Nevruz kurbanı Buti ticareti
Kürtlerin Nevruzu kutladığı 21 Mart günü Suriyeli alim Muhammed Said Ramazan el Buti ders verdiği İman Camii’nde, hâlâ oluş biçimi sır olarak kalan bir patlama ile öldürüldü. Buti edebiyata da meyilli olan bir şahsiyetti ve meşhur Kürt alimlerinden ve ediplerinden Ahmet Hani’nin Mem ü Zin adlı kitabını Arapçaya aktarmıştı. Bu kitapta bolca, bahara ve nevruza atıf var. Buti de Kürt baharında öldürüldü. Adeta bahara kurban verildi. Kimi Arap yazarları, bunu muhaliflerin Gassan Hito adlı Kürt asıllı bir muhalifi geçici başbakan atamalarına rejimin bir misillemesi olarak algıladı. Beşşar Esat rejimi bu misilleme ile ‘Kürt baharını’ kışa çevirmek istedi. Bu böyle olmasına rağmen Buti, ticareti yapmaya devam ediyor. Hüsnü Aktaş’ın ‘Topal tağut’ sıfatıyla andığı karışık ve karmaşık bir zatın ceridesi ve kanalı Beşşar Esat’a yine çanak tuttu. Zaten sol gazeteler çanak nöbeti tutuyorlar. Bu görevi zaman zaman Cumhuriyet gazetesi ve ekibi deruhte ediyor. Nöbetleşe yapıyorlar. Zaman zaman da bu görevi Aydınlık ve benzeri mevkuteler ifa ediyorlar. Beşşar Esat son çanağını iyi kullanıyor. Adeta mülakatı Aydınlık gazetesi Beşşar ile değil, Beşşar Esat Aydınlık gazetesi ile gerçekleştiriyor. Zira Aydınlık gazetesi veya Ulusal Kanalı mülakat ve muhtevasını yayınlamadan Beşşar Esat’ın bürosu konuşmayı deşifre edip servise koydular bile. Mülakattan ve Türkiye’deki yansımalarından haberdar değilken BBC’den arayan bir muhabir bana böyle bir mülakattan haberim olup olmadığını sordu ve Lübnan’daki En Nehar gazetesinde mülakatın fragmanlarının yayınlandığını duyurdu. Belli ki Türk çanaklarını kullanarak Beşşar dünyaya mesaj vermek istiyor. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.
¥
Bu mesajlardan birisi yaşadığını göstermek ve ispat etmek. Zira fısıltı gazeteleri Beşşar’ın öldüğünü duyurdu ve ilan etti. Suriye’de bu olağandır. 1979 yılında hacda iken Esat’ın öldüğü ve yerine Rıfat Esat’ın geçtiği fısıltısı yayılmıştı. Bu fısıltı bana kadar gelmiş ben de gayri ihtiyari başka bir Suriyeliye aktarınca kendisini bayağı telaşlandırmıştım. Beterin beteri var. Baksanıza oğlu babasını aratıyor. İkincisi, sığınakta yaşamadığını ve başkanlık sarayında yaşamaya devam ettiğini belgelemek. Ölmediği gerçekse de sığınaklarda yaşamadığı yalan. Tehlikeyi görünce fareler gibi sığınaklara koşuyor. Tehlikenin geçtiğini sezdiğinde ise bazı zamanlarda tekrar başkanlık saraylarında görünüyor. Kendisine yoğun bir güvenlik çemberi uygulandığı açık. Zira Ürdünlü ulusalcılar ziyarete gittiğinde otelden alınıyorlar ve gizli labirentler üzerinden doğrudan boş kütükler gibi Esat’ın karşısına dikiliyorlar. Dolayısıyla Beşşar’ın saraylardan çıkmadığı sığınaklara saklanmadığı mesajı yalan. Başbakan Erdoğan’ın iki yıldan beri Suriye meselesinde tek bir doğru laf etmediği sözü kadar yakası açılmadık bir yalan. Yalanının dumanı tütüyor. Başbakan Erdoğan’ın akan kandan sorumlu olduğunu söylüyor. Sanki Suriye’yi kendisi yönetmiyor da Başbakan Erdoğan yönetiyor. Beşşar meseleyi öyle tasvir ediyor ki, sanki Suriye’de kendisine bir tek muhalefet eden yok. Aksine hepsi kevgire dönmüş sınırlardan içeri dalıyorlar. Özellikle de Türkiye sınırlarından. Kendisi bozuk plak gibi 3 yıldan beri aynı hezeyanları tekrarlıyor. Önünde yalanlarını dinlemeye amade çaylak çanaklar bulmuşken. Bir de müritleri gibi önünde el pençe durmuş muhabirleri görünce iyice kendinden geçmiş halde büsbütün desteksiz atıyor. Daha önceki bütün ulusalcıların görüşmelerinde ve buluşmalarında tercümanlık ve mihmandarlık yapan Mehmet Yuva da yine hazır ve nazır. Beşşar’ın Ayvaz’ı rolünde. Besbelli ki Hüsnü Mahli gibi yakınlarda pek adam kalmayınca bu işi Mehmet Yuva kotarıyor ve deruhte ediyor. Beşşar’a danışmanlık yaptığı belli. Daha önce de Banu Avar gibilerin buluşmalarında da bulunmuştu. Reagan ile Gorbaçov buluşmalarındaki aşina yüzleri hatırlatıyor.
¥
Beşşar meseleyi Buti’ye getiriyor ve mezhep fitnesini önlemek için kendisini feda ettiğini ileri sürüyor. Kimileri onu bu anlamda ‘mihrap şehidi’ olarak da görüyor. Adnan İbrahim de Buti’nin ‘mihrap şehidi’ olduğunu ileri sürüyor. Hazreti Ömer ve Hazreti Ali gibi. İlla da söylenecekse ‘minber şehidi’ demek daha doğru olabilir. Lakin Yaser Habib gibi Şiiler Hazreti Ömer’i ağza alınmayacak ifadelerle karaladıkları gibi onun mihrap şehidi olamayacağını da ileri sürüyorlar. İslam tarihinde mihrap şehitleri olduğu gibi Hazreti Osman gibi ‘dar’ yani ev şehitleri de vardır. Beşşar, Buti’nin kendisini fitneye siper ettiğini ileri sürüyor. Buti’nin mezhep fitnesi çıkarmak isteyenlerin planlarını bozmaya gayret ettiğini ve bu uğurda öldürüldüğünü ileri sürmektedir. Halbuki, daha ilk günlerde Büseyna Şaban Suriye’deki kavganın mezhep kavgası olduğunu söylemiştir. Böylece Suriye rejimi Nuseyri kesimleri ve azınlıkları ayartmak ve arkasına dizmek istemiştir. Buti, acaba Büseyna Şaban’ı mı tashih etmek istedi? Beşşar yine uyanıklık yaparak 50 yıldan beri Arap milliyetçileri olarak İslamcılara karşı siperde savaştıklarını söylemiştir. Beşşar’ın ideolojik iki siperinden birisi laiklik diğeri de mezhepçiliktir. Onu destekleyenler de sanki çoğunluğa iktidar harammış gibi rejimin azınlık karakteri üzerinde duruyorlar. Zira azınlık karakterine dayanan rejim iç dengelerin esiri olacaktır ve İsrail yerine enerjisini içte tutunmaya yöneltecektir. 40 yıldan beri de fiiliyatta yaptığı bu olmuştur. Şam rejiminin tek ideolojisi, bencillik ve halkı katletme pahasına iktidarını korumaktır. Aydınlık gazetesinde Grand Louis gibi konuşmuş ‘devlet benim (I’Etat c’est moi)’ demiştir. Lisan-ı hal ve kal ile “Ben gidersem devlet gider. Erdoğan beni hedef alarak Suriye devletini hedef alıyor” demektedir. Yine aynı mavalları okuyor ve Türk halkını kardeş bildiklerini söylüyor. Türk halkı Suriye halkının kardeşidir. İlla kendisine kardeş arıyorsa Aydınlık ve benzerleri yetmiyor mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.