Dağlara karlar yağar üşünür, Hitler bizden iyi düşünür!
Önceki gün Mehmet Barlas yazdı... “Düşünür”lere göre; “düşünmek” denilen “yorucu ve yıpratıcı faaliyet”ten kaçınmanın iki yolu varmış; Ya “duyduğunuz her şeye inanacaksınız” ya da “duyduğunuz her şeyi kuşku ile karşılayacaksınız!” Yani; Duyduğunuz her şeye inanır, ya da her söyleneni kuşku ile karşılarsanız, “düşünmenize” hiç gerek kalmazmış!..
Malûm; bu tür “kafa konforu”na sahip insanlar için, “beynini kiraya verenler” deniliyor. Beynini “kiraya” verdiğin zaman, “kafa konforun” yerinde olur ve “rahat” edersin!.. Öyle derler ya; “Yüce dağlara karlar yağar üşünür, büyüklerimiz bizden iyi düşünür!” İşte buna inanır ve hiç kuşku duymazsan, “Hitler’in peşinden giden Almanlar”a dönersin!.. Almanlar da öyle yapmıştı ya; Almanlar, Hitler’in; “Germen ırkı, diğer insanlardan üstündür” palavrasına inanmışlar, acayip rahatlamışlardı!.. O kadar rahatlamışlardı ki; “Heil Hitler” diyorlardı...
Ne zaman ki; Savaşta yenildiler, şehirleri müttefiklerin bombaları ile yıkıldı, toprakları Amerikalılar ve Ruslar tarafından işgal edildi, Almanya ikiye bölündü, işte o zaman anladılar ki, Hitler’in sözleri “palavra”ymış... Germen ırkı, hiç de “üstün ırk” değilmiş!.. Kafalarına dank etmişti etmesine ama, iş işten geçmişti!..
MEDYADAKİ KAMPANYA!
O günlerde, Almanlar’a lazım olan şey, elbette “kuşku”ydu... Bugünkü Türk siyasi ortamında ise, fazlasıyla “kuşku” var!.. Öyle bir “kuşku” ki; Kimi Türkiye Cumhuriyeti’nin “bölünme tehlikesi” ile karşı karşıya kaldığından, kimi “Türklük” ibaresinin kaldırıldığından, kimi de “Türk” demenin yasaklanacağından “kuşku” duyuyor. Hatta, söylenenlere katıksız inanıyor. Dedik ya; Her şeye “inanır” veya her şeyden “kuşku” duyarsanız, “düşünmenize” yani “fikir yürütmenize” dolayısıyla “saksıyı çalıştırmanıza” hiç gerek kalmaz!.
Ya söylenen her şeye inanır, ya da her şeyden kuşku duyarsınız; hiç düşünmez, dolayısıyla rahat edersiniz!.. Son günlerde; “Sanal alem”de başlayıp, “gazete manşetleri”ne çıkan bir “fitne bombardımanı” var ki, tek kelimeyle söyleyelim; “Allah onlara akıl-fikir versin!” Efendim, olay şu: İnternet sitelerinde; “Sağlık Bakanlığı ve Ziraat Bankası’nın adından T.C.. kaldırılıyor” şeklinde iddialar dolaşmaya başladı. CHP ve MHP, sanal alemde dolaşan bu iddiaları Meclis’e taşıdı... CHP Amasya Milletvekili Ramis Topal, bununla da yetinmeyip, Facebook’taki profilini “TC Ramis Topal” olarak değiştirdi. Ramis Topal’ın iddialarına “inanan” milyonlarca facebook kullanıcısı, “Ramis Topal gibi” yapmaya ve isimlerinin başına “T.C.” eklemeye başladı. Sanal alemde çığ gibi büyüyen tepkiler üzerine, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, bir açıklama yapıp, dedi ki; “Hastaneler ve bakanlığa bağlı kuruluşlar, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın kurumsal yapısının altındaki kurumlardır!.. Dolayısıyla kurumsal yapımız bu şekilde devam edecek... Yani; Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ibaresi aynen devam edecek... Onun altında ‘İstanbul Ümraniye Kamu Sağlığı Hastanesi’ diyor...
Burada ayrıca TC kullanılmasının bir mantığı yok. Çünkü zaten bakanlıkta vardır. Bunlar kurum tabelaları şekline dönüşmüştür... Bunun bugün stratejik olarak birilerinin böyle bir konjonktürde taşıyor olması da, arkasında esasında ciddi bir art niyet taşır.” Ama yine de, o tabelalara, sonradan “T.C.” veya “Türkiye Cumhuriyeti” yazıldı ve böylece “fitne tüccarları”nın kozları elinden alındı...
“SALDIR CO”LAR!
Dönelim yine Barlas’ın yazısına: “Şimdi, gündemde ‘Kürt realitesi’nin kalıcı ve demokratik bir zemine oturtulması ve bölücü terörün sona erdirilmesi çabaları var. Yakın geçmişe kadar ‘Kürt yoktur’ söylemlerini kuşku duymadan kabullenenler, bugün barış ve çözüm arayışlarını kuşku ile karşılamaktalar. Resmi söylemleri seslendirenler Irak’taki veya İran’daki Kürtlerin varlıklarını kabul ederlerdi. Ama bizim topraklarımızda yok sayılırlardı Kürtler... (.....)
Geçmişteki gerçek- ötesi resmi söylemleri kuşku duymadan kabullenenlerin şimdi barış ve çözüm arayışlarını kuşku ile karşılamaları ‘Düşünmek’ denilen yorucu ve yıpratıcı faaliyetten yeni bir kaçış denemesi mi acaba?” Haksız mı Barlas?.. Hani, insanlar için “düşünen hayvan” derler ya... Peki, insanların “düşünmeyen”lerine ne denilir?.. Onlara “Saldır Co”lar mı diyelim?..
ALEVİ EVLERİNE İŞARET
Hatırlarsınız; “Türkiye’yi karıştırmak” isteyenler, bir zamanlar da “Alevi evleri işaretleniyor” diye yaygara koparmışlardı. “Sanal” medya da, “gerçek” medya da, günlerce bu iddia ile çalkalanmıştı...
İddialara, hemen “inanıldı!” “Kuşku” duyanların söyleyip yazdıkları ise, “Bremen Mızıkacıları”nın gürültüsü arasında kaybolup gitti... Ne zaman ki; “Evleri işaretlendi” denilen “11 Alevi vatandaş”la ilgili olay araştırılmaya başlandı, işte o zaman “gerçek” ortaya çıktı... Önceki günkü gazetelerde, bu “işaretleme” olayıyla ilgili şöyle bir haber vardı; “İstanbul Emniyet’i, Güzeltepe Mahallesi’nde Alevilerin yaşadığı Metin Sokak, Arkın Sokak, İslim Sokak ve Önal Sokak içerisinde 11 evin işaretlenmesi olayıyla ilgili DHKP-C’li Özcan Karakuş ile Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Üyesi Murat Doğan ve Mehmet Ceylan’ı gözaltına aldı. Karakuş tutuklanırken, diğer iki şüpheli serbest bırakıldı. Eyüp İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından, çarpı işareti atılan evlerden boya numune örnekleri alarak İstanbul Emniyeti Kriminal laboratuvarlarına gönderildi...
Doğan’ın evinde yapılan aramalarda da kullanılmış boya tüpleri bulundu... Kriminal raporuna göre, evlerin işaretlenmesinde kullanılan boyaların Murat Doğan’ın evinde bulunan sprey tüpünden çıktığı kesinlik kazandı. Emniyet Raporu’nda, Murat Doğan’ın; dikkat çekmemek için polise yakalanmamak için kendi evini de işaretlediği tesbit edildi.” Söyleyin Allah aşkına; Hitler’in “üstün ırk” palavrasına inanan Almanlar ile Aleviler’in “hedef seçildiğine” inanan aptallar arasında ne fark vardır!..
Ne yani; “Gerçeğin anlaşılması” için Almanların yenilmesi, “Alevi evleri”nin de araştırılması mı gerekirdi?.. Gördünüz işte; Almanya’yı felâkete sürükleyen Hitler, “içeriden biri”dir... Ne ilginç değil mi, Alevileri felâkete sürüklemek isteyenler de, “içeriden birileri”dir!.. Ne var ki; Alman halkı, Hitler’den hiç “kuşku” duymadı ve felâket yaşadı!.. Türkiye’de ise, hiç olmazsa polis “kuşku” duydu da, “itler”in; “Alevilerle Sünniler arasında çatışma çıkarmak istediğini” anlayıp, “provokasyon”a izin vermedi. Demek oluyor ki; İnsanlar, “inanmaları” gereken söylemlerle, “kuşku” duymaları gereken söylemleri ayırt edebilmek için, “beyinlerini kiraya vermek”ten kaçınmalıdırlar!..
DÜŞÜNÜYORSAM, VARIM!
Şunu demeye çalışıyorum: “Türkiye’nin güçlenmesi”ni, bu ülkeye “barış ve huzur” gelmesini istemeyip, “kan ve gözyaşı”nın sürmesi için yanıp tutuşanlar, biliniz ki, bundan sonra da “fitne tohumları” ekmeye devam edeceklerdir. “Sağ-Sol kavgası” çıkardılar, Türkiye’yi bölemediler. “Komünist-Milliyetçi” kavgası çıkardılar, Türkiye’yi bölemediler!.. “Müslüman-Laik” kavgasını denediler, Türkiye’yi bölemediler!.. “Alevi-Sünni” çatışmasını denediler, Türkiye’yi bölemediler!..
“İranlaşıyoruz, Malezyalılaşıyoruz” dediler, Türkiye’yi bölemediler!.. “Türk-Kürt çatışması”nı denediler; baktılar ki, “inanmaya hazır kıt’a”ların sayısı gittikçe azalıyor, hemen “yeni fitne metodları”nı soktular devreye; “Tabelalardan T.C. siliniyor. “Hükümet; Türk, Türkiye, Cumhuriyet ve Milli kavramlarına son veriyor!” İnsan, bu “kampanya”yı kimlerin yürüttüğünü düşünmeli değil mi?..
Düşünmeli değil mi, kimin “istismar”ına dokunuldu, kimin tekerine “çomak” sokuldu?.. Bu kadar bağırdıklarına göre; Kimlerin “nasır”ına basıldı acaba?.. Hele bir düşünün!.. Eğer “düşünmek” gibi; “yorucu ve yıpratıcı bir faaliyet”te bulunmak istemiyorsanız; söylenen hiçbir sözden “kuşku” duymamaya ve her söylenene “inanmaya” devam edebilirsiniz!.. Ama, “düşünür”seniz, “Var” olmaya devam edersiniz!..
İşçi Partisi gemi, CHP tahlisiye sandalı! Benzetme, karikatüristimiz Yalçın Turgut’a ait... “Silivri’deki mahkeme baskını”nı yorumlarken, “CHP, tahlisiye sandalı gibi” dedi ve ekledi: “İşçi Partisi, ana gemi durumunda, dümen de, Doğu Perinçek’in elinde... Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP ise, geminin kıçına takılmış tahlisiye sandalı gibi, İP’in peşinden gidiyor.” Manzara, tam da budur...
Manzara budur da, “Bazı CHP’liler” bu görüntüden son derece rahatsız... Kılıçdaroğlu’nun “kul-kul”ları; “ETÖ sanıklarına verilen desteğin yetersiz olduğunu” söylerken, Sezgin Tanrıkulu; 5 yıl önceki sözlerinin arkasında olduğunu söyleyince, ortalık karışmış...
“Kul-kul”lar, Tanrıkulu’nu “ABD ajanı” olmakla suçlarken, bazı CHP’liler de Tanrıkulu’na yüklenip; “Dün CHP’ye gelip, bugün partiyi yönetmeye kalkıyorsunuz?.. Partiyi siz mi yönetiyorsunuz?” demişler...
Sizin anlayacağınız CHP’de kafalar karışık... Bir yandan “11 vekil”lerini Güneydoğu’ya gönderirken, bir yandan da “Kürt vekil”lerini ABD ajanı olmakla suçluyorlar!.. Bu durumda; zavallı Kılıçdaroğlu n’aapsın?.. Müdahale edip de “ara dayağı” mı yesin?!?.. Söyleyin; susmayıp da, n’aapsın?..