İzmir izlenimleri... Endişe var ama umut daha çok!
Öncelikle “Akit okurları”ndan özür diliyorum.. Malûmlarınız olduğu üzre, “ülkenin hayrı için” bir görev üstlendik... Cumartesi ve Pazar günleri İzmir’de olduğum için yazılarımı yazamadım...
Yazabileceğimi sanıyordum... Bu yüzden de sizlere haber veremedim... Ne var ki, “daha fazla insanla görüşelim” koşuşturması dolayısıyla önceki günkü ve dünkü yazılarımı yazamadım...
Öyle sanıyorum ki;
Önümüzdeki iki aylık süreçte, özellikle de Pazar ve Pazartesi günleri bu tür “aksama”lar olacak... Anlayışlı tavrınız için şimdiden teşekkür ediyorum.
EZBER BOZULACAK ENDİŞESİ
Bu “girizgâh”tan sonra, gelelim “Ege izlenimleri”ne... Cumartesi günü Kemeraltı Çarşısı’nda ve Kızlarağası Han’da hem çay içtik, hem de sohbet ettik... Daha sonra da; “Kürt dernekleri”nin çatı örgütü olan Anadolu Birliği’ne misafir olduk.
23.00’e kadar, yani 4 saat süreyle “İzmirli iş adamları ve STK temsilcileri” ile yemek yedik, onların “soru”larını aldık, “endişe”lerini not ettik, kendi “görüş”lerimizi açıkladık.
Pazar günü de, sabah erkenden yola çıkıp, merkeze 35 kilometre uzaklıkta ve “enginar bahçeleri” ile ünlü Urla’ya gittik...
Orada da hem “kahvaltı” yaptık, hem de “her görüşten” insanla sohbet ettik... Ki, aralarında “TGB’li bir genç” bile vardı.
TGB deyince...
Eski Maoist Doğu Perinçek’in gençlik grubu olan TGB’liler, yani Türkiye Gençlik Birliği’nin “Ulusalcı” üyeleri, sayıları “az” olsa da, iyi “gürültü” çıkaran bir grup!..
İki sloganları vardı:
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”
“İzmir’in kapısı, hainlere kapalı!”
“Hain” dedikleri, elbette “biz”dik.
“Biz”, yani;
Tarhan Erdem’in Başkan, Avni Özgürel’in Başkan Yardımcısı, Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın Sekreter, Fehmi Koru, Fuat Keyman, Baskın Oran, Fadime Özkan ve benim de üye olduğumuz Akil İnsanlar Heyeti’nin Ege Bölgesi üyeleri.
Anadolu Birliği Derneği’nin önünde toplanıp, bizi protesto ettiler.
Ertesi gün, Urla’da;
TGB’den bir gence, “Buyur” dedik; “Madem ki biz hainiz, sen de nasıl bir vatansever olduğunuzu anlat!”
İngiliz’den başladı, Amerika ile devam etti, NATO ile bitirdi sözünü.
Taş çatlasa 5 cümle.
Beşi de sloganik cümleler...
Sözlerini bitirince, dedik ki;
“Şimdi de sen bizi dinle!”
“Yok, dinlemem” dedi,
Çıktı gitti!..
Bunu niye anlatıyorum?..
Anlatmazsam, kendilerine söz hakkı verilmediğini söyleyecekler. Oysa biz; “ezber kelimeler” ve “şablon cümleler” kullansalar da onları dinledik...
Ama, onlar bizi dinlemedi...
Herhalde “ezberleri bozulmasın” diye!..
Dediğim gibi;
Herkese “söz” verdik... Herkesten “soru” aldık, herkesin “eleştiri” ve “endişe”sini dinledik ve dilimizin döndüğünce sorularını cevaplandırdık...
İZMİR’İN 5 ENDİŞESİ
Gerek “sokak”ta, “kahve”de, gerekse “toplantı salonları”nda görüştüğümüz “İzmirli”lerin, “Çözüm Süreci”yle ilgili “5 endişe”leri var...
Heyet üyelerimizden Fuat Keyman, İzmir halkının endişelerini şöyle özetliyor:
l “Birinci ve en fazla paylaşılanı; barış sürecinde Abdullah Öcalan ve bu yolla PKK’yla yapılan görüşmelerin sonucunda üniter devlet ortadan kalacak mı ve Türkiye federatif bir yapıya gidecek mi?.. Acaba, yapılan pazarlık üniter devlete zarar verecek mi?
l İkincisi; “barış süreci”nin sonunda, “Türklük” ya da “Türk üst kimliği” ortadan kalkacak mı?.. Bugün olmasa bile yarın, Türklük ortadan kalkabilir endişesi dile getiriliyor. Daha da önemlisi, bu endişe, barış sürecini destekleyenlerin bazıları tarafından da seslendiriliyor. “Türk kimliğine ne olacak” sorusu da ciddiye alınması gereken bir endişeyi ortaya koyuyor.
l Üçüncüsü, barış süreci acaba “cumhuriyet değerleri”ne zarar veriyor mu endişesi... “Acaba yeni bir cumhuriyete mi geçiyoruz” sorusu sıklıkla soruluyor.
l Dördüncüsü; barış sürecinde ve İmralı görüşmelerinde acaba hükümet; Öcalan’ı güçlü ve önemli bir noktaya mı getiriyor, endişesi... Öcalan’ın giderek artan önemi ve güçlenen konumu kafa karışıklığına yol açıyor... Bu endişe, “Silah bırakma karşılığında acaba ne veriliyor” sorusu yoluyla da seslendiriliyor.
l Beşincisi, barış süreci sonucunda, “Gerçekten demokrasiye ve birlikte yaşamaya geçilecek mi, yoksa AK Parti bu süreci kendi gücünü artırmak ya da başkanlık sistemine geçmek için mi yapıyor?” endişesi...
Bunlar, dile getirilen “endişe”ler...
Elbette, bu endişeleri gidermek için “yaşananlardan örnekler” verdik ve bu sürecin Türkiye’ye neler kazandıracağını anlattık...
“KİN”DEN “SİTEM”E
Mesela, heyet başkanımız Tarhan Erdem, Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarında niçin “Türk bayrağı” olmadığı sorusuna cevaben dedi ki;
“Çok doğru, bu Nevruz’da orada Türk bayrağı yoktu, ama bu süreçten olumlu sonuçlar alınırsa, gelecek Nevruz’da Diyarbakır’ın meydanları Türk bayraklarından geçilmeyecek, her taraf kıpkırmızı olacaktır.”
Şunu söylemek istiyorum: “Sürece muhalif” olan insanlar bile; daha düne kadar, baştan aşağı “Kürt düşmanlığı” ile donanmışken, bugün diyor ki;
“Niye Türk bayrağı yoktu?”
Sorudaki incelik çok önemli...
Lütfen dikkat;
“Onlardan da bu beklenirdi” deyip, geçmiyor... Ya ne diyor;
“Türk bayrağı niye yoktu?”
Bu cümlede, “sorgulama”dan ziyade, “sitem” var!.. Peki, “sitem” kime yapılır?.. Elbette “sevdiğimiz” birine...
Demek oluyor ki;
Her bir Kürt ferdini daha düne kadar “Potansiyel PKK’lı” gören Ege insanı, bugün “Türk bayrağı”ndan dolayı sitem ediyor...
Hiç endişeniz olmasın ki;
Daha düne kadar; “kızgınlık, öfke, linç ve kin” duygularıyla yüklü insanlar, bugün “sitem” noktasına gelmişse, bilin ki, “süreç, çok iyi yolda”dır.
Her zaman söylerim;
“Ege insanı sıcaktır, samimidir... Bu samimiyetini de; muhatabıyla tokalaşarak değil, kucaklaşarak gösterir... Sıcak ve gülen bir yüz gördüğünde her şeyi unutur.
Ne kin kalır, ne öfke!..”
İnanın yağ çekmiyorum.
Aslında “kendimi” anlatıyorum.
“Doğma-büyüme bir Egeli” olarak, hele de “üniversite sınavı”na İzmir’de girmiş, dolayısıyla hayata İzmir’de atılmış bir Egeli olarak diyorum ki; yeter ki “samimiyet” olsun, yeter ki bu samimiyet “yüz”e yansısın, Egeli, anında unutur öfkesini...
Öyle umuyorum ki;
Şu anda, aralarında zaten problem olmayan Türkler ve Kürtler, sürecin sonunda birbirlerine daha sıkı sarılacak ve “Türk Bayrağı”nı birlikte sallayacaklardır.
Ben buna inanıyorum.
Çünkü o havayı gördüm.
Türk’ü de, Kürt’ü de; iyice bıkmış “kan”dan, “gözyaşı”ndan... Herkes istiyor ki, “barış” gelsin, “huzur” gelsin, “kardeşlik” gelsin...
ŞİMDİ DAHA UMUTLUYUM
Ne yalan söyleyeyim;
“Akil İnsanlar Heyeti”nde, hele de “Ege Bölgesi”nde görev yapacağımızı öğrendiğimizde ve de Ege’de çözüm sürecine “destek” verenlerin oranının yüzde 43.5, sürece “hayır” diyenlerin oranının ise yüzde 49.5 olduğunu bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ağzından duyduğumuzda, “zor bir görev” üstlendiğimizi düşünmüş ve “endişe”ye kapılmıştık.
Ne var ki;
İzmir’in merkezinde, Kızlarağası Hanı’nda, Kemeraltı Çarşısı’nda, Anadolu Birliği’nde, işadamları ve STK temsilcileri ile birlikte olduğumuz Hilton’da, Urla’da ve Kemalpaşa’da geçirdiğimiz “iki gün”den sonra, “kaygı”larımız azaldı, “umut”larımız arttı.
İzmir’de gördüğümüz hava;
Beklediğimizden çok çok “olumlu” idi.
Heyet başkanımız ve aynı zamanda bir “araştırmacı” olan Tarhan Erdem, iki günün sonunda dedi ki;
“Şu anda anket yapılsa, İzmir’den en az yüzde 60, hatta daha fazla destek çıkar.”
Ben de aynı kanaatteyim.
İzmir insanı, “Çözüm sürecinin İzmir’e çok katkısının olacağı”nın farkında... Öyle inanıyorum ki, “İzmir’in katkısı” da, çözüm sürecinin başarı şansını artıracak ve sonunda, kazanan “Türkiye” olacaktır.
Hiç kimse, bu işin altında “bit yeniği” aramasın, hiç kimse “yumruk”larını sıkmasın... Herkes elini açar ve birbiriyle tokalaşırsa, Türkiye üzerinde “plân”ları olan “dış güçler”in oyunları da bozulur, hesapları da...
Uzun lâfın kısası;
“Umut”la döndük İzmir’den...
Ege’nin diğer şehirlerine de, umutla gideceğiz...
Ege insanı, süreçle ilgili olarak diyor ki:
l Cemil Fazlı: Kardeşliğimiz devam etsin.
l Hasan Özdemir: Evlilik, yemek ve müzik birbirine girmiş... Bunları ayrıştırırsanız, hiçbirinden zevk ve lezzet alamazsınız... Sorun, elitler arasındaki yönetme hastalığı sorunudur... Nüfusumuzun genç olması, sorunun ucuz atlatılmasına vesile olacaktır.
l Mustafa Büyükcebeci: Asırlardır birlikte yaşamış bir milletiz... Sürecin başarısı, Türkiye’nin büyük rol oynamasında önemli katkı sağlayacaktır.
l Seda Çiftçi: Herkes kendi değerlerini koruyarak, birlikte yaşamalıdır... Akil İnsanlar Heyeti’nin oluşturulması, son derece faydalı olmuştur... Yürekten inanıyorum ki, bu süreç başarıyla noktalanacaktır. Dünyada pek çok ülkeyi gördüm ama ne yazık ki, kendi ülkemin Doğu ve Güneydoğu’sunu gezemedim... İzmir’de Kadifekale’ye bile gidemedim... Ama şimdi, Kadifekale’den başlayıp, hiç korku duymadan Doğu ve Güneydoğu şehirlerini de gezeceğim... Bu süreçte seyirci değil, aktör olacağız... Katkı sunmaya hazırız.
l Cuma Kolukısa: AKP’nin ve Başbakan’ın samimiyetine inanmıyorum... Siyasi af çıkacak mı, seçim barajı düşürülecek mi?
l Mehmed Zahid Karadeniz: Bir Güneydoğulu olarak ben de bu kanın durmasını istiyorum... Tayyip Erdoğan gibi bir Başbakan geldi de bu soruna el attı... Allah ondan razı olsun... Ay yıldızlı bayrakta bizim de hakkımız var... Biz o bayrak için can verdik, gerekirse yine veririz...