Doğuda yaşayan halkımıza selamlar ve sevgiler
Sizlere bilerek haksızlık yapmamaya çalıştık. 1989 tarihinde yüreği olan; Yusuf Kerimoğlu, Sami Şener, Bekir Sağlam, Ahmet ve Ömer Küçükağa kardeşler, Recep Özkan ve İbrahim Bey’lerden oluşan heyetle, hizmetin ve açılımın düğmesine basılmıştı. Hakkâri ilimiz hariç, diğer Doğu beldelerine ziyaretlerle ilk adımları atmıştık. Batman, Van, Diyarbakır, Şanlı Urfa, Malatya, Siirt, Bitlis, Ağrı, Erzurum, Erzincan gibi beldelerimiz başta olmak üzere ziyaretleri yoğunlaştırdık. Âlimleri mütevazıydi, talebeleri vefalı ve itaatliydi. Ders okudukları yerler, batıya göre izah etmede zorlanacağımız yerlerdi. Ancak şikâyetleri yoktu, mazeretleri de yoktu. Ağızlarından çıkan tek bir kelamları vardı: Ziyaretlerde geç kalmadınız mı? İsterseniz sözü, kelamı bir tarafa bırakarak, bizzat yaşadıklarımızdan birkaç canlı örnekler verelim: Diyarbakır’da, sayılı mollalardan, büyük âlimlerden Hıdır Ekinci hocamıza misafir olmuştuk. Bize el pençe duruşu ile hizmet etmek istiyordu. Abdest almamız için ibrik elinde su dökmeye çalışıyordu. Mahcup olduk. Belki de hayatımızda ilk karşılaştığımız bir şeydi. Kendisine talebe olamayacağımız bizlerin eline abdest suyu dökmek istiyordu. Yolumuz Van Beldemize doğruydu. Bir evde misafir olduk. Beş kişiydik. Akşam geniş bir odada toplanmıştık. Daire şeklinde oturmuştuk. Sağ taraftan başlayarak tanışmak istedik.
İlk şahıs ayağa kalktı, kısa bilgiler verdi ve yerine oturdu. İkinci şahıs yine aynı şekilde hareket etti. Kardeşim, ayağa kalkmadan kendinizi tanıtır mısınız? Dediğimizde, cevabı şu olmuştu: Bizler, âlimlerin karşısında oturarak konuşmayız. Hürmeten ayağa kalkarız… Vakit hayli geçmişti. Bizlere son derece temiz ve yeni yatak ve yorganlarını açtılar. Yorgun ve uykusuz olmamıza rağmen, bizlere yapılan bu misafirperverlikten mest olmuştuk. Tam uykuya dalacağımız anda, kulaklarımıza fısıltı şeklinde sesler gelmeye başladı. Kalktık ve kapıyı açtığımızda, kapının eşiğinde iki insan başını gördük. Hemen ayağa fırladılar ve: Özür dileriz efendim. Uyurken bir ihtiyacınız olur diyerek, kapıda beklerken, başımızı eşiğe koyduk. Tekrar özür dileriz.
Yolumuz Muş Beldemize doğruydu. Beldeye vardığımızda, şehrin tanınmış âlimleri, mollaları ile bir araya geldik. Bakışları öyle sevgi ve tesirliydi ki, kalbimiz nerede ise küt küt atıyordu. Yemediler, yedirdiler, içmediler içtirdiler. Ömrümüzde belki ilkleri yaşıyorduk. Akşamleyin istirahat için şehrin merkezinde olan Zümrüt oteline gittik. Sabahleyin anladık ki kaldığımız otel odasının sağında ve solundaki odaları kapatmışlar ve her bir odaya üçer kişi nöbetçi koyarak, misafirlerimiz herhangi bir tehlikeli bir olay yaşamasınlar, diye… Devede kulak olan bu olayları niçin anlattık? Diyebilirsiniz. Şunun için, Biz batıda yaşayan insanlar, Doğuda yaşayan kardeşlerimizi gerçek kimliği ile tanıyamadık. Kürt kelimesi, bizlere itici olarak öğretildi. İdeolojik yaklaşımlar, Müslüman iki ümmeti birbirinden koparmaya yönelikti.
Küçüklüğümüzden beri: “Kürtten evliya olmaz” sözleriyle kandırıldık. Hâlbuki benim dedem ki ismi Abdullah Çavuştur, Çanakkale Savaşında Müslüman Kürt kardeşimle omuz omuza vererek düşmana karşı çarpışmışlar. Biliyoruz ki, Doğu Halkımız, açlıktan dolayı, savaşmaz. Yokluktan dolayı da savaşmaz. Ancak, dinine, imanına, namusuna vahiyle çatışmayan örf ve âdetine dokunduğunuz zaman, işte o zaman Doğulu kardeşim ayağa kalkar. Batıyı fabrikalarla donattık, halkımızın hayat tarzlarını en üst seviyeye taşıdık, sabah kahvaltılarında sofralarına onlarca çeşit gıdalar sunduk, ancak doğulu insan bir şey demedi. Soframızdan peynirimizi, zeytinimizi almadı. Fabrikalarımızı yıkmadı. Ne zaman ki doğunun dağına taşına, yoluna binasına onları yok sayarcasına bazı sloganik sözler, levhalar, astık ve koyduk, işte o zaman doğulu insanın kalbini kırdık ve yıktık. Ve şimdi Müslüman kardeşlerimiz olan Doğu insanından özür diliyoruz. Her yerde istisnaların olacağı bir gerçektir. Doğuda yaşadığı halde, doğulu insanın karakterine, mazisine, inancına, namus ve iffetine zararlı olanlar için de hidayet diliyoruz. Din kardeşliğimizi hiçbir kuvvet koparamayacağı gibi, aynı ülkenin dağını, yolunu, şehrini de hiçbir güç ayıramayacak ve koparamayacaktır. Böyle inanıyor ve gerçek inancın da bu olduğunu kabul ediyoruz. Batıda yaşayıp, doğudaki kardeşlerini hiçbir zaman unutmayan, iş adamlarımıza, siyasilerimize, eğitimcilerimize, yatırımcılarımıza ve doğu ile batıyı ikiz kardeş olarak gören herkese sevgi, selam ve saygılar sunuyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.