu. Bunun için Şam rejiminin Süfyani karakterini görmek istemiyorlar. Ezberlerini bozuyor. Bundan dolayı onların doğruları statik bizimkiler dinamiktir. Bundan dolayı Ehl-i Sünnete, sofistike anlayış diyoruz. Şam’ın modern Süfyanileri yıkıldığında Şam baharı reşit ve raşit bir anlayışı diriltecektir.
Thomas Friedman’ın yazdığı, İran-ABD gizli ortaklığına bir nokta koyarak bitirelim: ABD ve İsrail’in gizli ortakları bizim de gizli düşmanlarımızdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.